Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının olduğu ve bunların kronik bir şekilde çözülmediği biliniyor. Örneğin Türkiye emek verilerinin son yarım asırlık verileri incelendiğinde kayıtdışılığın ve ücretsiz aile işçiliğinin yüksek olduğu görülmekte. İstihdamın kırılganlığına işaret eden “Ücretsiz aile işçiliği” ve “kendi hesabına çalışma” oranları Türkiye’de her dört çalışandan birini hala kapsıyor.
Yine Türkiye’de işgücüne katılma ve istihdam oranlarının özellikle kadınlar için düşük olması nedeniyle bir kişinin çalışıp üç kişiyi geçindirmek zorunda kaldığı biliniyor. Bu nedenlerle kişi başına düşen gelir hem düşüktür hem de adil dağılmıyor. 2000’li yıllarda çok tartışılan “istihdamsız büyüme” yine Türkiye’de emeğin yapısal sorunlardan.
Bu yapısal sorunlarla boğuşan Türkiye emekçileri, 18 aydır OHAL’le yönetilen bir ekonominin de baskısı altında.
Bu yazıda 18 aylık OHAL dönemi, OHAL’den önceki 18 ay ile kıyaslanarak ekonomide emeğe dair yaşanan krizin göstergeleri sunulacak.
OHAL’de işsiz sayısı ve oranları arttı
OHAL döneminden önceki 18 ayda ortalama 3 milyon olan işsiz sayısı OHAL döneminde yaklaşık yarım milyon arttı.
Bu artışın 184 bini 15-24 yaş arası gençler.
OHAL’de çalışanların da çalışma koşulları kötüleşti
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre sigortasız çalışan sayısı yarım milyon arttı.
OHAL’de ortalama dolar kuru sürekli yükseldi
TCMB verilerine göre OHAL’den önceki 18 ayda 2,79 olan dolar kuru OHAL’de ortalama 3,50 oldu. OHAL uzadıkça bu ortalama kur yükseldi.
2017 yılında 3,65 olan ortalama kur 2018 itibariyle daha yüksek bir seyir halinde. Ortalama kur esas alındığında dolar bazında ücretlerin sürekli azalış gösterdiği görülüyor.
OHAL öncesinde de azalma eğilimi olan reel ücretler OHAL’le birlikte eğilimini hızlandırdı. Hem kamu emekçileri hem de asgari ücretliler, enflasyonun altında zamlar aldıkları için hem de dolar kuru etkisiyle maliyet enflasyonu yaşandığı için ücretlerin milli gelir içerisindeki payı azaldı.
2017 yılında asgari ücretliye yapılan zam (yüzde 8) 2017 yılı için açıklanan enflasyon oranının (yüzde 11,92) çok altında kaldı. Kamu emekçilerinde yaşanan kayıp daha büyük. Çünkü 2010 sonrasında reel zam alamayan kamu emekçileri sürekli enflasyon farkı aldı (2014 yılında o da verilmedi).
OHAL’de fiyatlar genel düzeyi arttı.
Merkez Bankası’nın hedeflediği yüzde 5‘in çok üzerinde olan “olağan” enflasyon gerçekleşmeleri OHAL’de daha da yükseldi. Enflasyonun en önemli olumsuz etkisi yoksulların daha da yoksul olması.
Özetle OHAL kitlesel yoksulluğu derinleştirdi. 2016 yılı yoksulluk verilerinin önceki yıla göre daha kötüye gittiği TÜİK tarafından açıklandı. OHAL’in derinleştirdiği ekonomik kriz ortamı nedeniyle 2017 yılında da benzer bir eğilim yaşandı.
OHAL’de Türkiye ekonomisi daha borçlu hale geldi
Türkiye’nin “net” dış borcu artarak, borcun GSYH’a oranı yükseldi ve borçlanma maliyetleri arttı.
OHAL sürecinde Türkiye’nin net dış borcuna 23 Milyar dolar eklendi. 2014 yılı sonunda 244 milyar dolar bandında olan net dış borç (GSYH’nın yüzde 26,5’i kadar) OHAL’in uzatılması itibariyle düzenli bir artış gösterdi (GSYH’nın yüzde 33,4’ü oldu).
Sonuç olarak…
OHAL’de açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfus arttı. Kamu emekçileri sayısının ihraçlar nedeniyle azaldığı bir dönemde kamu bütçesinin verdiği açık büyüyor.
Bu yazıda resmi verilerle ortaya konulduğu gibi OHAL’de işsiz sayısı ve kayıtdışı çalışan sayısı yarımşar milyon artarken çalışanlar daha düşük ücretlerle çalışır duruma geldi. OHAL’de fiyatlar genel düzeyi artış göstermiş ve ülke ekonomisi bir bütün halinde borçlanmıştır. OHAL’de istihdam teşviklerinin kayıtdışı istihdamı arttırdığı nadir ülkelerden biri Türkiye olmuştur.
OHAL milleti etkilemiyor demek “işsizlik, enflasyon, borçlanma, yoksulluk” milletin sorunu değildir demektir ki bu ülke nüfusunun yüzde 95’ini milletten saymamaktır.
Aslında yerel seçimlere kadar kayyum atanan ve istifa ettirilen belediyeler kapsamında yaşayan seçmenlerin iradesi milli irade sayılmıyorsa, Anayasa Mahkemesi’nin kararını yerel mahkeme uygulamıyorsa, dokunulmazlığı olan milletvekilleri anayasaya aykırı yargılanıyorsa, OHAL KHK’leri anayasa ve iç tüzük gereği meclis onayından geçirilmesi gerekmesine rağmen bu yapılmıyorsa OHAL olağanlaşmış ve süreklileşmiştir.
OHAL’in uzatılması söz konusu siyasi, hukuki ve sosyal krizler için çözümsüzlüğü uzatıyor. OHAL ülke ekonomisini batırmış, uzatılması durumunda daha da batıracaktır. OHAL’in üzerine bir de ülkenin “ansızın” savaşa sokulması durumunda yaşanacak ekonomik yıkımın boyutlarını bugünden öngörmek ise mümkün değil. (SO/EKN)
* Haber görseli: Pixabay