Sizi fazla merak içinde bırakmadan, "o kafa"nın, hangi kafa olduğunu ve uslanmaz, hayatı, gerçekleri ve nelerin nelere yol açmış olduğunu asla anlayamamış biçimde halen ne yapmaya çalıştığını söyleyeceğim.
Bu noktada, o kafanın hangi vücutta bulunduğunun bir önemi olmadığını ve değişik isimler altında, ama hep aynı şekilde, hep aynı zihniyetle karşımıza çıkmakta olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Zaten, kişinin kendisinin, isminin, kaşının ya da gözünün değil, taşıyıp ebediyen hayata aksettirmek istediği zihniyetin önemli olduğuna dikkat çekmek için "o kafa" ifadesini kullanma gereği duydum.
O kafa, giderayak bazı açıklamalarda bulunmuş: "Yazarak bir şeyin değişmeyeceğini anladım. İç düşmanlarımızın ve onları destekleyen emperyalist güçlerin Allah belasını versin. Allah Türk milletini korusun!.." demiş.
Halen ve halen, asla anlamadan ve uslanmadan, "iç ve dış düşman" edebiyatından beslenmeye ve bu durumda zorunlu olarak nefret, şiddet ve düşmanlık saçmaya, böylece gerçekten de kendisine düşmanlar yaratmaya devam etmek isteyen, sonra da kendi yarattığı düşmanlarını yok etme ihtirası ile çılgınlaşan o kafa, biraz daha samimi davranıp, "Allah Türk milletini korusun" demek yerine, "Allah Türk ırkını korusun" diyebilir ve asıl meramını daha asil biçimde dışarı vurabilirdi. Çünkü onların yıllar yılı "Türk milleti" ifadesi ile kastettikleri şeyin aslında Türk ırkı olduğu yeterince açık bir şekilde anlaşılmıştır. Diğerlerinin varlığı ise tahammül gösterilemez, katlanılamazdır. Bütün dünyada yalnızca "Türk ırkı" olmalıdır.
Bunun nasıl sağlanabileceği konusunda, Hitler'in girişimleriyle edinmiş olduğumuz tecrübelerden dolayı fikir sahibiyiz. Bizzat bu topraklarda vuku bulmuş olan, 6-7 Eylül olayları nedeni ile de yeterince tecrübe ve fikir sahibiyiz. Anlaşılan o kafa, yeryüzünde kendi varlığından başka bir insan varlığı görebildiği sürece, "düşman" olarak tanımlayıp nefret besleyebileceği toplumların bulunduğu bir ortamda bulunduğunu fark etmenin ızdırabı ile asla huzur bulamayacak.
Tabii ki yazarak, insanların bakış açıları, evrendeki varlıkları, insanları ve diğer canlıları algılama ve anlama biçimleri değiştirilerek, dünyaya daha insancıl ve bilimsel bir perspektifte bakılması sağlanarak çok şeyler değiştirilebilir. Değiştirilmiştir de. O kafanın fark edemediği, kendisinin asla sağlıklı, doğru bakış açılarına sahip olmadığı için, bir şeyleri değiştirme kabiliyetine sahip olmadığıdır.
O kafa, nice kafalara silah dayayarak, silahla dayatarak, o da yetmezse, silahla kıyarak, korkutarak; tartışılmaz bir otorite kurarak; tehdit ve yok eden, hak ve özgürlük taleplerinin karşısına linç toplulukları olarak dikilen paramiliter güçler oluşturarak kendi doğrularını benimsetme ve kendi benimsediği hayat tarzını cebren yaşatma yoluna gitmiştir onlarca yıl.
"Hukuk adamı" sıfatı ile karşımıza çıksa bile, o kafanın hukuk ile, özellikle de "hukukun üstünlüğü" ilkesi ile asla başı hoş olmamıştır. Kendi doğrularını kanunlaştırıp hukuk olarak uygulatma, insanların özgrlüklerini ve feryatlarını duyurma hakkını kısma, insanların itirazalrını dipçik darbeleri ile susturma çabası, bu kafa tarafından hukuk olarak yorumlanıp yutturulmak istenmiştir. Bu nedenledir ki bu kafa, bizi binlerce kez utanç içinde, utanacağımız biçimde AİHM'de mahkûm ettirmiş, ama kendisi utanmamıştır. Kimin ne yaşadığını, kime ne yaşattığını, nasıl dramlara ve acılara yol açtığını değil, kendi ne yaşadığını esas alarak hayata bakmıştır.
"Cumhuriyet" diye diye yarattığı imtiyazlardan ve sıradan yurttaşı sadece "emir verebileceği bir er" olarak gören, sıradan yurttaşın varoluşuna sadece bu bağlamda anlam veren, bunun için "sen asker doğarsın" diye bir mutlak itaat anlayışını körpe zihinlere yerleştiren imtiyazlı grup ve topluluklardan nasıl bıkılmış, usanılmış olduğunu halen anlamıyor o kafa. Çünkü o kafa, insana insanca bir yaşam vaadetmiyor; sadece biat, itaat ve sadakat istiyor. Kendi safahati, kader belirleme hevesi karşısında, esas duruş talep ediyor.
O kafa, aynı anda polis oluyor, savcı oluyor, yargıç oluyor, cellat oluyor ve infaz ediyor. Ama o kafa, bunun çağdaşlığın, insan haklarının, vicdanın ve hukukun neresine sığdığının sorgulanmasını istemiyor. Sözümona çağdaş, ama gerçekte şiddet hayranı ve bu yüzden de militarizm kutsayıcısı elit(!) oligarşik düzenin biteviye sürmesini istiyor, ama bunun olamayacağını görmüyor, anlamak istemiyor. Milyonlarca insan, mutsuzluk girdabının acımasız kollarında çırpınıp durmak, yoksulluğun pençesinde korkunç aile dramları yaşamak zorunda kalırken, o kafa keyifle deniz manzarasına kadeh kaldırmak istiyor.
O kafa, özgün ve özel bir ideolojisi olduğunu ve bunun Türkler için biçilmiş kaftan olduğunu sanıyor ve kaftanın dışına taşılmasının düşünülemeyeceğine inanıyor. Ah bilemiyorum ki, şikayet ettiğin ve seni çıldırttığını düşündüğün şu Türkiye tablosunu senin yarattığını ve senin nice insanı acı ve üzüntüden çıldırma noktasına getirdiğini sana nasıl anlatayım, o kafa? (YYM/EK)