Bilim ve Teknik dergisinin Darwin’li Mart kapağı TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ve derginin Yayın Kurulu üyesi Ömer Cebeci’nin son andaki müdahalesiyle değiştirildi, Darwin’i konu edinen yazılar dergiden çıkarıldı.
Olay dün ulusal gazetelerin pek çoğunda skandal ve sansür vurgularıyla duyuruldu. Konu Ekşi Sözlük’te hafta sonundan bu yana tartışılıyordu.
Basın sansürlenen Darwin’li kapağı ele geçirmiş, olayın artık inkar edilecek bir yanı yok.
Bu olayla Darwin yılı sonunda gündemimize girmişken durumu doğru bir şekilde değerlendirmeliyiz.
Tüm suçu AKP'nin ve onun kadrolaşmasının üzerine yıkıp kurtulmak elbette en kolayı ve kolaycı muhalefetin çekiciliğine kapılanlar elbette olacak.
Dün bütün gün boyunca, AKP kadrolaşması vurgulu haberler basınımızda yer aldı. AKP’nin Bilim ve Teknik’i Sızıntı’ya çevireceğinden korkan pek çok kişi var.
Başbakanlığın TÜBİTAK’a müdahalesinden önce ve sonraki dönemde Bilim ve Teknik Dergisi’nde yazarlık yapma şansına sahip oldum.
Çiğdem Atakuman’ın yayın yönetmenliğine gelmesinden sonra da dergiye ufak tefek katkılarım oldu.
Derginin bünyesine dahil olmasam da uzunca bir süredir dergideki işleyişi yakından izleme fırsatı edinmiş biri olarak söyleyebilirim ki Bilim ve Teknik’in Sızıntı olması orta vadede mümkün olacak bir şey değil.
Bunun en önemli nedeni dün, bugün şahit olduğumuz tepkiler elbette…
Bilim ve Teknik Dergisi TÜBİTAK’ın görünen yüzüdür, hatta çoğumuz için kendisidir.
Yıllar boyunca TÜBİTAK’ın asli görevinin Bilim ve Teknik Dergisi’ni çıkarmak olduğunu düşünen ya da derginin eski yayın yönetmeni Raşit Gürdilek’in TÜBİTAK Başkanı olduğunu düşünen pek çok insanla karşılaştım.
Dahası TÜBİTAK’ın işbirliği içinde olduğu yurt dışındaki bilimsel kurumlar nezdinde koruması gereken bir saygınlığı var ve evrim-karşıtlığı bilim dünyasında kabul edilebilecek bir tutum değil.
Tüm bu nedenlerle, arzu edilen bu olsa bile, Bilim ve Teknik’i Sızıntı haline getirmek o kadar da kolay değil.
Ancak bunun olmayacağına dair gösterilebilecek daha iyi bir kanıtım var:
Bilim ve Teknik ile o zaman yeni yayımlanmaya başlayan, Bilim ve Gelecek dergisi arasında yaşanan “Haremlik Selamlık” polemiği…
Başbakanlık müdahalesinin ilk zamanlarında Bilim ve Teknik’te yayınlanan “Hayvanlar Dünyasında Haremlik Selamlık” başlıklı bir yazı, AKP kadrolarının Bilim ve Teknik’e müdahalesi olarak yorumlanmıştı.
Zeynep Tozar tarafından hazırlanan yazı, aslında hayvanlar arasında görülen farklı eş seçme biçimlerini inceleyen, herhangi bir dini referansı bulunmayan bir yazıydı. “AKP’nin bütün kötülüklerin anası” olduğuna inanmış büyük bir çoğunluğu aksine inandırmak ne yazık ki mümkün olmadı.
Yazıyı okumadıkları her hallerinden belli olan köşe yazarları bunu “AKP’nin TÜBİTAK’ı ele geçirmesi”nin kanıtı olarak sundu.
Gelecekteki akıbetleri konusunda kaygılı ama Bilim ve Teknik’i mümkün olduğunca savunmaya kararlı dergi çalışanları bir anda sorumsuzca ve kolayca “AKP’nin hizmetkarı” olarak damgalanıvermişlerdi.
Ancak korkulan sızıntılaşma hiçbir zaman gerçekleşmedi.
TÜBİTAK evrimle ilgili kitaplar basmaya, Bilim ve Teknik de evrimle ilgili yazılarını yayımlamaya devam etti. Bilim ve Teknik’i açıp inceleyecek olursanız son on yılda neredeyse hemen her sayısında evrimle ya da Darwin’le ilgili bir yazı olduğunu görebilirsiniz.
Zaten yaşam bilimin herhangi bir dalıyla ilgili makaleler yayımlamak ve evrim kuramına değinmemek mümkün değildir.
Ancak Bilim ve Teknik, AKP iktidarından çok daha önce belki de kuruluşundan bu yana evrim gibi konuları fazla ön plana çıkarmayarak ya da kapak yapmaktan kaçınarak tepkileri en aza indirmeye çalışmıştır.
Kırk iki yıllık tarihinde evrim kuramıyla ilgili yalnız iki kapağın olması bunun iyi bir göstergesi.
Ancak bu yine de TBMM’de Darwinizm’in devletin dergisinden ne işi var soru önergelerine engel olamamış.
Eğer bu sayıda Darwin kapağa taşınmamış ve bu kadar kapsamlı bir şekilde ele alınmamış olsa sorun çıkma olasılığı her halde daha düşük olurdu.
Bir evrim karşıtlığı merkezi olarak Türkiye
Türkiye eğer batılı ülkeler arasında değerlendirilecek olursa evrim kuramını kabulde sonuncu sırada yer alıyor.
Yakın zamanda İslam ülkeleri arasında yapılan bir çalışmaya göre ise Kazakistan’ın ardından ikinci sırada…
Ancak aynı çalışma, İslam ülkelerine yapılan evrim-karşıtı propagandanın merkezi olarak da Türkiye ve Adnan Oktar’ın Bilim Araştırma Vakfı (BAV)’ını işaret ediyor.
Çok değil bundan 7-8 yıl kadar önce Biyologlar Derneği Başkanı da olan bir biyoloji profesörü televizyonlara çıkıp evrim kuramını Harun Yahya ağzıyla eleştirmişti.
Birkaç yıl önce şimdiki Milli Eğitim Bakanı, evrim karşıtı görüşlerini açıkça televizyonlardan, meclis kürsüsünden beyan etmişti.
Bakan Hüseyin Çelik, evrim kuramını ateizm ile özdeşleştirmiş, çok sıkışınca da Darwin’i yine Harun Yahya ağzıyla Türk düşmanı ilan etmişti.
Orta öğretim fen müfredatında evrim kuramıyla yaratılışı birlikte okutan tek ülkeyiz.
İranlı bir meslektaşımızın, Türkiye’de biyoloji dersinde yaratılış okutulduğunu duyup da koltuğundan zıplamasını hiç unutamayacağım.
Bu onun için anlaşılabilir bir şey değildi: “Peki ama inançla bilimi nasıl yan yana getirebiliyorduk?”
Bugün televizyonda spikerlerimiz bilim insanlarından konuyla ilgili görüş alırken yaratılış kuramı/teorisi diyorlar. En kötüsü 12 Şubat’ta Darwin Yılı münasebetiyle katıldığım bir basın açıklamasında yine bir biyoloji profesörü “yaratılış teorisi” deyiverdi.
Tüm bunlar ülkemizde evrim karşıtı propagandanın gücünü ve kazandıkları söylemsel başarının boyutlarını gösteriyor:
Evrim karşıtı söylem Darwin Yılı’nı kutlayanların diline bile sızmış durumda.
Darwin Yılı’nda Türkiye Akademisi
Durmaksızın ve takdir edilesi bir şevkle süren evrim karşıtı propagandaya karşı asıl çalışması gerekenler elbette akademi üyeleridir.
Evrim karşıtı propagandanın en önemli sloganlarından biri “evrim kuramının bilimce çoktan yanlışlanmış, bilim insanlarınca kabul görmeyen, sadece bir teori” olduğudur.
Evrimle ilgili hemen her tartışmada bunu duyarsınız. 2009’un Darwin yılı olması işte bu yüzden önemlidir.
Tüm dünya iki yüz yıl önce doğan bir bilim adamını ve onun tarafından yüz elli yıl önce yayınlanan büyük kitabını onurlandırmak için yarışta.
Yıllardan beri 12 Şubat 2009’a hazırlık amacıyla her 12 Şubat Darwin Günü olarak kutlanıyor.
Dünyanın önde gelen üniversitelerinin pek çoğu 2009 Darwin yılı için programlarını bir yıl önceden duyurdular. Önemli bilim dergileri konuyla ilgili dosyalar hazırladılar.
Geçen yılın sonlarından itibaren Türkiye basınında Darwin Yılı’nı duyuran haberleri, gazeteciler tarafından hazırlanan Darwin-evrim yazılarını gördükçe acaba akademimizi itelemeye, uyandırmaya mı çalışıyorlar diye düşünmeden edemedim.
Ülkemizde hiçbir şey olmuyor değil elbette. Hatta kendini halka evrim kuramını anlatmakla, evrim karşıtı propagandayla mücadele etmekle yükümlü hisseden, çoğunlukla genç bilim insanlarının oluşturduğu birkaç küçük grup var.
Bu grupların öncellerinin yapmaya cesaret edemediği pek çok şeyi başardığını da eklemem gerekiyor.
Ancak bir sürpriz yaparak 12 Şubat’ta, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde aynı anda, Darwin Yılı açıklaması yapan; zaten çoğu, yıllardır bizzat bu mücadelenin içinde olan bir avuç akademisyen olmasaydı, bu yıl da böylece geçmiş olacaktı.
Peki birkaç küçük grup ve bir avuç akademisyen bütün akademimizi aklamaya yeter mi?
Bütün Türkiye’de toplamda yüzlerce biyoloji, jeoloji, kimya, moleküler biyoloji bölümü ve ziraat, tıp, veterinerlik, eğitim fakültelerinde binlerce akademisyeni barındıran ülkemizde şu an yeri ve tarihi kesinleşmiş bir tek Evrim Sempozyumu var; ve bu da yine yukarıda saydığım bir avuç insan sayesinde gerçekleşecek.
Darwin Yılı’nda insanlarımızın büyük bir çoğunluğu evrim kuramını çoktan zamanı geçmiş bir teori olduğunu düşünürken yukarıda saydığım bölümlerden konuyla ilgili bir etkinlik programı açıklayan oldu mu?
Bölümleri geçtim, fen fakültesi barındıran üniversitelerden herhangi biri, etkinliği geçtim bir açıklama yaptı mı?
“Ey halkım; evrim kuramı Darwin’den 150 yıl sonra her zaman olduğundan daha sağlam. Her yıl ortaya çıkan yeni bulgularla daha da güçleniyor, evrim kuramı bugün hayatımızın her alanında bizlere yardımcı olan uygulamaların geliştirilmesini sağlıyor ve bizler bu ülkenin bilim insanları olarak sizleri bu yıl Darwin’le ve Evrim kuramıyla tanışmaya çağırıyoruz” diyen oldu mu?
Ömer Cebeci’nin Şanssızlığı
Ömer Cebeci’nin şanssızlığı çalıştığı kurumun Bilim ve Teknik dergisini çıkartması ve bu derginin yayın yönetmeni Çiğdem Atakuman’ın tam da olması gerektiği gibi konuyu kapağa taşımasıydı.
Haberlerde Cebeci’nin sürekli olarak Suudi Arabistan’da çalıştığı tekrarlanıp duruyor. Cebeci’nin evrim kuramı hakkındaki görüşlerini bilmiyoruz, olayın nasıl geliştiğine dair henüz bir açıklama yapılmadı. Ancak ben açıklamayı Suudi Arabistan’da ya da AKP’de aramaya gerek olduğunu düşünmüyorum.
Evrim karşıtı propaganda o kadar güçlü ki, Zaman gazetesi çalışanlarını bile ürkütebiliyor. Avea’nın maymun karikatürlü reklamının rötuşlanması sonrası çıkan tartışmaları hatırlayın. Zaman çalışanları, yayın yönetmeni Mehmet Kamış’ı okuyuculardan yarın büyük tepki gelebilir diye uyarıyor.
İlk kez o zaman “maymun korkusu” olarak tanımladığım bu evrim fobisi oldukça yaygın, en ufak bir imada bile tetiklenen alevli evrim tartışmaları, pek çok insanı ürkütüyor.
Akademimizin büyük bir çoğunluğunun da bu maymun korkusunun etkisi altında olduğunu söyleyebiliriz.
Darwin kapaklı derginin ardından kopacak gürültüden korkmak ve engellemeye çalışmak için Suudi Arabistan’a girmeye gerek yok Türkiye’de yeterince korkutucu bir yer.
Suudi Arabistan’ı rüyasında bile görmemiş pek çok akademisyenin Ömer Cebeci’nin yerinde olsa benzer şekilde davranacağını tahmin etmek zor değil.
Aksi halde 1980’lerin başından beri fen müfredatımızı da yer alan yaratılış inancını, yıllardır süren evrim karşıtı propagandaya neredeyse hiç direnç göstermeyen bir akademiyi nasıl açıklayacağız.
Bakın dün bu olayla yer yerinden oynadı, CHP bile açıklama yaptı, herhangi bir üniversiteden ya da akademik kuruluştan, kurumsal bir açıklama, bir tepki geldi mi? Sizce bugün gelir mi? Neden böyle oldu sorusunun yanıtı için Suudi Arabistan’a gitmeye gerek yok, genel ruh durumu kinizm olan Türkiye akademisinin bir üyesi denseydi, daha anlamlı bir açıklama olmaz mıydı?
Bugün TÜBİTAK önünde protestolar olacak, Ömer Cebeci ve TÜBİTAK yönetimi istifaya çağrılacak, olması gerektiği gibi.
Bu trenin nasıl devrildiğinin elbette açıklaması, sorumluların ortaya çıkması gerekiyor. Sansürlenen yazıların önümüzdeki sayıda yayınlanacağının da sözünü almalıyız.
Ancak yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi bu olayı AKP'yle açıklamaya çalışmak daha büyük bir gerçeğin üzerini örtmek olmayacak mı?
TÜBİTAK’ı AKP susturuyor peki üniversiteleri on yıllardır kim susturuyor? TÜBİTAK’ın sansürü üniversitenin oto-sansüründen daha mı kötü?
Bilimi yaygınlaştırmak, Darwin’i selamlamak TÜBİTAK’ın görevi de üniversitelerin değil mi?
Önümüzdeki günlerde TÜBİTAK’a sorulan soruların üniversitelere de sorulması gerekiyor. TÜBİTAK’ı kınayacaklar mı, Darwin Yılımızı ne zaman kutlayacaklar sorularının cevapları aranmalı.
Darwin’in 200. doğum günü geçtiğimiz 12 Şubat’tı ancak kaçıranlar üzülmesin önümüzdeki 24 Kasım’da Türlerin Kökeni’nin yayımlanışının 150. yılı henüz vakit var.
Belki üniversitelerimizi bu zamana kadar bir takım etkinlikler yapmaya ikna edebiliriz. Belki de en yakınımızdaki üniversiteye gidip “Ne diyorsunuz bu Darwin hakkında, nedir bu kadar gürültünün sebebi?” diye sormanın zamanı gelmiştir?
Hepimizin Darwin Yılı kutlu olsun? (MG/EZÖ)
* Murat Gülsaçan, Biyolog