Büyük basınımız, koca koca fotoğraflar eşiliğinde diline bir laf dolamış durumda: “Yine çocukları öne sürdüler.”
Peki, bir de o çocukları dinlemek gerekmez mi? Sahi senin okulda, ama bir otomobil ya da marangoz atölyesinde çırak olarak, yani “iş”te değil, okulda ya da bir oyun alanında olman gerekirken neden taş atıyorsun, ne istiyorsun diye. Radikal akıl edip mikrofon uzatmış çocuklara. Bir de onların ağzından dinleyelim, o çocuklar polise neden taş atıyor:
MD (14): “Ağabeyim geldiği için ben de geldim. Ağabeyim liseyi bitirdi, şimdi oto tamircisinin yanında çalışıyor. ‘Ben okudum da ne oldu’ diyor.’”
ZD (13): (“Attığın taşlar polise gelirse” denilince) “Onlarda bize bomba atıyor. Filmlerdeki, bilgisayar oyunlarındaki gibi çok heyecanlı. Ama bazen korkuyorum da.”
A.Ç. (15): “Ablam şimdi hapiste. Onun kötü birisi olduğunu düşünmüyorum. Neden hapiste olduğunu da anlamıyorum. Daha önce de taş attım. Bir defasında beni yakaladılar, çok dövdüler. Anama, bacıma küfrettiler. Ben onlara niye acıyayım.”
SY (14): ”Benim babam yok. Anamın da geldiğinden haberim yok, duysa çok kızar. Bana oku da adam ol diyor. Ama ben okusam da para kazanamayacağımı biliyorum. Bizim oralarda okuyanlar var, ama onlar da işsiz. Bu yaz İstanbul’a gittim. Çok güzel şehir, hiç buraya benzemiyor. Devlet buraya hiçbir şey yapmıyor. Çünkü biz Kürdüz.”
M.(13): “Ağabeyim İstanbul’da üniversitede okuyordu. Dağa gitti. TC öldürdü onu. Şimdi ben bir tamircinin yanında çalışıyorum ama az para veriyorlar ve sürekli bağırıyorlar. Orada çalışmak istemiyorum ama babam işsiz. Adımı yazmayın, yoksa beni de abim gibi öldürürler.”
Bu çocukların söyledikleri, karakol dayağının, bombanın, hapse girmenin, gözaltında ya da dağda ölmenin, o yaşında anasını, babasını ya da yakınını kaybetmenin, Kürt olduğu için potansiyel tehlike olarak görülmenin ve dahi çocuk yaşında çocuk emeği olarak, ucuz işgücü olarak sömürülmenin ne demek olduğunu daha çocuk yaştayken bildiklerini göstermiyor mu yeterince?
Tüm bunları, önceki yıl “terörist” diye öldürülen, 13 yaşındaki Uğur Kaymaz’la; “Benim zamanımda ben de bir-iki kritik noktaya bomba attırdım... Batıdan gelen memurlar, hâkimler işin ciddiyetini anlamıyor… Hizaya gelsinler diye evlerine yakın iki yere attırdım” diyen general eskisi ile; “devlet için” işlediği “bin” cinayetin kıymetini bilmediğini söyleyen özel harekatçı eskisi ile yan yana düşündüğümüzde…
Devletin bir zamanlar resmi tezi olan “kart kurt” edebiyatı ile; bir zamanlar Kürt sözünün söylenmesinin bile yasak olmasıyla yan yana düşündüğümüzde… Daha da eskiye gidip, Cumhuriyet’in ilk kadın pilotunun “Dersim”e yağdırdığı bombalar ve sonrasında aldığı övgülerle, “vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarıyla, 33 kurşun olayıyla yan yana düşündüğümüzde…
Ama hemen sonrasında, 1980’lerin-1990’ların “ölü olarak ele geçirilenler”iyle; 33 Kurşun olayının “kahramanı” Mustafa Muğlalı’nın Kışlası’yla; “okulda sorun yaşamasın diye çocuğa öğretmedik Kürtçeyi” diyen taksi şoförüyle; Kürt olduğu için marketi yağmalanan market sahibiyle; İstanbul’un göbeğinde hemen her gün yapılan kimlik kontrolünde, polisler için ilk “av”ın karakaşlı ve kara gözlülerin olmasıyla yan yana düşündüğümüzde...
Daha doğrusu, o haberleri yazanlar ve o haberlere ilham veren çözümsüzlük politikalarını uygulayanlar düşündüğünde… Anlamaya çalıştığında, seslerine kulak verdiğinde… O çocuklar da o taşları atmayacaklar belki… Analarının babalarının oy atıp TBMM’ye gönderdikleri, yaka paça meclisten atılmadığında da sonuç benzer olacak kuşkusuz.
Üstelik o fotoğraflara iyi bakmalı. Sadece çocuklar mı var o fotoğraflarda? Biraz daha dikkatle bakıldığında, o kalabalıkların arasında yaşlı - genç kadınların ve erkeklerin; başı kapalı ve açık kadınların; makyajlı ve makyajsız kadınların, pos bıyıklısı-sakallısı ile saçları jölelinin, küpelinin, kısacası, bir halkı oluşturabilecek toplamın tüm parçalarını görürsünüz o fotoğraflarda.
O fotoğraflardakinin her birine mikofon uzattığınızda, aldığınız cevapların, o çocukların verdiği ile aynı olduğunu da. Kısacası, çocukların öne sürüldüğü iddiası, laf-ı güzaftır, timsahın gözyaşıdır. Aslolan ise, kadını erkeği, yaşlısı genci ve çoluğu çocuğu ile bir halkın “edi bese” (artık yeter) demesidir.(TT/EÜ)