Ankara Tabip Odası (ATO) Genel Kurulu, 15 Ağustos günü pandemi koşullarında toplandı. Genel Kurul hazırlıklarını yürüten hekimler içlerinde hissettiklerini salona da yansıtmışlar, çok da iyi etmişler: Pandemi başladığından bu yana kaybettiğimiz sağlık çalışanlarının fotoğraflarını koltuklara yerleştirmişler. Böylece Genel Kurul boyunca onları “dinlemiş” olduk.
Neler söylemiş olabilirler?
Ölen sağlık çalışanları neler söylemiş olabilir? Kişisel olarak azami ölçüde önlem almamızı, kendimizi korumamızı söylediklerini belirtmeme gerek var mı? Hastalar ve hasta olmayanlar için çalışabilmemizin önkoşulu bu. Bir görev. Devamında kişisel koruyucu donanım (KKD) olmadan hiçbir hizmet sunum sürecinde yer almamamızı, yanı sıra uygun, elverişli, “sağlıklı” mekanlarda çalışmamızı, gerektiğinde test yaptırmamızı, bu açıdan her türlü kolaylaştırıcılığın sağlanmasını, kronik rahatsızlığı olanlarımızın ön saflarda bulunmamasını, hasta olanlarımızın iyileşene kadar çalışmamasını, hizmet sunarken aklımızın evde kalan eş, çocuk, ana-baba, bakmakla yükümlü olunanlarla meşgul olmaması için uygun olanakların sunulmasını, ekonomik sıkıntılarla boğuşmayacağımız özlük hakkı iyileştirmelerinin yapılmasını, bir ekip olarak el ele gönül gönüle dayanışma içerisinde bu mücadeleyi sürdürmemizi söylediklerini duymayan olabilir mi?
Haklısınız, Dr. Yavuz Kalaycı’nın ölmeden önce söylediği “Kızlarım küçük, sahip çıkarsınız, değil mi?”yi zaten duymuştuk. “Olur da ‘işler’ ters gider yanımıza gelirseniz, geride kalanlarınızın güvencesini de unutmayın”ı sessiz sitemsiz eklediler.
6 aylık tecrübenin sonucu ne?
Kim yapacak bunları? 6 aylık tecrübeden çıkan sonuç?
Sondan başlarsak sağlık çalışanlarının salgın hastalıktan öldüklerinde “hakiki şehit” değil, “hükmi şehit” olunabileceğini Diyanet İşleri Başkanı ifade etmişti. Geride kalanların hâli meçhul, onu geçelim. 5 sağlık çalışanından 4’ünün gelecek için birikim yapamadığını da biliyoruz çünkü. https://m.bianet.org/bianet/saglik/229073-saglikcilar-bu-kisi-cikarir-mi
Sağlıkçılar için COVID-19 hâlâ meslek hastalığı olarak kabul edilmedi, neredeyse 6 ay geçti. Neden?
‘Kolayca’ test yaptırabilme?
Futbolculara yapılıyor, milletvekilleri isterse 1 ayda 8 kez yaptırabiliyor ama hayır sağlıkçılara yapılmıyor. Tıpkı 40 vaka çıkmasına rağmen Çanakkale Dardanel fabrikasında işçilere yapılmadığı gibi. Sağlık emekçisi de aynı “kaderi” paylaşıyor.
Kronik rahatsızlığı olan, gebe ve emziren sağlık çalışanları ücretli izin kullanabiliyor mu?
Ya ekip? Ekip mi kaldı? COVID-19’lu hastayla kapıda karşılaşan güvenlik, sekreteryadakiler, temizlik yapanlar, laboratuvarda çalışanlar, hemşireler, hekimler… Nasıl hassas bir değerlendirme ile bu çalışanları ayırıyorlar? Hepimiz çok önemliyiz ama çoğumuz değersiziz; bunu yaşadık, bir kez daha.
Öldük görmüyor musunuz?
Kamu? Özel? Ücretsiz izine çıkarma? Ödemelerde gecikme?
“Yeter” diye bağırdı hep bir ağızdan kaybettiklerimiz Genel Kurul’da: “Öldük be öldük, duymuyor musunuz? Görmüyor musunuz? Hissetmiyor musunuz?”
Yalan yok, Genel Kurul sessiz geçti. Muhtemel ki içlerde isyan duygusu, zapt edilmeye çalışılan.
Hükümetin yaptıkları ortada. “Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini”.
İş, çözüm öncelikle sağlık çalışanlarında.
Nasıl? Güçlü bir birliktelik lazım. Ne yapmalı? Misal, ittifak? Pandemi ittifakı.
Pandemi ittifakı
Cumhur ittifakı, Millet ittifakı gibi çağrışımların gereksiz yoruculuğuna, “kutuplaştırıcılığına” düşmeyin hemen, başka “şeylerle” karıştırmayın. Bu bir yaşam ittifakı olmalı, yaşamdan ve yaşatmaktan yana olan her sağlıkçıyı kapsayan. Seninle olmaz, öbürü uymaz vb lükslere imkan tanımayan.
İttifak, sade ilkeleri, net talepleri olur.
Yukarıda yazılanlardan ilke de talep de çıkmaz mı?
Sonbahar geldi, kapıya dayandı. Genel Kurul salonunda boş koltuklarda sizin ya da benim, bir arkadaşınızın fotoğrafının pisi pisine yer almasını istemiyorsanız, istemiyorsak… Daha ötesi ayakta kalarak salgınla mücadelede yer alıp yaş almışı, genci, çocuğuyla insanların, en az hasarla atlatması için üzerimize düşeni yapmak istiyorsak, istiyorsanız. Bir başkalarının da üzerine düşeni yapmasını zorlamak gerekiyor.
Tabip Odaları ve Türk Tabipleri Birliği, ilk adımı atabilir. Sade, net bir taslak metinle bütün sağlık çalışanı örgütlerine, sağlık çalışanlarına “çok acil, çok önemli” vurgusuyla bir çağrı çıkartabilir.
Ortak irade, ortak tutum
Ne dersiniz? Sağlık örgütleri bugüne kadar kaybettiğimiz hemşire, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni, eczacı, güvenlik görevlisi, sekreter, diş hekimi, hastane müdür yardımcısı, ambulans şoförü, paramedik, hekimlere, bu canlara karşı sorumluluk taşıyarak sade ilkeler ve takvimlendirilmiş net talepler zemininde ortak bir irade, ortak bir tutum gösterirler mi?
Diyelim ki sağlık örgütleri sorumlu davrandılar ve hep birlikte, karşı karşıya olduğumuz durumun vahametinin idraki içinde davranıp her türlü anlamsız kaygıyı bir yana bırakarak 3-5 taleplik takvime bağlanmış ortak bir açıklama yaptılar ve taleplerin gerçekleşmesi için gövdelerini, akıllarını, vicdanlarını ortaya koydular. Ne olur?
Sağlıkçılar arasında olumlu bir atmosferin ve özgüvenin doğacağı açık.
Yeter mi? Yetmez, yetmeyebilir ama önemli ve örnek bir adım atılmış olur.
Sonra?
Onu da bir sonraki yazıda tartışalım.