"Dediler ki / ziyan olmasın sözler
...
Bizi buluşturan tören dağıldı
Cam kırıkları taşıyorum ağzımda
dilim zehir ve irin
kan sızıyor her kelimeden
...
şok mangaları kapı önlerinde
kapı önlerinde kimliksiz ölüler
defterlerimizde dilimizde kimliğimizde
devletin hayaleti boyveriyor..."
Şehmus AY/ Yaşama Cezası*
2007 22 Temmuz genel seçimlerindeki rehavetin aşılmasından kısa süre sonra ve yoğun olarak da 2008'in başlarında, AKP'nin birçok alandaki tahlillerine ve çözümsüzlüğe, korkaklıklarına dair belirlemelerimi kaleme aldığımda; birçok kesim tarafından yadırgandığımı şimdi adım gibi biliyorum.
"AKP'den 'Kürt Sorunu'nu çözmek' gibi bir beklenti söz konusu iken bu yazıları neden yazıyordum ki!"
"Erken değil miydi?"
"Biraz daha beklemek doğru olmaz mıydı?"
Hayır, dedim ve yazdıklarımda, yazdığım bütün yayın organlarında ısrarcı oldum.
AKP'ye ve AKP'nin politikalarına yazdığı gazetede "övgüler düzen" adı bende saklı eski solcu bir yazara özellikle "Kürt sorunu" mevzuunda AKP'nin sırf çözümsüzlük üreten bir noktada durduğunu ve "AKP Okumaları" başlıklı ilk beş metnimi daha önce kendisine de gönderdiğimi ve benim "yanıldığımı, yanlış düşündüğümü" yazdığını; peki o halde 2009'un baharı itibariyle "şimdi ne düşündüğünü" sorduğumda yanıtı ilginçti: "Demek ki biz yanılmışız Şeyhmuscuğum"...
Hayat böyledir işte! Öngördükleriniz sizi doğruladığında eğer elinizde yazılı ve yayınlanmış metinleriniz varsa, hayata ince bir çentik atar, işinize devam edersiniz. Kayıt altına alınmamışsa yazdıklarınız, düşündükleriniz, sadece kendinizi tatmin etmekle yetinirsiniz.
İşin doğrusu "AKP Okumaları" başlıklı metinleri yazmak gibi bir niyetim hiç yoktu. 2007 Sonbaharında Ahmet Altan ile Yasemin Çongar Diyarbakır'a gelmişlerdi. Üstelik Altan, hayatı boyunca Diyarbakır'a ilk kez gelmiş oluyordu. Bir öğlen yemeğinde birkaç dostla birlikte otururken; "arada bir destek için bize de (taraf'a) yazar mısın?" demişti Çongar. Yanıt olarak, "başka bir gazetenin yazarıyım şık olur mu?" sorusunu sorduğumda; "Neden olmasın başka yazar arkadaşlar da destek niyetine yazıyorlar" demişti Yasemin Çongar.
Bunun üzerine beş ayrı yazıyı birer hafta arayla, AKP Okumaları başlığıyla yazıp, yollamıştım taraf'a. Dört yazı birer hafta arayla yayınlanmış, beşincisi 26 gün bekletilmişti ve sorularıma rağmen yayınlanmıyor yanıt da verilmiyordu. Yazı, benim müdahalelerim sonucu 2008 Mart sonunda ancak yayınlanabilmişti. Gerçek niyetlerini test etmek için şunu yazmıştım bir ileti ile sayfa sorumlularına; "Destek için yazmam, yönetiminizden geldi. Yayınlamazsanız elinizde olan beşinci yazımı, bir başka yerde 'taraf'ın yayınlamadığı yazı' diye yayınlatırım" dedim. Üstelik bu anlamsız bekletilmeyi hâla taraf'ın yazarı olan kimi yazarlara da telefon ve ileti ile sormuştum. Nezaketle "gazete çok karışık günler yaşıyor, ondan olmalı" demişlerdi. Daha sonra Taraf'a o yazıların devamını yazmaktan vazgeçmiştim. Zaten yollasaydım da yayınlanmayacaktı; çünkü o günlerde hükümetin politikasına "taraf olmak" gibi bir haleti ruhiye taraf'ta zuhur etmeye başlamıştı. Bense basbayağı eleştirel metinler yazıyordum. Bu ciddi bir uyuşmazlık emaresiydi...
Paylaştığım hikâyenin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti. Beş adedi "taraf"ta yayınlanan "Okumalar"ın devamı; "BirGün", "bianet", "diyarbekir net", "evrensel"de yayınlandı. Sonra kitap olmak üzere 2009 Haziran sonbaharında Evrensel Yayınları için yeniden elden geçirilip yayına hazır hale getirilip güncellendi ve "Bir Kürdün AKP Okumaları" ismiyle kitap olarak yayınlandı.
İşin özü şu ki; siyasal metinler gündelik siyaseti kayıt altına almanın yanında tarihe not düşmektir aynı zamanda. Kürt Sorununun siyasal, ekonomik, kültürel ve diğer bütün yönleriyle çok az bir kısmı görünürde, büyükçe bir bölümü ise kapalı kapılar ardında tartışılıyor. Ve ne kadarının çözüm yoluna girdiği / gireceği henüz bilinemezken "Bir Kürdün yaşadığı coğrafyadan ve yaşadığı şehirden AKP'ye nasıl baktığı önemli" diye düşünmüştüm.
Kürt Meselesi konusunda konuşup tartışmanın; yaygın görsel ve yazılı medyada sadece kimi televizyon kanallarının ve gazetelerin ajandalarında kayıtlı "Beyaz Kürtler"le sınırlı olmaması gerektiğinin bölgeden tavır alışıydı benim yapmaya çalıştığım. İlk "okumayı" yapıp yazdığımda anılan metinlerin ilerde bir kitaba dönüşmesi niyetiyle yazmıştım. Nitekim öyle de oldu. Sonra da kitap yayınlandı.
Çalışmanın bütün niyeti, demokrasi kültürünün ve hayatın bizatihi kendisinin askıya alındığı diktatörlükler ve darbe dönemlerinde; ancak darbecilere "kısmet" olabilecek oy çokluğuyla, üçte ikiye varan bir parlamento aritmetiğiyle siyaset yapma şansını yakalayan bir siyasal iktidarın maalesef böylesine bir politik gücü hakkıyla temsil edememesinin Kürde yansıyan yüzünü "yüzlerine vurmak" amaçlıydı. Elbette derdim, teşhir ederken illa ki; "ipliğini pazara çıkarmak" değildi! O benim işim olamazdı. Olsa olsa muktedire "kendine gel, cesur ol" demekti. "Hayatın ve tarihin sana verdiği fırsatı iyi değerlendir." Sonuç da adı "Kürt Sorunu" olarak tarihe kaydını yaptıran meseleyi çözmeye gayret ederek tarihe geçmek de var. Çöz(e)meden tarihin çöplüğüne atılmak da, demekti mesele...
Şimdilerde, 2011'in Türkiye'sinde adına liberaller denen kesimin hükümetle "balayını" bitirdiği konuşulurken, onlara balayı sürecinde "erken uyarı" yollayan bir "kalemin" metinlerinin doğrulamasını paylaşmak yakın tarih yazıcılığı açısından kayda değerdir diye düşünüyorum.
Daha fazla merak edenler Evrensel Yayınları arasında 2009'da çıkan ve yayınlandığı günden bu yana çokça okunduğunu bilmeme rağmen liberallerce ısrarla görülmek istenmeyen "Bir Kürdün AKP Okumaları" na bakmak gerek.
Ve sözü galiba usta işi şiirle bağlamak yine girizgahta alıntıladığım şiirin sahibi adaşa, Şehmus Ay'a düşmeli.
"Ben bir serabın elçisiyim / kıyamadım kendime / gölgemi taşladım / budur benim kendime karşı / merhametim." (ŞD/EÖ)
Not: Candaş Tolga Işık'ın gazetesindeki köşesinde Kürtleri yediden yetmişe "porno izleyicisi olmakla", adeta Kürt "nefret"i üzerine bina ettiği yazısına, "Kürt duyarlılığı" çerçevesinde aldığı dozu hayli yüksek tepkiler, aslında Türk Entelijansiyasını cidden düşündürmeli. Kürtlerin yerine "Türk aydınları" bu ırkçılığa tepki vermeliydi. Eğer ilgisiz kalıyorlarsa hâla, ırkçılığa "feyz" verecek daha epeyce "Işık"larla uğraşmamız gerekecek gibi... Bu vesileyle yazımı "görmeyen" Türk entelijansiyasına ithaf ettiğimin bilinmesini istiyorum.
*Şehmus AY. Yaşama Cezası. Kanguru yayınları. Ocak 2011 İstanbul.