Memet Fuat’la hiç karşılaşmadım. Telefonla da konuşmadım hiç!.. Epey mail yazışmamız oldu ama. Hatta bir ziyaret de planımdaydı, ilk gidişimde ziyaret edecektim. Elimde bir kitap olacaktı, sonradan hep "Gölgede Kalan Kitap’’ diye anacağım kitap.
Nazım Hikmet’in 100. Yaşı için bir dizi etkinlik planlamıştım. Bir şiir dinletisi düzenleyecek ve bir de seçki şiirler yayınlayacaktım. Bunlardan detaylıca bahsetmiştim daha önceki yazılarımda.
Seçki için neler çevrilebileceğini konuşurken İsveçli sanatçı dostlarımla, laf Nazım Hikmet’in tiyatro yapıtlarına geldi ve bir tiyatrosundan bir bölümün, radyo tiyatrosu şeklinde sunulabileceğini düşündük. Hangi tiyatro olacağına gelince, biraz da oryantal olduğu düşüncesiyle Ferhad ile Şirin’de karar kıldım.
Bir taraftan da Memet Fuat’ın, daha detay aile anılarının da yer aldığı, birkaç yıl önce çıkmış Gölgede Kalan Yıllar’ını okuyordum. Kitabın o çalışmalar sürecinde -manevi olarak da- beni epey beslediğini söylemeliyim.
Çeviri sürecinde kimi teknik sorular da çıkıyordu. Bu soruları en iyi yanıtlayabilecek kişinin Memet Fuat olduğunu düşündüm. Bugün, yirmi yıl sonra doğrudan anımsayabildiğim bir soru kalmamış aklımda.
Birisi Arzen’in nerede olduğuydu herhalde. O küçük, detay soruların hepsine, hiç aksatmadan yanıt verdi Memet Fuat özenle. Kasım sonunda kitap çıkmış, dinleti de yapılmış bitmiş olacaktı.
Ve ben Aralık’ta, Noel tatilinde Türkiye’ye gidecek ve sevinçle, çevirdiğim Nazım Hikmet seçkisini (De mångfärgade kaprifolerna) "takdim’’ edecektim ona.
Derken bir gün bir bir mail geldi Memet Fuat’tan. Daha doğrusu Memet Fuat’ın mail adresinden ama oğlundan. Mail 15-20 kişiye gönderilmiş ortak bir maildi. Babası sağlık sorunlarından dolayı bir süre (herhalde öyle yazıyordu, bir süre) maillerimize yanıt veremeyecekti.
‘’En kötüsü’’nü düşünemiyor insan. Gönlümüz o en kötüsünü olabilirliklerin dışına itiyor hep! Gittiğimde, elbette ziyaret edebileceğimi ummuştum ben de bu yüzden.
Derken vakit geldi, İstanbul’a gittim. Gider gitmez de telefon ettim. Evdeki yardımcı yanıtladı telefonu. Durumu konuşmaya ya da bir ziyarete el vermiyordu. İşte o ‘’en kötüsü’’ ilk o zaman geldi aklıma. Beklemekten başka yapılabilecek başka bir şey yoktu.
Türkiye programımın kapsamında bir de Ankara vardı. Sevgili Mahzun Doğan Pencere’sinde şiirlerimi Türkçe ve İsveççe yayınlıyordu ve aylık şiir dinletileri düzenliyordu.
Aralık ayı dinletisine de beni davet etmişti, şiirlerimden okumam için. Seve seve kabul etmiştim elbette. Birkaç günlük ziyaretten ve güzel geçen bir etkinlikten sonra, trenle gittiğim Ankara’dan gece otobüsle dönecektim. Terminalden bir iki gazete aldım. Sanıyorum Radikal’de Murat Belge yazmıştı köşesinde… Oradan okumuştum. Memet Fuat ölmüştü! O en kötüsü, o düşünmek bile istemediğim şey olmuştu işte!
Sanki kalakalmıştım kitabımla; coşkum yitmiş gibiydi. Bir iki dosttan başka kimseye iletemedim. Gölgede kalmıştı kitap, Memet Fuat’ın ölümünün gölgesinde. Onun ‘’Gölgede Kalan Yıllar’’ı gibi.
Yakınlık
Bir de bir şey söyleyecektim ona… A’dan Z’ye Nazım Hikmet yenice çıkmıştı daha. (Memet Fuat, YKY, 1. Baskı, Kasım 2002) Memet Fuat, N. Hikmet’le ilişkili kişilerin, yerlerin vb. -hayatında çok detay bir yer almış bile olsa- ansiklopedik bir dökümünü veriyordu kitapta, kimi bilgilerle birlikte. Bence Nazım Hikmet’in o iki efsane portresinin fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök eksikti kitapta. 2. Baskıda bu eksiklik giderilebilirdi, onu söyleyecektim kaldı… söyleyemedim.
Memet Fuat’ta o kısacık süreçte doğrusu beklemediğim bir yardımseverlik, teşvik ve yakınlık duyumsadım. Çok büyük değildi belki yardımları ama onu yirmi yıl sonra saygıyla sevgiyle anmama yetiyor işte.
İkinci İsveççe Nazım Hikmet seçkisi yayınlandı sonra, ilkinden neredeyse yirmi yıl sonra. (Människovyer från mitt hemland) Ertesindeki bir İstanbul ziyaretinde, Orhan Veli Şiir Evi’nin kurucusu sevgili Şeref Özsoy’u ziyaret etmiştim, sahaf BitapKitap’ta. "Senin bu Nazım Hikmet çevirileriyle bir imza günü düzenleyelim’’ dedi.
@BitapKitap ve kitantik.com Pandemi sürecinde geliştirdikleri online imza günleriyle, müthiş bir beceri göstererek kitapseverlere ulaşmayı başardılar ve bu tarz giderek kalıcılaştı da üstelik.
Şeref, dedim İsveççe küçük bir dil, kim ne yapsın İsveççe kitabı Türkiye’de! ‘"ayır dedi öyle düşünme, Nazım Hikmet’in değişik dillerde yayınlanmış kitaplarını edinen koleksiyoncular var, meraklıları var… Satarız!’’ Tamam dedim, sen öyle diyorsan… Ve yaptı dediğini. Nasıl geçti dedim, ‘’ortalamamızın üzerindeyiz!’’ diye yanıtladı keyifle. Hiç ummuyordum, sevindim.
Varınca kitapları ve isim listesini koydu önüme.
Memet Fuat’ı andım sevgiyle kitapları imzalarken. Gölgede Kalan kitabı.
Bugün 16 Şubat onun doğum günü...
(SK/EMK)