Hak temelli yaklaşım, sağlık konusundaki tüm gereksinimlerin "kamu" yani "devlet" tarafından karşılanmasını gerektirir. Dolayısıyla "sosyal" bir devlette kimse sağlık hizmetini "özel muayenehane"lerden sağlamak zorunda kalmaz. Ama bu durum bile "muayenehane hekimliği"ni ortadan kaldıramaz. En katı devletçi modellerde bile "salt muayenehanesinde çalışan hekim"e dokunulmamıştır. Çünkü hiçbir devlet hekimlerin tamamına istihdam garantisi veremez.
Devletin "güvenlik" konusunda getirdiği kurallar, kimi kişilerin "devlet memuru" olmasına izin vermemektedir. Yine devlet memurluğu için getirilen "yaş sınırlaması" da tüm hekimlerin yaşamlarının sonuna kadar devlet memuru olarak çalışmalarına olanak tanımamaktadır.
Günümüzde bunun üst sınırı olan "67" yaş, hekimlerin aktif hekimlik yapmalarını önleyecek koşul ve durumu tanımlamamaktadır. Kaldı ki hekimleri "resmi sağlık kurumları"nda ve oralarda dayatılan koşullarda üstelik de yaşam boyu çalışmayı zorunlu kılan bir yasal düzenleme yoktur. Dolayısıyla hekimler "hekimlik bilgileri yettikçe ve onlardan hizmet talebinde bulunanlar oldukça" muayenehanelerinde, evlerinde mesleklerini uygulayacaklardır. Bir hekim bilgisini güncel tuttuğu ve kendisinden hizmet talebinde bulunanlara yanıt verebildiği sürece, yaşamının sonuna kadar mesleğini uygulayabilir.
Öte yandan hekimler, yalnızca yasal olarak değil ama mesleğin etik kuralları gereğince de, "özgürce mesleğini uygulama" olanağı olduğu koşulda kendisinden hizmet talebinde bulunan, ya da böyle bir zorunluluğu olan herhangi bir kişiye, hekimlik meslek ilkelerinin tanıdığı ve kabul ettiği kurallar çerçevesinde "mesleğini uygulamaktan kaçınamaz". Eğer bunu yaparsa hem hekimlik mesleğinin etik kuralları, hem de yasal zorunluluklar onu sorumlu sayar.
Bir hekim yaşam boyu kendisinden hizmet talep edenlere yanıt vermek koşuluyla bu mesleği uygulayacağına yemin etmiştir. O yalnızca mesleğini uyguladığı çalışma ortamında değil, sıcak yatağında yattığı evi dahil nerede olursa olsun, bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundadır. Bu, uygulamayı yaptığı ortam ve mekanın koşul ve olanaklarına da bağlı kılınamaz. O eğer mesleğini gerektiği gibi yapabiliyorsa, her yerde çalışabilir. Havada uçarken de, bir denizaltı içinde görevliyken de mesleğini uygulamak zorundadır.
Danıştay "tam gün" çalışma yasasıyla getirilen düzenlemeleri iptal edince, sağlık bakanlığı muayenehaneler konusundaki yönetmelikte değişiklik yaparak tüm bazı koşul ve olanakları dayattı. Muayenehane hekimliğine dokunmuyor görünse de, dayattığı koşullarla bunu olanaksız hale getirdi. Bir psikiyatristin muayenehanesinin bile çeşitli "acil müdahale"leri yapmayı sağlayacak koşullara sahip olması isteniyor. Ülkenin bazı yerleşim yerlerinde, beldelerde, hatta bazı ilçelerde, yalnızca mekana dair nitelikleri bu yönetmeliğe uygun binalar yoktur. Bazı kentsel SİT alanlarında muayenehanelere bu koşulları dayatmak muayenehaneleri kapatmakla eş anlamlıdır.
Bu düzenlemelerin kamu yararıyla da, sağlık hakkı ve hasta hakkının gerekleriyle de ilgisi yoktur. Tersine bu hakları ihlâl etmektedir. Sağlık Bakanlığı bu uygulamayla hekimleri "kamu"da ya da "özel sağlık kurumları" nda ücretli çalışmak zorunda bırakmak istiyor. Dayatılan koşulların hiç biri, aslında "hizmet sunan" bir uygulayıcısı olarak, kendi kurumları içinde çalışan hekimlerin asla sahip olmadığı ve olamayacağı niteliklerdir.
Diğer yandan uygulamaya konulan "aile hekimliği" de aslında özü itibariyle bir "muayenehane hekimliği"dir. Bu uygulama tüm ülkeye yaygınlaştığı zaman, eğer modelin uygulamasında samimi iseler, muayenehane hekimleri için getirilen zorunlulukların hiçbirini o "aile hekimleri" de sağlayamayacaktır. O zaman bu yönetmeliğin gerçek hedefi ortaya çıkmaktadır: O da "hekimleri teslim almak"tır.
Bu koşulların sağlanamadığı yerlerde de muayenehanelerin kapatılmak zorunda olması, en başka "hekim seçme hakkı"nın ve mesleğini "özgürce uygulama koşulu"nun hekimlerin elinden alınması demektir. Hekimler bulundukları yerlerde söz edilen koşulları sağlayamadıkları zaman hizmet sunmaktan alıkonulduklarında, ortaya çıkan hizmet gereksinmesinin karşılanmamasından doğan mağduriyetlerin sorumlusu da "düzenlemeyi yapan" olarak idare olacaktır.
"Çaresizlik" sıklıkla "tepki"lerin sağlıksızlığına yol açar. Akıl değil, bazı refleksler, iç tepiler davranışı belirler. Bu dayatmanın da "cehalet"ten öte, "kendi koyduğu modele herkesi mecbur bırakmaya" yönelik "tehdit, tedip ve tenkil" amaçlı bir uygulama olduğu çok açıktır. En "faşist" sistemlerde bile akla gelmeyen bu uygulamaların, yalnızca özel muayenehanelerinde çalışan hekimler için zorunlu kılınması kabul edilemez.
Bu yalnızca hekimleri karşılarına almalarına yönelik bir uygulama olmaktan öte, hekimlerden hizmet gereksinimi duyan toplumun çeşitli kesimlerini de karşısına alacak bir sonuç verecektir. Bunun mağdurları kuşkusuz bu kararı alanlardan hesap soracaktır, ama bu yitirilen yaşam ve sağlığı asla geri getirmeyecektir. (MS/TK)