Ağır bir karabasanın içindeyiz adeta.
Bu karabasan içinde kısır, acı ve anlamsız günlere dönüyor dünya…
Bu öyle bir döngü ki, insanın ‘durdurun dünyayı, artık dönmesin’ diyesi geliyor.
Böyle dönecekse dünya, böyle alçakça sürecekse bu devran, durdurun!
Bu anlamsız, bu çirkin furyanın içerisinde bir figüran olacaksak…
Acıya ve hicrana açılacaksa günlerimiz…
Durdurun!
***
Ve bugün, dünyanın döndüğünün kabulünde yaşanan zulmün daha da ağırı, barış isteyenlerin, emek ve demokrasi taleplerini haykıranların üzerinde uygulanıyor.
Yeni dünya düzeninde zulme afili bir isimde bulunmuş…
Canlı bombalar…
Her gün haberlerde şu kadar canlı bombanın daha yurda giriş yaptığı duyuruluyor bize…
***
Gencecik insanlar üzerlerine bağladıkları ağır kalıp patlayıcıları barış isteyen, emek ve demokrasi diyenlerin içinde patlatıyor.
Kendi ile birlikte yüzleri, binleri de öldürmek adına yapıyorlar bu eylemleri…
Korkunç kelimesinin sevimli kaldığı görüntülerle yüz yüze kalıyoruz.
Acı içerisinde ve çığlık çığlığa bağırıyor insanlar…
Doktor…
Sağlıkçı…
İnsanlar ölüyor!
İnsanlar!
***
Ölümün olduğu yere yöneliyor hekimler…
Alandan uzak durun, bir bomba daha var, duyurularına rağmen…
Aldıkları eğitimde sadece yaşatmak, yaşatmaya çalışmak var çünkü başka türlüsü akıllarına dahi gelmiyor…
Sağlıkçılar, sağlık emekçileri; SES’liler, Türk Tabipleri Birliği üyesi doktorlar bu feryat figan parçalanmışlığa bir nefes, küçük de olsa ilaç sürebilmek için alandalar artık…
Bir sağlıkçının yaralıya müdahale ederken, sırtına saplı üç bilyeden dahi habersiz oluşu ve yaralı hali ağır kan kaybından anlaşılıyor.
Arkadaşları fark ediyor sırtından sızan kanı…
***
İşte bu can pazarının yaşandığı dakikalarda, bombaların patladığı andan hemen sonra…
Hiçbir mantığın izah edemeyeceği bir zulüm daha yaşanıyor, Ankara Tren Garı önünde…
Gaz bombası atılıyor, yaşatmak için alana giren hekimlere ve sağlıkçılara…
Soluk soluğa kalıyor insanlar ve belki de birçok insanın son nefesi, işte o alana atılan gazın acı ve acımasız soluğu oluyor…
***
Bir hekim tam bu sırada gazın dayanılmaz acısıyla ayrılmaya kalkarken alandan, bileğine yapışan yaralının “Abi bırakma beni…” diyen feryadıyla yüz yüze geliyor…
Bu korkunç tercih anında yaralının gözüne bakmamaya çalışarak belki, astımlı oluşunun çaresizliği ile o hekim, bileğini yaralı gencin elinden kurtarıp nefes alabileceği bir yere çekiliyor…
Beş bilemedin altı dakika sonra geri döndüğünde ise, o gencin, o “Abi bırakma beni…” diyen yaralının soğuk benzi ile karşılaşıyor…
Zulüm ne yana düşer usta? (ZAK/YY)
* Refik Durbaş/Çırak Aranıyor