*Görsel: Pixabay.
Anlaşılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen yönetim tarzında denenmedik arkaik yöntem bırakılmayacak. Hayranlıkla hatırlanan çağlar Osmanlı dönemi olduğundan, doğal olarak esinlenme de oradan oluyor.
Son yıllarda bunu hepimiz gündelik hayatımızda hissediyoruz zaten.
Artık ekonomide de unutulmuş sandığımız adetler yeniden gündeme gelmeye başladı. Osmanlı ekonomisi neredeyse tarım ve savaştan ibaret olduğundan, en çok bu alanlarda söz konusu eğilimle karşılaşıyoruz.
Askeri konularda, en son Libya'ya vatan demeye kadar uzanan çok örnek var. Son sıralar tarımda da ilginç uygulamalar gündeme gelmeye başladı.
Depo baskınları ve kontroller
Ülkeyi yönetenler yıllarca, tarımdaki yapısal sorunlarla hiç ilgilenmeden, sadece teşvik dağıtarak ve tarımsal ürün ithal ederek insanların gıda ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştılar.
Bu politikaların bir sonuç vermediği, tam tersine tarımsal üretimin daha da azalmasına yol açtığı ortaya çıkınca, tipik bir Osmanlı paşası gibi inzibati usullerden medet umdular.
Polisler, zabıtalar ticaret yerlerini, depoları basarak stoklanmış malları aradı. Marketler basılarak fiyat kontrolleri yapıldı. Meydanlarda tanzim satış çadırları kurularak temel gıdaların dağıtılmasına çalışıldı.
Bütün bunlar işe yaramamış olmalı ki, şimdi de ihracat kotaları gündeme geldi. İhracat sınırlaması ile daha önce 2018 yılında un ihracatının geçici olarak durdurulması şeklinde karşılaşmıştık.
Patates-soğan izni...
Ticaret Bakanlığı un fiyatındaki dalgalanmaları önlemek için ihracatın geçici olarak durdurulduğunu açıklamıştı.
Ticaret Bakanlığı şimdi de patates ve soğan ihracının kısıtlandığını bir tebliğle açıkladı. Artık patates ve soğan ihracı izne bağlanacak, uygun görülen kadarı ihraç edilebilecek.
Türkiye'nin ihracat mevzuatında ihracata sınırlamalar getiren hükümler vardır.
İhracı yasak mallar ve ihracı ön izne bağlı mallar listeleri hazırlanır. Fakat bu listelerde nesli tükenmekte olan yılan balıkları, yarış atları, hint keneviri, mavi yüzgeçli orkinos, harp silah ve mühimmatı gibi maddeler yer alır. Patates ve soğanın böyle bir enteresan mallar listesine dahil edilmesi pek alışıldık bir durum sayılmaz.
Osmanlı'nın ihracata bakışı
Oysa Osmanlı'da durum farklıydı. Ülkede mal bolluğu sağlamak için ihracatın ithalattan daha fazla artması olumsuz bir durum olarak görülür ve bu yüzden ihracata ithalattan daha fazla vergiler konurdu.
Hatta ithalat teşvik edilirken bazı mallara da ihracat yasağı getirilirdi.
Osmanlı'nın bu uygulaması kendi dönemi için bile çok geride kalmış, çok köhne bir anlayışı yansıtıyordu.
Bugün dünyada, bir ülkeye özgü çok özel mallar veya uluslararası anlaşmalar yoluyla dış ticarete konu olması yasaklanmış maddeler veya silah sanayi ile, askeri teknoloji ile ilgili konular dışında ihracat kısıtlaması söz konusu değildir.
Şimdi Ticaret Bakanlığı patates ve soğanda fiyat dalgalanmalarını önlemek ve ihtiyacın karşılanmasını sağlamak için ihracatı kısıtlıyor.
Bu kısıtlamanın ne ölçüde ve ne süreyle uygulanacağı belli değil ama Bakanlık, kısıtlama yok sadece Tarım ve Orman Bakanlığından ön izin almak gerekli, diyor. Belli ki Tarım ve Orman Bakanlığı üretim düzeyine bakarak karar verecek.
Fakat üretime ilişkin rakamlar da böyle bir ihracat kısıtlamasına onay verecek durumda görünmüyor. TÜİK verilerine göre 2019 yılında bitkisel üretimde artış var.
TÜİK "endişe yok" diyor ama...
Tahıllar ve diğer bitkisel ürünler yüzde 1,4 oranında, sebzeler yüzde 3,9 oranında, meyva, içecek ve baharat bitkileri de yüzde 0,3 oranında artmış.
Bunlar genel rakamlar, özel olarak patates ve soğan üretiminde artış hızı çok daha belirgin. Patates üretimi yüzde 9,4 oranında, soğan üretimi yüzde 13,9 oranında artmış.
TÜİK'in endişe edecek bir durum olmadığını söylemesine rağmen Ticaret Bakanlığı'nın telaşlandığı anlaşılıyor. Bunu Ticaret Bakanlığı'nın da TÜİK'in verilerine güvenmemesine mi bağlamak lazım, yoksa 2020 yılında da bir önceki yıl gibi gıda enflasyonunun yüksek olacağını, temel gıdaların tamamında üretimin yetersiz kalacağını ve ancak ithalatı artırarak gıda ihtiyacının karşılayabileceğini öngörmelerine mi...
Türkiye'de ne zaman tarımda bir sorun yaşansa ya destekleri artırarak çözüm aranır ya da tarımsal ürün ithaline girişilerek gıda fiyatları düşürülmeye çalışılır.
Neo-Osmanlılar başladı
İki yöntemin de sorunu çözemeyeceğinden emin olmamıza yetecek kadar deneme yapıldı.
Çiftçilere hiçbir zaman yeterli düzeye ulaşamayacak kadar teşvik dağıtmak ve gıda malları ithal ederek yurtiçi fiyatları düşürmekten ibaret temel politikalara şimdi de ihracat kısıtlaması eklendi.
Bu durum tarım sorunlarının çözümüne yönelik bir emare olmadığını, bu yılın da gıda sorunları ile geçeceğini gösteriyor.
Neo-Osmanlılar patates ve soğanla başladılar. Bu kadar ithalatla baş etmek mümkün değil, bari ihracatı kısıtlayalım, diyorlar. Mal bolluğu yaratacaklar. Halkın, daha önce alışkın olmadığı gıda maddeleri ithalatına gösterdiği tepkiyi dindirecekler. Sonra sıra belki de başka gıda maddelerine gelecek.
Oysa temel verilere bakınca, tarımda yapısal bir sorun olduğu açıkça görülüyor.
Türkiye'de küçük üreticiliğe dayalı bir tarım vardır ve böyle bir yapıda üretim verimliliğinin düşük, teknolojinin geri, maliyetlerin yüksek, pazarlamanın pahalı olması kaçınılmazdır.
Böyle büyük bir nüfusa sahip ve bu kadar sorunlu olan bir yapıya ithalatla, ihracatla, yasaklamalarla çözüm getirilemez.
(BD/PT)