Ne kadar çok bilirsem, o kadar çok unutuyorum...
Ne kadar çok unutursam, o kadar az biliyorum...
Peki ama, ben niye Oxford'da okuyorum?"
İngiltere'nin tanınmış Üniversitelerinden Oxford'da, öğrencilerin pek sevdikleri bir tekerleme bu. Ben son günlerde bu tekerlemeyi özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) medyası için kullanmaya karar verdim; tabii son satırdaki cümleyi şöyle değiştirerek: "Peki ama, ben neden gazetecilik yapıyorum?"
Geçenlerde, hemen hemen aynı soruyu ABD'de yayınlanan alternatif bir gazetenin yazarı, Cynthia Cotts da soruyordu. Village Voice yazarı Cotts, 25 Şubat'ta yayınlanan "Medyanın yanıtlayamadığı 10 soru" başlıklı yazısında, ABD'de gazetecilerin 11 Eylül'den beri yaşadıkları enformasyon kıtlığından hareketle, savaş dumanları arasında kaybolup gittiklerinden ve bir takım önemli soruların cevaplanmadan havada asılı durduğundan söz ediyordu.
Gazetecini halet-i ruhiyesi
Ona göre, 11 Eylül saldırısının ardından, gazetecilerin içinde bulundukları halet-i ruhiye, tam bir karmaşadan ibaret ve gazeteciler, komplo teorileriyle akla yatkın hale getirilmiş resmi konsensüsler arasında sıkışıp kalmış, neye inanacaklarını, hangi bilgiye güveneceklerini şaşırmış durumdalar.
Şöyle tarif ediyor bu durumu Cynthia Cotts: "Bilenlerin konuşmadığı, konuşanların da pek bir şey bilmediği bir ortam." O, New York merkezli, haftalık, bağımsız, alternatif bir gazetenin yazarı, bu nedenle New York Times gibi büyük yayın organlarının bu bilgi kirlenmesine, enformatik cehâlete katkıda bulunduklarını düşünüyor...Ve bu kaotik ortamda, medyanın hâlâ yanıtlayamadığı şu soruları, biraz da ironik bir bakış açısıyla gündeme getiriyor:
1. Usame Bin Ladin nerede?
11 Eylül saldırısının hemen ardından Başkan Bush şöyle demişti: "Bunu kimin yaptığını bulacağız ve o şeytanı ölü veya diri yakalayacağız. Onu deliğinden çıkartıp adaletin önüne getireceğiz." Ama bugüne kadar resmi yetkililerden yapılan açıklamalara bakılırsa, ne Taliban'ın üst düzey bir yetkilisi ne de El-Kaide'den bir kişi yakalanmış değil. Usame Bin Ladin ölmüş bile olsa, mezarının nerede olduğunu Allah bilir(!)
2. Onlar New York'ta kaç sivil öldürdüler?
New York Times (NYT), ilk günden beri Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıda yaşamını kaybeden veya kaybolanlara dair sayıları "Ölü ve Kayıp" başlığıyla her gün yayınlamaya devam ediyor. 30 Eylül'deki NYT'ın haberinde, resmî kayıtlara göre, o gün Dünya Ticaret Merkezi'nde olan 5960 kişinin kaybolduğu, 306 kişinin de yaşamını kaybettiği yazılıyordu. Ama 14 Şubat tarihli ayni gazetede, 11 Eylül saldırısında ölenlerin sayısı birden bire 2838 kişiye yükseliverdi. Sayılardaki bu belirsizlik hâlâ devam ediyor ve her gün değişiyor.
3. Biz Afganistan'da kaç sivil öldürdük?
Kimse resmî bir açıklama yapmıyor. Başlangıçta, sivil ölümlerinin asgarî sayıda tutulacağı söylenmişti; ama 12 Şubat tarihli The Guardian gazetesinin haberine göre, uzmanlar Afganistan'daki sivil ölümlerinin sayısını 2000 ile 8000 arasında tahmin ediyorlar. Nitekim New Hampshire Üniversitesi'nden bir ekonomi profesörünün araştırması da, savaşın başladığı Ekim ayından Ocak başına kadar toplam 4000 sivilin hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor. Oysa NYT'ın editörlerine bakarsanız, Afganistan'da ölenlerin sayısı sadece "yüzlerle ifade edilebilir."
4.Aşağı Manhattan'da nefes almak güvenli mi?
Eylül ayından beri resmî yetkililer ve Hava Kirliliği uzmanları, Manhattan'da (New York) bu konuda bir problem olmadığını söyleyip duruyorlar. Oysa kimi yerel gazetecilerin üniversitelerle birlikte yürüttükleri çalışmalar gösteriyor ki, havada yüksek oranlı toksik partiküller var. NY Times bu konuda da haber yapmak konusunda çok "utangaç" davranıyor.
5. Gazeteci Danny Pearl'ün kaçırılmasında kimi suçlamak lazım?
Eğer savaş sisli bir ortamsa, gazeteci Pearl olayı da buğulu bir oda. Başlangıçta, resmî yetkililer, Pakistan Cumhurbaşkanı General Pervez Müşerref'in ABD ile işbirliğini durdurmasını isteyen militan İslamcılardan söz ediyorlardı. Bir kaç hafta sonra, Wall Sreet Journal'da (hükümetten alınan bilgilere dayanılarak) Pearl'ün kayboluşuyla ilgili Hindistan merkezli örgütlerden ve fidye istenmesinden bahsedildi. Habere göre, olay gazetecinin yeterli önlem almayışı nedeniyle gerçekleşmişti. Son olarak, araştırmaların bir İngiliz vatandaşı da olan Şeyh Ömer Said üzerinde yoğunlaştığı yayıldı ortalığa. 1994'de de Kaşmir'de Batılı turistleri kaçırdığı gerekçesiyle tutuklanmış olan Said, ifadesinde şöyle diyordu: "Basın Pearl'ün kayıp haberlerini yazarken gazeteci zaten ölmüştü."
6. ABD Savaşta gazeteci öldürür müydü?
Ekim ayında, Harper's yayın evinden Rick McArthur Körfez Savaşından edindiği tecrübelere dayanarak şu açıklamayı yapmıştı: "Bu savaş, basına uygulanan aşırı sansür önlemleri nedeniyle, Yeşil Bereliler tarafından bir Amerikalı gazetecinin öldürüldüğü ilk savaş olabilir." Nitekim, McArthur'un söyledikleri gerçekleşiyor gibi...Şubat başlarında, Afganistan'da, Washington Post muhabiri Dough Struck, üç sivilin öldürüldüğü bir köye girmeye çalışırken bir Amerikalı kumandan tarafından durduruldu, kafasına makineli tüfek dayalı olarak "kıpırdarsan vururum" tehdidiyle tam 20 dakika bekletildi.
7. Teröristler bizden eşcinsel olduğumuz için mi nefret ediyor?
Saldırı sonrasında ABD basını bunu da yazmıştı. Onlara göre, İslamî terör seküler olan her şeye, mesela eşcinselliğe de düşmandı. Sonradan bu düşüncelerinden özür dilemek zorunda kaldılar. Neden mi? Afganistan'a barış götüren güçler, "Güney Asya'nın homoseksüel cenneti"olan Kandahar'da eşcinsel haklarını(!) da yeniden gündeme getirdiler. Taliban rejimi altında ölüm cezasına layık görülen Sadomi kente geri döndü ve Paştun erkekleri favori sporları olan "genç erkek tavlama" partilerine yeniden kavuştular. Seküler Amerika için büyük başarı.
8. El Kaide'nin uyuşturucudan elde ettiği gelirde kimi suçlamak lazım?
Onlu yaşlardaki uyuşturucu müptelalarını tabii ki. En azından, bize sunulan gerçeklik bu. Bush yönetimine göre, El Kaide örgütü illegal uyuşturucu gelirinden elde ettiği parayı teröre yatırdığından, Amerikan gençliğine "aman sakın yasa dışı uyuşturucu almayın" çağrısı yapılıyor. Vanity Fair dergisinin Mart sayısında ise Maureen Orth'un daha ilginç bir önerisi var. Ona göre, bu uyuşturucu meselesini çözmek için bölgede cirit atan gizli servislerden kurtulmak ve trafiği ABD, Pakistan ve Afganistan üçlüsünün kontrolüne vermek gerek. Reason dergisinden Jacob Sullum'a kalırsa da, İslamcı teröristlerden kurtulmak istiyorsak, şu uyuşturucu savaşından tamamen vazgeçmeliyiz, çünkü uyuşturucuyla savaş karaborsada yapay olarak kârlılığı artırıcı etki yapıyor.
9. Endonezya terörist bir devlet mi?
New York Times ve Washington Post'ta yayınlanan son haberlere göre evet. Ama, Ocak ayı sonunda Asya Topluluğu'nda bir konuşma yapan Endonezyalı gazeteciler aynı şeyi söylemiyorlar. Onlara göre ABD kendi kafasında terörizmi yeniden tarif ediyor ve bu yeni terörizm tarifini kendilerine karşı bir tehlike olarak karşısına koyuyor. Hatta bazı Endonezyalılara göre, ABD ekonomisine karşı tehlike arz eden şeyler bile artık bu terörizm tanımının içine giriyor.
10. ABD İsrail'e destek vermeye devam etmeli mi?
11 Eylül sonrasında yanıt verilmesi gereken en zor soru bu. Çünkü 11 Eylül'ün kendisi kadar, ABD'nin Ortadoğu politikası da kırılması zor olan bir ceviz- hatta hiç iyileşmeyecek olan bir yara. (EDA/NM)