İstanbul’un beni zamanda yolculuğa sürükleyen pek çok yeri vardır; ama iki yer gizemini hep korudu benim için. Birincisi Büyükada Rum Yetimhanesi, ikincisi de Narmanlı Han.
İkisinin de kapılarıdaki kalın zincirleri kıramadım, yakınlarında olduğum zamanlarda kafamı içeri uzattım ve günler geçtikçe eriyip gittiklerini gördüm. Zaman zaman konuştum o zincirlerle, üzerlerindeki parmak izlerine söylendim. Değeri bilinmeyen her güzel şey gibi üzüldüm terk edilmişliklerine. Yetimhanenin pembe çiçeklerine, Narmanlı Han’ın avlusunun mor salkımlarına bakıp hayaller kurdum hep. Bir zamanlar canlı olduklarını, koridorlarında insanların dolaştığını, kuytu köşelerinde sırların saklandığını belki, çatlaklarında en büyük kahkahaların veya hüzünlerin gizlendiğini düşündüm.
Her seferinde içimde zincirlerin kırılıp bu binaların eski güzel günlerine dönebileceği umuduyla göz kırptım onlara en samimi bakışımla. Hep bir boynu büküklük, bir küf kokusuyla karşılık verdiler bana.
Ve onlar kazandı! Narmanlı Han, restore edilecek.
Bu kelimelerin arasındaki boşlukları doldurmadan önce kulağa çok hoş geliyor değil mi? Oysa durum inanmak istediğimizden çok farklı.
Narmanlı Han’ın üzerine 3 kat daha çıkıp otel ve daireler yapmak istiyorlar. Avludaki mor salkımları ve ağaçları kesip tavanı açılır kapanır bir cam sistemle kapatacaklar.
Bu Narmanlı Han’ın geçirdiği ilk tehlike değil üstelik. Büyük Beyoğlu yangınından Fransız Kültür Merkezi binası ile birlikte kurtulan birkaç binadan olan Narmanlı Han’ın tarihi çok eskilere, 1800'lerin ortasına dayanır.
İtalyan bir mimar olan Giuseppe Fossati tarafından Rusya Sefarethanesi olarak yapılmış, I. Dünya Savaşı sırasında bir süre boş kalan han Bolşevik Devrimi’nden sonra İstanbul’a kaçan Ruslar’a ev sahipliği yapmaya başlar. Cumhuriyet’le birlikte bütün elçiliklerin Ankara’ya taşınmasıyla birlikte bir ticaret merkezi haline gelir.
1933’te Avni ve Sıtkı Namanlı kardeşler hanı satın alır ve sanata meraklı bu aile hanın odalarını Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Aliye Berger gibi sanatçılara düşük fiyatlarla kiralarlar. Böylece han Narmanlı Yurdu olarak anılmaya başlanır. Aynı zamanda Andrea Kitabevi ve Jamanak Gazetesi de bu handadır.
90'ların ikinci yarısında varisler han restore edilecek diyerek kiracıları gönderirler. 2001’de hanın hisselerinin bir kısmı Yapı Kredi Koray İnşaat’a satılır ve binaya 3 kat eklenmesini öneren proje Kadir Topbaş’ın imzasıyla da onaylanır. Halkın tepkileri sonucu bu projenin yürütülmesi durdurulur.
2008’de varisler Yapı Kredi Koray’a dava açarak satılan hisseyi geri alırlar ve Ocak 2014’te bu sefer hisselerin tamamını Erkul Kozmetik’in sahibi Mehmet Erkul’a ve Eteksan Tekstil’in sahibi Tekin Esen’e satarlar.
Mor salkımların sessizliği mi yeniliyor insana dersiniz? Kolunu kaldırıp kendini savunamıyor diye mi oluyor bütün bunlar?
Muhafazakar anlayışın tarihe sahip çıkması gerekirken muhafazakarlığını kar etmek derdi üzerinden geliştirmesi oldukça ilginç. Cepleri ne kadar dolarsa o ölçüde muhafazakarlar.
Emek Sineması artık yok, Saray Sineması, Sin-Em Han ve Devaux Apartmanları’nın olduğu binanın yerinde Demirören AVM var, Narmanlı Han da Beyoğlu’nu eski dairelerde yaşandığı hallerine kavuşturacak. Taksim Meydanı’nda da betonlar üzerinde rahatça yürüyoruz. Tarlabaşı zenginlere peşkeş çekildi; tarihi doku korunacaktı fakat yine rezidans, yine AVM... Çirkin.
Her yer beton, her yer bina, her yer insanın zevki uğruna, özellikle de bir kesim insanın rahatı ve istekleri uğruna talan ediliyor.
Birçoğumuz habersiz, birçoğumuz Tarlabaşı’nda rahat alışveriş yapacağını düşünerek memnun yaşayıp gidiyor. Bazıları da direniyor, geçmişine, geçmişinin güzelliğine ve değerlerine sahip çıkıyor, gelir durumu iyi olmadığı için zamanla sertleşen insanların yaşama hakkını ve nefes alma hakkını savunuyor, bir parça toprak görmek için baş kaldırıyor.
Bizim sesimiz var oysa, biz çiçekler gibi tepkisiz kalamıyoruz, “Vurmayın, öldüm” diyebiliyoruz; ama yine de ölüyoruz. Biz gücümüzle, sesimizle böyle hızlı ölebiliyorken çiçekler ya da çatlamış duvarlar ne yapsın?
Belki onların dili olabiliriz, belki en azından unutulmalarını sağlayabiliriz, belki bir süre daha yaşatabiliriz onları ya da belki 2001’de olduğu gibi durdurabiliriz Narmanlı Han’ın yıkılmasını. (BK/ÇT)