The Economist dergisi, 29 Mayıs 2024 tarihinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde gerçekleşen seçimleri kastederek şu soruyu soruyordu: “Güney Afrika’yı kim yönetecek?”
The Economist’in merakı anlaşılır elbet.
Nitekim, ırkçı rejimin (apartheid) sona ermesinin (1994) ardından yedinci demokratik seçimlerini gerçekleştiren ülkede, seçimler, şimdiye kadar, 1994 öncesinin efsanevi ırkçılık karşıtı mücadelesinin lokomotifi Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) ezici zaferiyle sonuçlanıyordu.
29 Mayıs seçimleri
29 Mayıs 2024’te ise ANC, ilk defa, oyların çoğunluğunu alamadı.
Bu yazı sonlandığında, en yüksek oyu alan dört partinin oy dağılımı şöyleydi: ANC, yüzde 41.52; Demokratik İttifak (DA), yüzde 22.26; Halkın Mızrağı (MK), yüzde 12.81; Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) yüzde 9.40.
Bu sonuçların ne anlama geldiği aşağıda tartışılacak. Ama öncesinde bir not düşmek gerekiyor.
1994’ten bu yana ülkede ezici çoğunlukla iktidar olan ANC (ve müttefikleri Güney Afrika Komünist Partisi -SACP- ile Güney Afrika Sendikalar Konfederasyonu -COSATU-), öncülleri olan Halk Kongresi’nin 1955'te ilan ettiği Özgürlük Bildirgesi’ne sadık kalsaydı, The Economist’in sorusu boşa düşebilirdi.
Keza, 1994 öncesinde verilen ırkçılık karşıtı mücadelenin çerçevesini çizen bu metin, The Economist’in sorusuna erken bir yanıt oluşturuyordu: “Halk yönetecek… Madenler, bankalar ve tekeller halka devredilecek, kamulaştırılacak!”
Unutulan "Özgürlük Bildirgesi"
ANC’nin son seçimlerde uğradığı hezimeti, Özgürlük Bildirgesi’nin, başta bu talebi olmak üzere, birçok ögesinin 1994 sonrasında unutulmuş olmasına bağlamak mümkün. Şöyle ki:
ANC, 1994 yılına kadar lokomotifi olduğu ırkçılık karşıtı mücadeleyi, ırkçılıkla mücadelenin kapitalizmle mücadele anlamına geldiği şiarıyla ve Özgürlük Bildirgesi’nin ilkeleri ışığında sürdürdü.
Nitekim, en önemli bileşenleri ANC (1912), SACP (1921) ve Güney Afrika Sendikalar Kongresi (SACTU) (1955) olan Kongre İttifakı’nın, iki aşamalı bir devrim stratejisi öngören Özel Tür Kolonyalizm tezine göre, Güney Afrika’da kapitalizm ırk ayrımcılığı ile iç içe doğmuştu, ırk ayrımcılığı Güney Afrika kapitalizmi için hep işlevsel olmuştu. Dolayısıyla birincisine karşı mücadele ikincisine karşı da mücadele olmalıydı.
1990 sonrası: Uzlaşmanın Güney Afrikası!
ANC, 1994’te ezici bir çoğunlukla iktidara geldikten kısa bir süre sonra çubuğu başka bir yöne büktü.
1994 sonrasının “yeni” Güney Afrikası, Güney Afrikalı Marksist Patrick Bond’un tanımıyla iktidarın “soldan konuşup sağdan yürüdüğü” ya da Güney Afrikalı eleştirel sosyal bilimcilerin tanımıyla “ekonomide beyazların siyasette siyahların belirleyici olduğu bir uzlaşma rejimi”ydi.
Bu uzlaşma rejiminin, 1994 öncesinde süregiden mücadelenin asli özneleri işçiler, kent yoksulları, gecekondu gençliği, kadınlar gibi kesimler nezdinde gereksinim duyduğu meşruiyet iki şekilde kurulabildi.
Birincisi ANC’nin ırkçılık karşısında oynadığı tarihsel rolden dolayı ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan siyah nüfus üzerindeki etkisi. Niall Reddy’nin Amandla dergisinde belirttiği üzere: “ANC hiçbir şey sunmuyor, ancak seçmenlerin bir kısmının ona duyduğu derin sadakat nedeniyle büyük çoğunlukları kazanmaya devam ediyor”.
İkincisi ise, 1994 sonrasının bütün neoliberal yönelimine, uzlaşısına karşın, SACP ve COSATU’nun ‘ulusal demokratik devrimi ve ulusal özgürlük hareketini liberallere terketmemek’ adına ANC ile yollarını ayırmaması.
Bu, tersinden ANC için de geçerli idi elbet.
1994 öncesinde SACP’nin etkisiyle radikal sol bir söylem kullansa da, aslında bir orta sınıf hareketi olan ANC, uyguladığı neoliberal politikaları, SACP ve COSATU ile tarihsel ittifakı sayesinde kabul ettirebildi.
Bu kabul ettirmenin yöntemleri değişebiliyordu elbet. Örneğin 1996’da Dünya Bankası ile işbirliği halinde uygulamaya konan neoliberal bir yapısal uyum programını eleştiren SACP ve COSATU’yu Nelson Mandela ‘aşırı solculukla’ suçlayacaktı.
Bir başka örnek ise, ANC içinde iktidar olan ve yukarıda bahsi geçen yapısal uyum programını hayata geçiren neoliberal kliğe karşı, hareketin içinde kalarak mücadele edilmesi gerektiği söylemi idi.
Seçim sonuçları yeni bir başlangıcı ifade ediyor mu?
Yazının asli konusu olan seçim sonuçlarına döndüğümüzde, şu soru önem kazanıyor: ANC’nin seçimlerde çoğunluğu kaybetmesi Güney Afrika’nın ezilenleri için ne ifade ediyor?
Bu sorunun yanıtını vermek için öncelikle yazının başında andığımız siyasi partilerin politikalarına ya da söylemlerine göz atmakta fayda var:
Genellikle ülkedeki beyaz nüfusun desteklediği, ama Hint ve melez (coloured) nüfustan da hatırı sayılır destek alan Demokratik İttifak (DA), siyasal söylemini Güney Afrikalı kimliği üzerine oturtmaya çalışıyor.
Serbest piyasa taraftarı liberal bir parti olan DA, ANC’nin hegemonik pozisyonununu kırmak için listelerinde bir hayli beyaz olmayan aday bulundursa da, 2019 Ekim’ine kadar genel başkanlığını yapan Hellen Zille’nin zaman zaman ırkçı ifadeler kullanmakla suçlandığını not etmek gerek.
Oyları 1994 seçimlerinden bu yana yüzde 15 - 20 arasında seyreden bu partinin son seçimlerdeki oy artışı (yüzde 22), ANC’nin 2004’te ulaştığı yüzde 70 oy oranından bugünkü sonuca varışını açıklamıyor. Bu nedenle, ANC’nin kendi iç dengelerine ve içinden çıkan siyasi partilere daha yakından bakmak gerekiyor.
Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF)
Bunlardan ilki 2013 yılında kurulan Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF). 2012 yılında ANC’den ihraç edilen ANC Gençlik Ligi başkanı Julius Malema liderliğinde kurulan EFF’nin temel argümanı, ANC iktidarında ırkçı rejimin temelini oluşturan ekonomik yapıya dokunulmadığı, ki yanlış değil.
Parti, kağıt üzerinde Karl Marx ve Franz Fanon geleneklerini birleştirme iddiası taşıyor.
Madenlerin kamulaştırılması talebini de gündemde tutan partinin iddialarının “kağıt üzerinde” olarak tanımlamamızın ise iki nedeni var.
Birincisi, ekonomik kaynakların paylaşımında siyah nüfusun dezavantajlarının ortadan kaldırılmasını,“ırk kartı”nı masaya sürerek dile getirmesi. İkincisi ise, kullandığı radikal retoriğe rağmen, ANC’nin halihazırda uyguladığı ‘siyah burjuvazi’ yaratma politikalarını değil, bunun yeterince sert yapılmamasını eleştirmesi. Yani, tekelci sermaye olgusunu değil, onun ‘beyaz’ olanını, rengini dert etmesi.
Nitekim, EFF’nin madenlerin kamulaştırılması talebi de, mülkiyetin toplumsallaştırılmasına değil devlet eliyle gerçekleştirilen bir mülkiyet transferi yoluyla siyah sermayenin güçlendirilmesine işaret ediyor.
Halkın Mızrağı Partisi (MK)
2023 Ekim’inde ANC’nin eski lideri ve eski devlet başkanı (2009 - 2018) Jacob Zuma tarafından kurulan ve yüzde 12 civarında oy alan Halkın Mızrağı Partisi’ni, ANC’deki son yılların gelişmeleri ile birlikte ele almak gerek.
SACP’nin güncel yayın organı Umsebenzi’nin 22 Mayıs 2024 tarihli sayısında, EFF, (2008 yılında ANC içindeki neoliberal kliğin lideri Thabo Mbeki taraftarlarının kurduğu) Halk Kongresi (COPE) ve Halkın Mızrağı Partisi (“Zuma Partisi”) için şu ifadeler dile getiriliyor:
“…Bazıları ANC'nin çürüyen parçalarından sıyrılan yeni siyasi partilerin çoğu, proto-faşist bir liderin popülaritesine, diktasına ve bu partilere kendi partileri olarak atıfta bulunmaktan utanmamalarına dayanmaktadır.”
Oysa, ANC’nin 2007’de Polokwane’de gerçekleştirdiği 52. Kongre sonrasında, SACP ve COSATU tarafından “1996 neoliberal sınıf projesi”nin lideri olarak görülen Thabo Mbeki karşısında ittifakın solunun (SACP ve COSATU) adayı olarak görülen kişi de Zuma’ydı.
Eski bir ANC Gençlik Ligi üyesi olan, 1994-1999 arasında Nelson Mandela’nın yardımcılığını, 1999 - 2008 arasında ise ANC başkanlığı ve devlet başkanlığı yapan Mbeki ise, 1996'da uygulamaya konan neoliberal Büyüme, İstihdam ve Gelir Dağılımı (GEAR) programının mimarları arasındaydı.
Mbeki, Zuma’nın ANC başkanlığını kazandığı konferans sonrasında, ülkenin tarihsel mücadele örgütlerinden birinin ismini taşıyan liberal bir siyasi partinin fikri öncülüğünü üstlendi: Halk Kongresi (COPE).
Zuma liderliğinde kurulan, bir nevi kalkınmacılıkla Zulu halkına dönük kabilecilik söylemini harmanlayan Halkın Mızrağı Partisi’nin de ismini tarihsel bir örgütten aldığını geçerken not edelim: 1961 yılında, ANC'den Nelson Mandela ve Walter Sisulu, SACP'den de Joe Slovo'nun öncülüğünde, silahlı kanat olarak kurulan Halkın Mızrağı (Umkhonto we Sizwe).
Mbeki taraftarlarının pür liberal partisinin (COPE) bugün aldığı bindelerle ifade edilen oy, tarihsel mücadele örgütlerini içini boşaltarak yeniden sahneye sürmenin halkın teveccühünü almaya yetmeyebileceğinin bir göstergesi olsa da, Zuma’nın partisi, özellikle Zulu nüfusun yaşadığı bölgelerden önemli bir destek almış gibi görünüyor.
SACP ve COSATU’nun, “ulusal demokratik devrim”i ilerletmek söylemiyle seçimlerde destek istediği ANC mi? 2017’den bu yana, apartheid sonrasının en önemli siyah sermayedarlarından birisi olan, kimileri geçmişte ırkçı rejime yatırımlar da yapmış olan birçok büyük şirketin hissedarı olan Cyril Ramaphosa’ın başkanlığı altında.
Güney Afrikaki yaygın tanımlamayla: “İş Dünyasındaki Yoldaşlar!” (“Comrades in Business!”)
Seçimler ezilenlere umut ışığı yakmıyor!
Yukarıda aktarılanlar gösteriyor ki, seçimler, ülkenin, neoliberalizme teslim edilmesinde önemli rol oynayan ANC’nin çoğunluğu kaybetmiş olmasına rağmen, apartheid döneminin iktisadi koşullarında yaşamaya devam eden ezilenleri için bir umut ışığı ortaya koymuyor.
Görünen o ki, Güney Afrika’da başta Amandla dergisi olmak üzere çeşitli sol platformlarda zaman zaman görünür olan, (iktidardan ve sermayeden) bağımsız, radikal ve kitlesel bir işçi partisi kurma, dahası, onu ülkenin zengin mücadele deneyimi ile buluşturma fikri kuvveden fiile geçmedikçe, aksi de olmayacak.
_________________________________________________
Kaynak: Tören, T. (2013) Kararan Kapitalizm: Yeni Güney Afrika, İstanbul: SAV
(TT/AEK)