bazı şarkılar vardır; kırmızı akşam sefalarını anlatır
Didem Madak
Hangi yıldı hatırlamıyorum, 2004 veya 2005, Manisa’da bir panel/forum düzenlenmişti.
Bir restoranın alt katında düzenlenen etkinliğin tam adını da, maalesef hatırlamıyorum ama konusu; sosyal devletten uzaklaşılması dolayısıyla da eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğin durumu vb. gibi bir şeydi.
Her neyse. Panel kısmı bitince paneli düzenleyenler dediler ki; “Birazdan ikinci kısma geçeceğiz. Sizden sağlığın bu günü ve geleceği ile ilgili birkaç cümle ile katkıda bulunmanızı bekliyoruz.”
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Manisa Şubeyi temsilen orada bulunduğumdan kabul ettim.
Uzatmayalım. Şöyle bir konuşma yaptığımı bugün gibi hatırlıyorum.
“Eğitim ve sağlıktaki piyasalaşma hep okulların, hastanelerin özelleştirilmesi gibi bir çerçeve içerisinde sunuluyor, gerçi buda doğrudur, ancak tehlike bu çerçevenin çok üstündedir ve de büyüktür. Sağlıktaki asıl tehlike bugün yaşanan/yaşatılan bir zihniyet değişimindedir. Bu gün hastanelerin özelleştirilmesi ve sağlık emekçilerinin güvencesizleştirilmesi konusu işin görünen kısmı… Oysa arka planda daha ciddi değişiklikler yapılıyor. Örneğin sağlığın tanımı değiştiriliyor. Nedir sağlığın tanımı? Kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yöntem tam iyilik halidir. İşte bu tanım değişiyor. Artık kişinin sisteme katkısı ile ilişkilendiriliyor sağlıklı olma hali ya da sağlıklı kalma hakkı.
Şimdi burada emekli ağabeylerimiz, ablalarımız var. Bu sisteme 30–35 yıl hizmet etmişler ve emekliliği hak etmişler. Bu olaya nasıl bakıyoruz? Diyoruz ki zamanında çalışarak sisteme hizmet ettiler ve artık sosyal güvenlik sistemi onlara bakmak zorunda. Emekli maaşlarını alacaklar ve hastalandıklarında tedavi maliyetlerine bakılmadan gereken özen ile tedavi görecekler. Buna hakları var diyoruz. Biz de böyle diyoruz, sistemin yöneticileri de böyle diyor… Bugün bu ilgiyi görebiliyorlar-göremiyorlar bu ayrıca tartışılabilir ancak zihni olarak buna hakları olduğunu herkes kabul ediyor. İşte bu zihni algı şöyle değişiyor. Ali öğretmen kaç yaşında? Bundan sonra sisteme bir katkısı olabilir mi? Olabilirse ne kadar? Mevcut hastalığının sisteme yükü ne kadar? İşte bu sorulara tam bir kar/ zarar mantığı içerisinde cevaplar verildikten sonra karar verilecektir tedavisinin yapılıp yapılmayacağına…”
Dinleyicilerin, özellikle emekli olanların, kendi aralarında; olur mu hiç öyle şey dediklerini hatırlıyorum. O gün için konuştuğum yerden bu tepkileri çok net gördüm ve acaba abartıyor muyum diye de endişelendim.
***
Bugün 2013 yılına geldik ve şimdi eminim, a b a r t m a m ı ş ı m.
Bakın Münevver Karabulut cinayeti bize bu konuda, en son ve çarpıcı örneği verdi.
Cinayetten mutlaka haberdarsınız. Öldüren şahsın sosyal konumundan, ailesinin zenginliğinden vs. Çok fazla ayrıntıya gerek yok. Ancak haberlere konu olan gelişme benim yukarda ifade ettiğim zihni değişime işaret etmiyor mu?
Kafası kesildikten sonra çöp konteynırına atılan Münevver için mahkeme bir değer biçilmesini istemedi mi?
Ve bilirkişi neye dayanarak değer biçti?
Bir tabloya baktı, adına PMF yaşam tablosu denilen ve 1931 yılında hazırlanan bu matematiksel hesaplamalar ortaya bir sonuç çıkardı.
İşte haberlerde duydunuz. 37 bin lira gibi bir değer ve bu değerin 19 bin lirası babaya 18 bin lirası da anneye ön görüldü. Katilin ailesi bu değeri fazla buldu ve katil olan oğullarının öğrenci olmasından bahisle biçilen değerde indirim talep ettiler. Eğer mahkeme bu isteği yerinde bulursa, literatüre bir de “Katile öğrenci indirimi” girecek ve göreceğiz.
***
Burada değer biçen bilirkişiyi veya mahkemeyi suçlayamayız elbette, burada bence ele alınması gereken zihniyettir.
Bu mantıkla, özel okullarda okutulmuş, mürebbiyeler ve özel şoförlerle bu güne gelmiş bir Münevver ile devlet okullarında okumuş bir Münevver bir olabilir mi?
***
İşte sağlık hizmet sunumunda da benzer tablolarla, yaşamlarımıza ve tedavilerimize değerler biçilecek, bunu görüyoruz.
İşte biz yıllardır tam da bu nedenle; sağlığın ticareti olmaz diyoruz.
Sağlıkta ticaret ölüm demektir, diyoruz.
İşte bu nedenle, en azından eğitim, sağlık ve sosyal güvenlikte eşit olmalı yurttaşlar, diyoruz.
Son söz: PMF ölçeğinde kişinin 65 yaşında öleceğini öngören bir sistemin emeklilik yaşını da 65’e çıkarmış olması mezarda emeklilik değil de nedir? (ZAK/EKN)