"Küçük bir öykü bu
Küçük bir 'herkesin başından geçen'
Hani canım bir kadın ve bir erkek varmış…"
...diye başlardı şarkı ve aşkı anlatırdı devamında… Bizim anlatacaklarımızda ise bir kadın ve bir erkek olsa da, yaşanan, yazık ki, aşk dışında "bir şey" ama aslında "çok şey"… Sadece biz, bu yazıyı yazan iki kadın, yaşamadı az sonraki "küçük öykü"leri… Bu kadar emin olmak istemezdik bu ortak deneyimden ve inanın ki anlatacaklarımızın tüm kadınlar tarafından yaşanmasını da istemezdik.
Böyle bir "ortak hafıza"mız olsun istemezdik! Ama biliyoruz ki, hepimizin, tüm kadınların, yaşadığı, zaman zaman unuttuğu ve/ya unutmak istediği, tam "artık olmaz" derken günün birinde yine de kendini hatırlatan (en azından) bir "anı"sı var! İşte biz bu anıları sözden yazıya dökmek istedik… İstedik ki, yazdıkça hatırlayalım ve hatırladıkça daha çok inanalım yaşadıklarımıza. Ve yaşadıklarımızı anlatmak cesaret versin bize, ki bu cesaretle daha çok kadın konuşsun ve unutmasın kimse yaşadıklarımızı.
Yazıyorum, hatırlıyorum ve unutmayacağım
Yaşayan bilir uzun bir caddede sürekli korkarak yürümek nedir. Bir caddede yalnız başına yürümek her kadın için zor zanaat. Arkanızdan gelen biri veya yanınızda duran bir araba kabusunuz oluverir.
KABUSumdur: Arabaların durmadığı bir yerde, tam ardımda durdu araba. Arabadan inen ayak sesleri, hissettim ki, peşimde. Kaçabilirdim, kaçmadım. Hızlıca yürüyüp evime gidebilir, kapımı defalarca kilitleyebilirdim. Yapmadım. Oturduğum sitedeki tüm binaların pencerelerinin göründüğü parka gittim, ki bağırayım ve herkesi tanıklığa zorlayayım. Hâlâ peşimdeydi ayak sesleri. Az sonra omzuma dokunan bir el… ve çığlığımla az öteye kaçan ve mastürbasyon yapmaya başlayan bir adam. Kaçabilirdim, kaçmadım. Bağırdım gözüm "komşu" pencerelerde. Kimse uzatmadı başını pencerelerden ve kimse duymadı (mı) sesimi!? Mastürbasyon yapmaya devam etti adam. Ben devam ettim bağırmaya. Devam etti kimse camdan pencereden bakmamaya! Bu sessizlik içimi bunalttı uzun süre. Emindim ki, ardımdan, ben parkı terkettikten sonra, pencereler açılmış ve meraklı bakışlar "olay mahalli"ne yönelmişti. Meraklı bakışlardan NEFRET eder oldum! Mastürbasyon yapan adamın eli ç.künde görüntüsü değildi korkularımın ortasına kurulan, ben "komşularımdan" ürker olmuştum. Hiç tanımadığım ve bir kez bile konuşmadığım ama evli olmadığımı her nasılsa bilen yaşlı komşu-teyzeden, yollarda olan kazalara, sokaklardaki kavgalara merakla bakanlardan... SEYİRCİlerden...
Seyircilik: Sessizlik, alkış tutmak, ONAYlamak…
Seyirci değilim, anlatıyorum, onaylamıyorum
Henüz her arabadaki her adam benim için bir "kabus"ken ve her "komşu" birer umursamaz, ve kısa bir zaman geçmişken yaşadıklarımın üzerinden… OTOBÜSteydim. Uzakta oturan adamın gözleri bana "tanıdık" geliyordu. Hani kadınların bilmem kaçıncı hislerinin güçlü olduğu hep rivayet edilir ya; sürekli erkeklerin her hareketinin kendi bedeni ve/ya hayatı üzerinde ne gibi "tahribat"lara yol açacağını düşünmek ve hep bu tehlikelerden kendini sakınmaya çalışmak, bizleri "müneccim" kılıyor gerçekten de.
Karşınızda duran bir adamın bakışları ve/ya oturuş şekli, yaşayacaklarınız üzerine size ipuçları vermeye yetiyor da artıyor bile. Bakmıyordum, ama görüyordum:
Adam otobüste kimsenin kalmamasından da yararlanıp mastürbasyon yapmaktaydı. İlk sözüm kendime, "YİNE" oldu. Yine bir adam. Birden kendimi yaşadığım olay karşısında "kayıtsız" ve "umursamaz" hissettim. Kendime şaşırdım sonra, erkeklerin karşımda mastürbasyon yapmasına alışmak fena şeydi, olmazdı! Açıldığında otobüsün kapıları ve inecekken otobüsten, inmedim! O geceki gibi, kaldım ve bağırdım:
Otobüsü karakola çekin! Kapılar açıktı, adam kaçtı…
Aç/kapa, aç/kapa, aç/kapa! Kapılar kapılar kapılar açılsın!?
Uzun zaman olmuştu, yaşamayalı, karşılaşmayalı. Bazen aklıma geliyordu şaşırıyordum kendi kendime. Nasıl oldu da bu kadar zaman bir TACİZ yaşamadım. Oysa ne bulunduğum coğrafya değişti, ne de etrafımdaki erkekler ne de BEN? Değiştim mi? Daha mı namusluyum, yoksa daha mı "düzgün" giyiniyorum?
Ya da ne bileyim kendime daha güvenlikli bir hayat mı kurdum, tehlikeden korkudan uzak? Tabii ki hayır, ama tüm bunlar olsa bile hâlâ ben aynı, ben yine KADIN. Ve zaten bazı şeylerin, tekrar yaşanması için yeterli sebep değil mi?
Buraya kadar okuyanlar şaşırmasın. Ben de her kadın gibi çok ama çok anı biriktirdim bugüne dek, çocukluktan, ilk gençlikten ve daha sonrasından. Bıyığı terlememiş çocuklar, yaşlı amcalar, şık beyler geçti yanımdan. Ama öyle uzaktan değil. Kimi fısıldayarak, kimi daha yüksek sesle, ama çoğunlukla elleyerek, sürtünerek, göstererek…
Yıllarla alıştım sanki bunlara, kendimce alay eder bile oldum. Başka türlü nasıl olabilirdi ki? O kadar çoktular ve o kadar sık oluyorlardı ki… Şaşırma duygum bile gitmişti. Sokakta yürürken, durakta beklerken, otobüste/takside giderken, barda veya cafede otururken... O kadar çok yerde ve o kadar çok şekilde olmuştu ki artık bütün ihtimaller tükenmişti. "Daha ne olabilir ki?" derken...
Maalesef DAHASI vardı. Ve tekrar hatırladım, hayat SÜRPRİZlerle doluydu.
YOK ARTIK deyip işe devam
Günlerden pazar, yer "saygın" bir (özel) üniversitenin kütüphanesi. Ve ben herkes gibi kitap bakıyorum. Daha doğrusu herkesin benim gibi kitap aradığını sanıyorum. Oysa ki bazılarından daha haberdar değilim. Ne yazık, ne safdillilik. Meğer kütüphanenin başka işlevleri de varmış. Lafı uzatmayayım, zaten çoğunuz tahmin etti.
Bir adam, otuzlarında, ben kütüphane salonunda dolandıkça o da dolanıyor. İşkilleniyorum, ACABA diyorum ama sonra YOK ARTIK deyip devam ediyorum işime. O da devam ediyor tabii işine kendince. Uzaktan bakışını yakalıyorum, huzursuz oluyorum. Ama sonra bana öyle gelmiştir, kitap arıyordur deyip işime dönüyorum. Aradığım kitapların bulunduğu rafın önüne geldiğimde arkamdan geçip bir sonraki rafa yöneliyor.
Ve en fazla 10 saniye sonra bir ses duyuyorum. Çok tanıdık, ritmik bir ses… BİR, İKİ, ÜÇ…ve daha fazla dayanayamıyorum dinlemeye. Aniden arkamı dönüyorum, görmek istemiyorum elindeki ç.künü. Az ötede, arkamdaki rafın kenarında, beni görecek şekilde durmuş bir adam. Dönünce ben hemen toparlanıyor. Hemen önüme dönüyorum, görmemek için daha fazlasını, aklımda kalansa allak bullak bir yüz. Ve gitmiyor günlerce ama günlerce gözümün önünden. Nasıl gidebilir ki?
Olayın devamı çok farklı değil, kaçıyor her zamanki gibi şaşkınlığımdan faydalanıp. Ne bağırabiliyorum, ne başka bir şey yapıyorum. Öylece kalakalıyorum orada. Aklım almıyor bir türlü, düşündükçe daha da şaşırıyorum. Burası KÜTÜPHANE diyorum kendime. Ve zaman geçtikçe daha çok ÖFKEleniyorum. Bir şey yapamamış olmanın verdiği çaresizlik kemiriyor içimi.
Atamadığım çığlık büyüyor gittikçe. Ve bunlarla başetmek için, yaşadıklarımı tüketmek için anlatıyorum herkese tekrar tekrar. Ama bu sefer işe yaramıyor, anlattıkça öfkem büyüyor. Ve konuştukça öğreniyorum ki başka arkadaşlarımın da benzer kütüphane anıları var! Sanırım bu olayın en sarsıcı yanı bu. Başıma gelen şey az yaşanır bir şey değil, bir istisna hiç değil.
Aksine her gün bir çok kadının yaşadığı bir şey/miş. Ve asıl katlanılmaz olan, akıl almaz olan kısım da bu. Sokak, otobüs, taksi, bar, kafe derken şimdi de KÜTÜPHANE.
Peki bir sonraki YER neresi? Ve bir sonraki KADIN?
Ve sorular bitmek bilmiyor, cevap veril(e)meyen sorular. Bu adamlar ne yapıyor ve niye bunu yapıyor? Ne hakları var bunları yapmaya bize, bedenimize, kimliğimize, kadınlara? Düşünüyoruz, anlam veremiyoruz ve işin içinden çıkamıyoruz. Niye bir adam alakasız bir zamanda ve alakasız bir yerde hiç tanımadığı bir kadının peşine düşer ve önünde mastürbasyon yapar?
Ve yine bu adam/lar niye her fırsatta kadınlara ç.künü göstermek ister? Ve niye "diğerleri" susar ve seyreder? Biz kadınlar sürekli maruz kalmak zorunda mıyız bu şiddete? Ve bu sorular dönüp dururken kafamızda, günden güne yaşam alanlarımız daralıyor. Ve biz kadınlar için sınırlar giderek küçülüyor.
Yürünen caddeler, binilen otobüsler ve kütüphaneler, penislerin kol gezdiği mekanlar oluveriyor. Biz kadınlara dünya dar ediliyor. Her şey üstümüze üstümüze geliyor. Nereye dönsek ç.k! Sağım/ız solum/uz, önüm/üz arkam/ız SOBE! Çok, çek, ç.k, ÇIK artık hayatımızdan! (MA-ST/GG)
* Meral Akbaş, Selda Tuncer, ODTÜ Sosyoloji Bölümü, Doktora Öğrencileri
* [email protected]
[email protected]