Memleket insanları arasında çok çeşitlilik her zaman sempatik olamayabiliyor. Dil, din, renk farklılıkları halklar mozaiğini oluştursa da o mozaikler arasındaki geçişler kimi zaman şiddetli ayrışmalarla sonuçlanıyor. Hele ki söz konusu dini ayrışmalar olunca ezen ve ezilenler arasındaki karşıtlıklar da tuzla buz olabiliyor.
Zapturapt altında yönetilen emekçiler, yoksullar, ikinci cins olarak görülen kadınlar, statüleri tanınmayan Aleviler, ötekileştirilen cinsel yönelimler bir bakmışsınız yönetenlerin tam da istediği doğrultuda birbirlerine düşüyor. Son kertede ezeli düşmanlık, egemenler cephesinde “düşmanımın düşmanı dostumdur” memnuniyeti ve “düşmanlarım birbirini yesin” keyfiyle seyrediliyor.
Edirne’de bir kadın heykeli sorunu var. Evet, yanlış okumadınız kadın heykeli sorunu! Kadının özgürlük mücadelesi, kadının şiddet sorunu, var olma sorunu, öldürülme sorunu yetmiyormuş gibi bir de kadın heykeli sorunu var. Ve Edirne’de yaşayan İslamcı kadınlar ile seküler kadınlar arasında şimdilerde bu heykel üzerinden uzaktan uzağa bir kavga sürüyor. Yani bunca derdin, tasanın içinde Edirne’de kadınlar birbirlerine heykel üzerinden sataşıyor, “düşmanlaşıyor.”
Heykelin adı “Özgür Kadın Heykeli”; üzerindeki tek eşya başından aşağı düşen bir örtü. Kadın tamamen çıplak, ellerini iki yana açmış, memeleri dik göğsünü gere gere rüzgâra karşı duruyor. Tam on yıl önce Türk Kadınlar Birliği adı altında ama dönemin Trakya Üniversitesi Rektörünün (Osman İnci)¹ girişimleri ile yaptırılmış. Heykel Vali Konağı Meydanı’na dikilmiş ancak birkaç kez “manevi değerlerimizle dalga geçiliyor” gerekçisi ile yıkılmış.
Heykelde erkeklerin rolü
Heykelin dikilmesinde erkeklerin rolü olduğu gibi yıkılmasında da erkeklerin rolü var. Keza, “manevi değerlerimiz” diye karşı çıkanlar dönemin Alperen Ocakları Edirne İl Başkanı (Alpaslan Cankanoğlu)² ile yine milliyetçilik ve gericilikte onlardan geri durmayan Milli Türk Talebe Birliği Başkan Yardımcısı (Yasin Sadıkoğlu)³. Yani bir varmış bir yokmuş: Erkekler konuşmuş, tesettürlü ve tesettürsüz kadınlar kent yaşamında birbirlerine yan gözle bakmaya başlamış!
Ve hikâye artık develer tellal iken, pireler berber iken döneminden çıkıyor... Aradan geçen yılların ardından bu yıl 8 Mart vesilesi ile yeniden gün yüzüne çıkarıldı heykel. Bundan sonraki hikâyede ise kadınlar ilk elden aracısız, mesajlarını birbirlerine iletti.
Ard arda açıklamalar
İlk olarak Edirne İslâm Gençliği adıyla bir araya gelen kadınlar heykel önünde eylem yaptı. “Özgürlük açmaksa bedeni, hayvanlar senden daha medeni” gibi yazıların olduğu dövizler taşıdılar.
Açıklamalarında “Bu heykel yaklaşık 10 yıl önce 28 Şubat cuntasının İslâmi kesime yönelik zulümlerinde tetikçilik vazifesini fazlasıyla yerine getiren, ama bunu yetersiz gören dönemin Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman İnci’nin desteğiyle yaptırılmıştır. Bu şu demek; bu heykel başörtüsüne karşı düşmanlığıyla bilinen yasakçı profesörün tesettüre olan nefretini temsil etmektedir! Öyle iddia edildiği gibi ‘medeniyete koşan Cumhuriyet kadınını’ temsil eden ‘masum sanat eseri’ falan değildir. Şimdi, başörtüsüne ve başörtülülere, İslâm’a ve Müslümanlara hakaret niteliği taşıyan bu heykel şehir meydanına dikildi. Bizler bu tepkimizi Edirnelilerin geneli adına vermedik, vermeyiz. Ama bu heykel ‘toplumun bir kısmının’ değerlerini yok sayarak aşağılamıştır ve hakaret hükmündedir… Kadını metalaştıran Batı kültürünün ürünüdür. Kadını kişiliğiyle değil, dişiliğiyle var etme derdinde olan Batı medeniyetinin ürünüdür. Heykelin hemen ardında ‘Cumhuriyeti böyle kurduk’ adlı duvar resmi ile heykelin mantığı çelişmektedir. Bu çıplak heykel ne Türk kadınını, ne Kürt kadınını, ne Laz kadınını ne Roman kadınını temsil etmektedir” dediler.
İkinci açıklama ise hemen ertesi gün, yine heykel önünde Edirne Kadın Platformu tarafından yapıldı. Onlar da “Gericiliğe izin vermeyeceğiz” gibi yazıların olduğu dövizler taşıdılar.
Açıklamalarında “Kendilerine Edirne İslam Gençliği diyen bir grup kadın, Bulgar Heykeltıraşa ait Özgür Kadın Heykeli'ni sapkın ve ahlaksız ilan ederek kaldırılmasını talep etti. Biz bu heykele bakınca kadının gücünü, özgürlüğünü, barışı ve kardeşliği görüyoruz. Sizin gördüğünüz gibi sapkınlığı ve ahlaksızlığı görmüyoruz. Biz sapkınlık ve ahlaksızlığı eşitsizliği; neoliberal kapitalist erkek egemen düzende, kadını ve yaşamı öldüren ataerkil toplumda görüyoruz” dediler.
İki gün ara ile yapılan açıklamalarda her iki kesim de referans olarak kapitalizmin kadın bedenini metalaştırmasını gösterdi. Eleştirilerini oradan yöneltti. “Bu ne yaman çelişki anne” diye sorası ve “Dardayım yalanım yok baskın yedim gün gece, gün gece” diye bağırası geliyor insanın. Ama çıkışı olmalı bu cenderenin.
Haklı, acımasız ve haksızlar
İki tarafta söyledikleri ile hem haklı hem acımasız hem de haksızlar…
İlk olarak siyasal İslamcı kadınlar;
Haklılar çünkü heykelin “babası” denilebilecek rektörün döneminden kalma hassasiyetleri var. O hassasiyet bu biçimi ile gözetilmelidir.
Haklılar çünkü Cumhuriyet’i kuranlar dört başı mamur Türkler değildi.
Haklılar çünkü genel olarak da olsa kadınlar birey olarak değil “dişilikleri” ile var edilmek isteniyor.
Acımasızlar çünkü bu bir sanat eseri. Bir sanat eseri neden “İslam’a ve Müslümanlara hakaret ediyor” şeklinde yorumlansın?
Haksızlar çünkü kadınları başı açık olmak ile suçladıkları için tacizi, tecavüzü meşrulaştırıyorlar.
Ve haksızlar çünkü bizzat Kuran’ın erkek egemen yorumuna feminist eleştiri yapmayarak kadının yok sayılmasının öznesi oluyorlar.
(Bakınız, Nisa Suresi 34. Ayet’te şöyle buyruluyor! “Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için iyi kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi [kimse görmese de namuslarını[ koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve [bunlarla yola gelmezlerse[ dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.)
Edirne Kadın Platformu şahsında seküler kadınlara gelince;
Haklılar çünkü erkek egemen kapitalist düzenin kadının baş düşmanı olduğunu söylüyorlar.
Acımasızlar çünkü üniversitelerde başörtüsü için mücadele yürüten kadınların uğradığı haksızlıkları görmezden geliyorlar.
Ve haksızlar çünkü bir kadın heykeli de olsa o dönemin baskıcı iktidarının sivil toplum örgütlerinden biri olan Türk Kadınlar Birliği’nin ürününü özgürlükler adına savunuyorlar.
Ne yapmalı?
Her iki uzlaşmaz durumda da izlenmesi gereken rota öncelikli olarak kadınların özgürlüğünü esas almalı. Kadınların başları kapalı iken özgür bireyler olarak toplumsal alanda var olmaları ve başları açıkken toplumsal alanlarda var olmalarının güvenceleri yaratılmalı.
Ezilmişlikte, yoksullukta, şiddette, tacizde, tecavüzde ve hatta ölüm biçimlerinde ortaklaşan kadınların kadın özgürlüğü noktasında buluşamaması trajik bir durum.
Yakın zamanda, kamuda başörtüsü serbestliğine ilişkin, ön yargıları parçalayan adımın feminist, sosyalist, demokrat, ilerici kadınlardan geldiğini; başörtüsü özgürlüğünün tanınması için etkili bir imza kampanyası yürütüldüğünü unutmayalım. (Aynı birliktelik 2000’lerin başında üniversitelerde başörtüsü mücadelesinde de sergilenmişti.)
Ve keza, dinlerin tarihte çok nadir durumlarda iktidara karşı mücadelede rol oynadığını, asıl olarak tam tersi istikamette vücut bulduğunu da unutmayalım.
Bir üstyapı oluşumu özelliği ile egemenlik aracı olan din, ezilenlerin referansı olduğu zamanlarda kendi kendilerini zincirlemeye neden oluyor. Öyle bir an geliyor ki ezilen sınıfın parçası olan kesimlerin pratik tutumları ezenlere “hizmete” dönüşüyor.
Kadınların kendi arasında Edirne’deki gibi kutuplaşmaları değil, kadın özgürlük mücadelesini yükseltme tarafında yer almaları onlarca yıllık emeğin, mücadelenin meyvesi olmalı.
Ve bitirirken;
Bu sorun erkek egemenlerin istediği biçimde sürmemeli. Erkeklerin siyaseti ne kadar yıkıcı ise kadınların politikaları onlardan daha yapıcı bir tarzda olmalı.
Durun! Birbirinize vurmaktan vazgeçin. Çünkü siz kardeşsiniz!
Heykele gelince;
Bu iki kadın grubu bir masa etrafında heykelin geleceğine karar verebilir. Öneri olarak; bir heykel yerine iki heykel olabilir. Biri başörtülü diğeri örtüsüz iki özgür kadın: Kol kola, omuz omuza ya da yüz yüze… Birbirlerine sevgiyle dokunmalılar. Buradaki dokunma ile farklı cinsel yönelimli kardeşlerimizi de temsil edebiliriz. Artık onu da kadın heykeltıraşların özgür yaratımlarına bırakalım. Ama bu heykeller önünde seküler ve İslamcı kadınlar birlikte “barışalım”, kucaklaşalım. (NŞ/YY)
Dipnotlar:
¹ Edirne Belediye Başkanı Gürkan anlatıyor.
²Alpaslan Cankanoğlu Milli Gazete haberi
³ Yasin Sadıkoğlu haberi