Hangimizin bir hayali yok ki? Gerçekleşeceğine hiçbir zaman inanmayıp belki de sadece hayal etmeyi sevdiğimiz ve ‘hayal’ deyip geçtiğimiz platonik olanlar vardır. Bir de yana yakıla peşinden koştuğumuz ve ‘bir gün mutlaka’ diyerek inadına ardından gittiğimiz hayallerimiz.
Israrla hayalinin ardından yol alan, ömür payına sürgünde yaşamak düşen bir Kürt bilgesi. Onlarca eserin altındaki imza. Celîlê Celîl. Onun ne bir, ne iki; ömür aşırı hayalleri var. Aslında bir kamyonet alıp, onu üç kanatlı bir serçe gibi bezemek ve her kanadında yüzlerce kitapla oradan oraya dolaşan bir çerçi gibi kamyonetiyle diyar diyar mekik dokumak ve Kürtlere kitap okutmak istiyor. Şimdilik bu hayali gerçekleşmese de dört parça Kürdistan’ın kadim kentlerinden dağ köylerine kadar bu yaşına dek sürdürdüğü çalışmalarına ilk günkü heyecanıyla devam ediyor.
Yüzlerce yıl boyunca Kürdistan topraklarına akmaya devam eden deyişleri, şiirleri, meselleri, dengbêji destanlarından govende, töre hikayelerine kadar, ne bulursa bir kültür hazinesi kurmanın peşinde... Ne diyelim; zeytin dikmeye bile benzemiyor onunkisi...
Kürt tarihi, kültürü ve folkloru hakkında 70 kitap, binlerce makale ve bildiriye imza atmış Prof. Dr. Celilê Celil, ilerleyen yaşına rağmen araştırmalarına devam ediyor. Celîl ile derleme çalışmalarını, Kürt edebiyatının geldiği aşamayı ve diasporada olma durumunu konuştuk.
Dört kardeşiyle birlikte yıllardır Kürt folkloru üzerine araştırma yaptıklarını söyleyen Celîl, “dengbêjî” ve folklorik değerler araştırması kapsamında yaptıkları son çalışmaya dair şunları söylüyor: “Ben bir tarihçiyim. Bizim evde zaten Kürt kültürünün korunması için bir çalışma var. Biz dört kardeş, her birimiz kendi uzmanlık alanımızda bu çalışmaya katılıyoruz. Bu çalışmaların bir kısmı yayınlandı. Farklı alfabelerde.”
Asırlık derleme çalışmaları yaptıklarını ve aktif biçimde çalışmayı sürdürdüklerini anlatan Celîl, ekliyor.
“Çünkü bu kültürel değerler günden güne kayba uğruyor. Ben de bunları basılı hale getiriyorum. Ev, aile, kuşak araştırması yaparak hikaye, stran, heyranok, destan, aşk teması üzerine bölümler halinde folklor ailesi içerisinde yer alan tüm alanlar üzerine derlemeleri bölümler halinde topluyoruz. Düğün, davet, kahramanlık hikayeleri... Bu kapsamda altı yıl süren çalışmayla şu ana kadar beş kitap çıkarttık.”
“Folklor doğurgandır, eşeledikçe derine iniyoruz”
Belli özelliği olan folklorik eser namına ne varsa toplamaya çalışan Celîlê Celîl, “Müthiş bir materyal zenginliği var. Zaten var olan bir şeydir. Bu folklor ailesinden bir şey toparlayıp bastığımızda orada bırakmıyorum, Folklor doğurgan bir şey, eşeledikçe daha derine iniyoruz. Ve çoğalıyor. Sonra yeniden eser ortaya çıktıkça onları da derliyorum. Çünkü toplam hedefimiz 25 ciltlik bir eser” diyor.
Bunu tamamladıktan sonra çalışmanın tamamımın özelliklerini vurgulayan ve birbirine bağlayan son bir cilt hazırlayacağını belirten Celîl, söz konusu kitap için de “Bu 25 cildin sözlüğü gibi olacak” diyor. 25 ciltlik materyal hazır. Şu anda 6. cilt basılmak üzere.
Kürdistan’daki özel söylenceler üzerine de çalıştığına vurgu yapan Celîl, şöyle devam ediyor.
“Bazen dengbêjler iyi söylememiş olsa dahi onu derliyorum, çünkü belli veriler var içerisinde. Bunların korunması gerekir. Bazen müzikle bazen bir hikayeyle anlatılıyor. Mesela bundan 160 yıl önce bir Alman tarafından bir çalışma yapılmış, bir profesör. Ondan da faydalanıyorum. Ermeniler Kürt destanlarını araştırmış onları da araştırıyorum.”
“Tüm materyalleri değerlendiriyorum”
Ulaştığı tüm materyalleri değerlendirdiğini ifade eden Celîl açıklıyor.
“Bazen tekst olması gerekmez. Bu, bir kitabın önsözü de olabiliyor; bir stran, destan veya yazılı herhangi bir şey de olabilir. Bunun kökenini belirlemeye çalışıyorum. Kim tarafından, ne zaman yazılmış? Bunları araştırıyorum. Yaşanan zorluklara karşı verilen mücadele, gurbetlikle ilgili hikayeler, bazen bize bununla ilgili bilgi verebiliyor. Önsözlerde coğrafyayla ilgili bazı bilgiler olabiliyor.”
“Eserleri notaya döküyoruz”
Derledikleri müzik eserlerinin kardeşi müzikolog Cemîle Celîl tarafından notaya döküldüğünü aktaran Celîl, bu çalışma hakkında şu bilgileri veriyor.
“Cemîle, 35 yıl Kürt radyosunun sorumluluğunu yürüttü. Radyoda çalışırken farklı yörelerden söylenen stranları radyoya taşımıştı ve bunlardan seçkin olanların seslerini kayıt altına alıyordu. Henüz hepsini derlemiş değil, sonuçta orası bir akademi değil, bir radyodur. Bir kısmı notaya dökülmüş. Kalanları da biz yazıyoruz, bilgilerini kayıt altına alıyoruz. Onlar da bu kitaplarda yer alacak.”
Celîl, üniversitelerde yapılan derleme çalışmalarına ilişkin görüşlerini ise şu şekilde anlatıyor.
“Biz özellikle eskiye ait derlemeler yapıyoruz. Hepsini yapabilmiş değilim. Çok fazlalar. Birkaç enstitü gerekli, bunların üzerine değerlendirme yapmalı. Bazı özel çalışma yapanlar var. Üniversite tezi ya da doktora tezi hazırlayanlar var ama bazen bu çalışmaları yürütenler, folkloru derinlemesine tanımadan yapıyor.
“Bir kalıp öğrenmişler: Buldukları verileri o kalıba uygun yorumluyorlar. Dolayısıyla derlemenin özellikleri konusunda güçlü bir çalışma çıkmıyor.
“Yine de bu, klasiklerin ortaya çıkartılması açısından önemlidir. Bazı şeyler kaybolmak üzere. Bazı genç akademisyenlerin çalışmaları var ki ben onların toplantılarına da katılıp söyledim. Araştırma yapılabilir ama önemli olan derlemenin bütünüdür. Bu tezleri tamamladıktan sonra bunun arkasının da gelmesi lazım, derinleştirmek gerek. Bunların geri planıyla uğraşmak gerek. Çünkü sözünü ettiğimiz şeyler şu anda yaşayan folklor değil. Mesela ben gelmişim; düğün, halay, danslar bunların hepsini araştırıyorum. Köklü, yani sadece belli yönüyle ele almıyorum.”
“Dili iyi kullanmak, edebiyat yapmak değildir”
Son dönem Kürt edebiyatına ilişkin görüşlerini ise şöyle anlatıyor Celîl.
“Özellikle son 15 yıllık dönemde bizim kültürümüz çok ilerledi. Birçok yerde çoğulcu ve kopuk çalışma var. Birçok dilbilimci var. Edebiyatın dili konusunda çok iyi bilgiye sahip insanlar var. Bu konuda yazan birçok zeki insan var, dili de çok iyi kullanıyorlar ama bu yaptıkları iş edebiyat değildir.
“Ben profesör, dilbilimci ve doktora sahibi olmama rağmen ben de bu edebiyatı çok iyi başardığımı söyleyemem. Mesela dil konusunda çok şey konuşabilirim, konferanslara katılabilirim, fakat uzman ve yetkin olmak başka bir şeydir.
“Sen halkın durumunu, dilini, farklı lehçeleri ve ağızları iyi bilebilirsin ama güçlü ve klasik olabilecek bir Kürt edebiyatı yaratmaya yeterli değildir. Önünde güçlü engeller var.”
Kürt diline yabancılaşma
Buna örnek olarak İsveç’teki Kürt yapılanmasını gösteren Celîl, devam ediyor.
“İsveç’te birçok yazar ve aydın toplandı, bunlar kentli insanlar haline gelmişlerdi. Çocukları da çok dil bilen çocuklardı. Zamanında çok acı çekmiş insanlar bunlar. Bunların bir kısmı geri dönmüş durumda ama orada onların İsveç’teki çalışmaları tam bir başarıya ulaşamadı.
“Orada sekiz tane Kürt kültür merkezi vardı. Fakat yeterli ve verimli bir etki yaratamadıkları gözlemlenince devlet kapattı, fakat bunda Kürtlerde de suç vardı. Bu çalışmaların çok artması gerekirdi. Artık onların çocukları, torunları, Kürt diline bile yabancılaştı.
“Peki bu çalışmayı kimin için yapacaklar? Ben oraya gençler için bir tarih konferansı vermeye gittim. Kürtçe sunuş yapacağımı söyleyince kabul etmediler. Çünkü çocuklar artık Kürtçe bilmedikleri için İsveçce ya da İngilizce yapmamı istediler benden.”
Son dönemlerde devlet tarafından İsveç’te büyük bir binanın Kürt kitapçılığı için tahsis edildiğini hatırlatan Celîl, “Gidip gördüm. Her şey yerindeydi, bütün seksiyonları vardı, herkes çalışıyordu fakat sonra ne oldu? Devlet ya orayı ellerinden almak ya da küçük bir yer vermek istiyor onlara.
"Neden? Çünkü İsveç devleti bir sisteme sahiptir ve her konuda istatistik tutarlar. Kürt kitaplarının ne kadar okunduğunun istatistiğini çıkarttılar, baktılar çok az, bu yüzden ellerinden aldılar. Bu bir göstergedir. Eğer okur az ise diyebiliriz ki dil zayıf düşüyor” diye anlatıyor.
“Veriyi kaynağından almak lazım”
Diasporada kütüphaneler, kitaplıklar kurmanın elbette önemli olduğunu, ancak asıl önemli olanın Kürdistan’da folklorun köklerine inmek olduğunu belirten Celîl, “Eğer Kürdistan’da, anne toprağında o dil zayıf kalmışsa, sorun zaten budur. Ben Avrupa’da mülteciyim, oralarda konuşmalar yapıyorum, ancak kaynağı buradan almak zorundayım. Esas olan, verinin buradan üretilmesidir” diyor.
Ermenilerin hep kendi kiliselerinin etrafında toplandığını hatırlatan Celîl, devam ediyor.
“Tüm akademik sistemleri kiliseye bağlıydı. Onların korunması için çok özen gösteriyorlardı. Ve bu kilise, dile, eğitime öncülük etmiştir. Bu yüzden Ermeni topluluğu, on hane de olsa biraraya geldiğinde kendi kiliselerin etrafında toplanıp yok olmuyor. Katliamın üzerinden 100 yıl geçmiştir ama bundan uzak olan insanlar bile araştırmalar yapmış ve kültürlerini, varlıklarını korumuşlardır.
“Bizimkiler ne yapmışlar? Bizde var olan dahi birbirimizden uzak durmaya özen gösteriyor. Zaten siyasi partiler bu birlikteliği sağlayamadılar ve her biri birbirinin karşıtı haline geldi. Enteresan olan, siyasetten başka da geriye bir şey kalmıyor. Bizim bir kilisemiz yok ya da cami olsun fark etmez... Keşke böyle bir kurumumuz olsaydı da Kürt dilini koruyup sahip olduğu değerleri yaşatabilseydi.
“Yeter ki Kürt diliyle olsaydı, fakat yok... Bu bizim tarihi trajedimizdir. Oysa eskiden Kürtlerin okur olabilmesi için Arapça bilmesi gerekmiş. Eğer Arapça bilmeselermiş, okuma yazmadan da mahrum kalacaklardı.”
“Dil ağacın köküdür”
Dilin her şeyin temeli olduğuna dikkat çeken Celîl’e göre vaziyet şu: “Bugün devlet kitapları basabilmek için belli bir serbestlik sağladı, fakat istiyor ki sen onun dilini öğrenesin. Çünkü siyaseti budur. Ağacın gölgesi ona doğru gelsin istiyor. Ancak dil ağacın köküdür. Çekirdek de olsa, yaprak da verir, meyve de verir. Filizlense de, dökülse de en sonunda kök kalır.
“Sen her şey yapabilirsin; şiir yazabilirsin, gazete çıkarabilirsin, tıpkı baharın gelmesi gibi; ama tüm bunlar için dil gerekir, tüm bunlar sadece dil ile mümkündür.”
Diasporada durum
Celîlê Celîl, Kürtlerin kültür, sanat, edebiyat ve dili konusunda özellikle diasporadaki durumu da değerlendirdi.
Son otuz yıllık dönemde, diasporadaki değişimleri yorumlayan Celîl, şunları söylüyor.
“Önemli bir çıkış, yükseliş yaşandı ve bir birikim oluşturuldu. Bu birikim, ülkede de, diasporada da yaşandı. Öyle bir aşamaya geldi ki, şimdi Kürtleri durdursalar da artık bu aşamada geriye düşülmez.
“Fakat bizim de bu birikimlerin üzerine titrememiz, yoğunlaşmamız ve geliştirmemiz gerekiyor. Bunun üzerine ne kadar katacağız? Şimdi eğer diasporayı özel olarak değerlendirirsek çok aydınlar geldi oraya. Onlar içerisinde siyasete odaklanmış olanlar, entelektüel sorumluluklarını yerine getiremediler. Çünkü siyaset kanalıyla ve siyaset için diasporaya gelmişlerdi. Ayrıca ülkede entelektüellik ve siyaset bir arada olamıyor. Çünkü siyaset her zaman senden aktif siyasi bir çaba istiyor.”
Son dönemde yapılan üretimlerin artık eski dönemdeki gibi olmadığını ifade eden Celîl, kültürün ve edebiyatın dilinin de belli bir aşamaya gelmesi gerektiğini belirterek şöyle sürdürüyor sözlerini.
“Dilde, edebiyatta, tiyatroda, sinemada, uzman olanların, özellikle kendi alanlarını ilgilendiren folklorik öğelere yoğunlaşmaları gerekir. Herkes kendi alanında uzmanlaşmalı ve diğer alanlarda üretenlerle işbirliği içinde bu alanı güçlendirmeli. Eğer bu dayanışmayı sağlayabilirlerse, kendileri de bir güç haline gelir ve kendilerini koruyup amaçlarına ulaşabilirler.”
“Siyaset edebiyatçılara okur sağladı”
Siyaset alanının küçümsenmemesi gerektiğine de dikkat çeken Celîl, önemini şöyle anlatıyor.
“Onlar fedakar insanlar. Kafaları da kırılıyor; çok acı çekiyor, hapse giriyor, çok bedel ödüyorlar; zira devletin hoşuna gitmeyen işler yapıyorlar, bu normal. Fakat entelektüeller buradan kaynağını alırsa dünyanın her yerinde rahatça üretebilir.
“İki alanın birbirinden uzak durması gerektiğini söylemiyorum. Sadece aydın insanlar daha rahat koşullarda işlerini yapabilirler. Ayrıca siyasetin şöyle bir etkisi var: Eskiden araştırma yapan vardı, yazabilirdi de ama okurla bir bağ kuramazdı. Dil vardı, kaynak vardı, fakat okur yoktu. Bunu siyaset sağladı. Siyaset, yazar ve edebiyatçılara okur sağladı. Artık entelektüeller bir okur sahibi oldular. Bunun değerlendirilmesi, Kürt kültürüne katkı çerçevesinde işlenmesi gerekir.”
“Kürt edebiyatı hak ettiği yerde değil”
“Kürt toplumu içerisinde ‘kitap’ henüz hak ettiği yere gelmedi” diyen Celîl, “Aydınlar arasında tamam fakat halk içerisinde eğer siyasetçi değilse, entelektüel değilse normal bir okur çok az. Kürt edebiyatının okuru çok azdır. Kitaplar üretiliyor, aydınlar ve siyasetle uğraşanlar okuyor ama halkta henüz yerleşik değil” diye ekliyor.
Kitabevlerinin sayısının da az olduğunu ifade eden Celîl, “Berlin’de biri açtı, kitaplar satılmadı. Ekonomik olarak batmamak için bir kısmını kafeye dönüştürmek zorunda kaldı” görüşünü dile getiriyor.
Kitap taşıyan çerçi hayali
Celîl, yıllardır kurduğu bir hayalini şu sözlerle dile getiriyor.
“Bir keresinde bir karar aldım, evdekilerle de paylaştım. İyi bir kamyonet almak istiyorum. Yanlarını açılan portatif raf gibi düzenlemek istiyorum. Kütüphane gibi... Diyar diyar dolaşıp pazar yerlerini araştırıp oralara gitmek istiyorum. Yani bir nevi çerçi gibi. Bu hayal, henüz içimde bir yaradır.”
Derleme çalışmalarının Almancada yayınlanacağını belirten Celîl, devam ediyor.
“Fakat Kürtler tabii ki bunu okuyacaklar. Eğer bir fayda görürlerse yararlanacaklar, eleştirilecek tarafı varsa eleştirecekler ki doğru yanıtlara ulaşalım. Dünyada ne tür kitaplar basıldığına baksınlar, internet sitesi üzerinden karşılaştırma yapsınlar.
“Ben aslında yaptığım çalışmalarla soru soruyorum. Kürtlerin imkanları çok geniş ama birlik olamıyorlar. Kitapların önünden geçerken sadece selam verip geçiyorlar. Avrupa’da milyonu aşkın Kürt var, fakat iki yüz üç yüz kadar kitap satışı bile olmuyor. Sadece birbirini tanıyanlar alıyor. Bu şekilde gelişme sağlanamaz. Kitapevleri ve yayınevlerinin çoğalması gerek.”
Celîl, anlattıkları kapsamında hayatını adadığı çalışmalarını sadece “yazmak” değil “arşivini paylaşmak” açısından da sürdürüyor. Şimdilerde Erivan’daki dokümanlarını Viyana’ya taşımış ve bunlarla araştırma merkezi işlevi görecek bir kütüphane kurmuş. (BD/YY)