Geçen senenin sonunda modern Yunanistan tarihinde eşcinselliğini açıkça beyan eden bir siyasetçi ilk defa parti lideri olmuştu: Syriza’nın fiyakalı Stefanos Kasselakis’i.
Ülkenin yakalamak için can attığı çağdaş kapitalist imaj bağlamında bu açılımın belki faydası dokunmuş, fakat parti içindekiler de dahil, Yunanistan’daki gericiler vaziyetten epeyce rahatsız olmuştu.
Partinin geçen günlerde yapılan kongresinde koltuğu sallanır gibi olmasına rağmen bazılarınca yakışıklı bulunabilen Kasselakis Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine doğru revizyon, hatta köklü değişim için düğmeye de böylece basmış oldu.
Bu arada geçen sene ABD’de resmen evlenmiş olduğu eşi Tyler McBeth ile mesut birlikteliğini her fırsatta teşhir etmesi birilerinin asabını bozmayı sürdürüyordu.
2024’ün başında ise uzun zamandır ülkede kaynamakta olan eşcinsel evlilik kazanı patlayacak seviyeye gelmişti.
Başbakan Kiryakos Miçotakis, muhafazakâr bir partinin lideri olmasına rağmen Avrupa Birliği’ndeki birçok devletle eşitlenebilmek için eşcinsel evlilik kanununu parlamentodan geçirmeye kararlıydı.
Yalnız Yunanistan’da değil, bütün dünyada sık sık dinî kurumlarla alakalı eşcinsel taciz skandalları patlamasına rağmen komşuda yasaya karşı en başta yaygara koparanlar yine nedense din otoriteleri oldu.
Söylem Yunanistan toplumunun eşcinsel evlilikler yüzünden dağılma ihtimaline kadar vardırıldı; yasayı geçirecek olanları daha önce aforozla tehdit etmiş olan Pire Metropolit’i Serafim eşcinselliği insan vücuduna yönelik bir taciz ve ölümcül bir günah olarak nitelemekle yetinmedi, eşcinselliğin kansere yol açtığını da söyleyebildi.
Aşırı sağcı Spartalılar partisinin lideri Vasilis Stigas ise yasanın geçmesiyle pedofillere gün doğacağını, her türlü sapıklığın önünün açılacağını ifade edecek kadar çıtayı yükseltti. Atina’da, rahiplerin de katıldığı, Yunanistan bayraklarıyla ikonaların gururla taşındığı kalabalık bir protesto yürüyüşü bile düzenlendi. Komünist parti KKE de yasayı “canavarca” sıfatıyla betimleyenler arasındaydı.
Derken Şubat ortasında, eksikliklerine rağmen, eşcinsel çiftlerin evlenebilmeleri ve evlat edinebilmelerine dair yasa yüksek bir oy oranıyla kabul edildi ve Yunanistan bu yönde değişim geçiren ilk Hristiyan Ortodoks diyar oluverdi.
Akabinde her sene olduğu gibi Selanik Belgesel Festivali için ziyaret ettiğim komşuda bir piyasa araştırmacısı edasıyla birkaç kere patlattığım “Koca bulmaya geldim!” esprisinin fazla tepki almadığını, belki zoraki bir gülümsemeyle karşılandığını görmek, bazı şeylerin aniden değişmediğinin benim için ispatı oldu.
Zaten yasanın parlamentodan geçirilmesinden birkaç gün sonra ülkenin kültür bakanı Lina Mendoni Netflix’te yayınlanmakta olan Büyük İskender hakkındaki drama-belgeselde büyük liderin eşcinsel olarak betimlenmesinden hoşlanmadığını ifade ediverdi.
Diziyi aşırı kalitesiz, içeriğini zayıf ve sıradan, ayrıca tarihî isabetsizliklerle dolu bulduğunu belirtti. Eleftheros Tipos gazetesi diziyi gerçekleri saptırmakla itham etti ve Oliver Stone imzalı 2004 yapımı Alexander adlı filmi İskender’in homoseksüelliği hakkında propagandayı başlatmakla suçladı.
Gene aşırı sağcı ve dinci NİKİ partisinin başkanı Dimitris Natsios diziyi içler acısı sıfatıyla betimledi, eşcinselliğin eski çağlarda kabul edildiğine dair sübliminal mesajlar vermeye çalışıldığını, oysa bu mevzunun tarihî herhangi bir temele dayanmadığını söyledi.
Hükümetin Netflix’e karşı bir girişimde bulunup bulunmayacağı suali yönlendirildiğinde neyse ki kültür bakanı Mendoni bakanlığın sansür uygulamadığını, adli takibat veya yasaklamaya yönelik faaliyette bulunmadığını, manipülasyon yapmadığını, sınırlamaya gitmediğini, bilgilerin ve fikirlerin yaygınlaşmasını önlem alarak veya baskıyla kontrol altında tutmadığını ifade etti.
Galler Cardiff üniversitesinden profesör Lloyd Llewellyn-Jones orijinal adı Alexander: The Making of a God olan dizinin ilk bölümünde “Grek dünyasında eşcinsel münasebetler gayet sıradandı” diyor. “Grekler’in eşcinselliği veya geyliği betimleyen kelimeleri yoktu. Lügatlarında bulunmazdı. Sadece cinsel olmak vardı.”
Her ne kadar Yunanistan basınında Lamia’ya evinde puan kaptırmış, komşunun şanlı futbol takımı Panathinaikos’a çağdışı futbol oynatmakla itham edilen Fatih Terim’in başı belada olsa da bu hususta ne düşündüğü sorulsa acaba o ne derdi! Geçenlerde bir gazeteciye yaptığı gibi azarlar mıydı, yoksa artık muhtelif videolar dahil, resmigeçit halinde eşcinsel reflekslerini teşhir etmekten sakınmayan, gayet homoerotik futbol dünyasındaki engin tecrübesinden yola çıkarak samimi bir cevap mı verirdi?
Olacakları önceden hissetmiş gibi, 7-17 Mart tarihleri arasında gerçekleşecek 26. Selanik Uluslararası Belgesel Festivalinin organizatörleri bu seneyi adeta LGBTQI+ senesi ilan etmiş vaziyette.
Ülkenin medarıiftiharı, çok yönlü sanatçı Dimitris Papaioannu festivalin odağında olacak. Her ne kadar ülkenin mazisinde finansal bir kara delik olarak hatırlansa da Atina Olimpiyatları’nın açılış töreninin yaratıcı direktörü, koreograf, tiyatro yönetmeni ve görsel sanat erbabı Papaioannu, hakkında çekilmekte olan Eva Stefani imzalı bir belgesel aracılığıyla da Selanik’te onurlandırılacak.
Festivalin posterinde yer alan çizimin altındaki imzanın Papaioannu’ya ait olduğunu ayrıca belirtmekte fayda var.
33 belgeselin yer alacağı Kuir Vatandaş (Citizen Queer) adlı bölüm aracılığıyla seyirci 26. Selanik Uluslararası Belgesel Festivali boyunca kuir sinema örneklerine mutlaka doyacak.
Mesela Kuir Japonya (Queer Japan) adlı belgeselde yönetmen Graham Kolbeins yüzden fazla röportajla bizi sanatçılar, akademisyenler ve aktivistlerle tanıştıracak. Mevzu hakkındaki sessiz duruşundan sıyrılarak daha görünür bir tavrı tercih eden Japon toplumuna ayna tutan 2019 yapımı belgesel ufuklarımızı iyice genişletecek.
Selanik Belgesel Festivali kuir sinema hakkında yayınlanmış muhtelif metinleri Non-Catalog bölümünde tanıtacağı gibi, 21 -29 Haziran 2024 tarihleri arasında Selanik’te gerçekleşecek EuroPride 2024’ü desteklemek üzere de inisiyatifi ele alacak.
Yunanistan’da nedense tabu muamelesi gören, bilhassa erkek eşcinselliğini yıllardan beri belgesellerinde cesurca irdelemiş Panayotis Evangelidis de festivalin odağındaki sanatçılardan.
Son iki belgeseli dışında kariyerindeki birçok filmle oluşturulmuş retrospektif seyirciyle buluşacak ve tesadüf bu ya, kendisine Onursal Altın İskender ödülü takdim edilecek. Yönetmen, senaryo yazarı, yazar ve çevirmen olan Panayotis kendisine layık görülen bu ödülü hiç beklemediğini her zamanki mütevazılığı ile ifade etmiş.
Geçen yıl festivalin Film Forward Gümüş İskender ödülüne layık görülmüş Gregoris Rentis festivalin bu seneki tanıtım kliplerinin yönetmeni olarak tekrar karşımızda. Vardiya (Dogwatch)
Vardiya (Dogwatch) https://bianet.org/yazi/parali-askerlerin-sikildigi-cografya-261193 adlı ödüllü belgeseli Somali kıyılarında korsanların hedefi haline gelmiş tankerlere bekçilik yapan paralı askerlere odaklanmıştı.
26. Selanik Belgesel Festivalinin tanıtım klipleriyle alakalı olarak: “Bırak kamera çeksin, hayat seni mutlaka şaşırtacaktır” demiş.
Üç ayrı klip de hiç beklenmedik bir anda gelişen dinamiklere eğiliyor, alışılmışın altüst olmasıyla, sürprizlerin yarattığı şokun atlatılmasıyla yeni hakikatlerin yolu açılıyor; belki bu sayede manalı diyalogların tohumları atılmış oluyor…
26. Selanik Uluslararası Belgesel Festivalinden saçılan güçle gezegen çapında lubunya dayanışması ve direnişi devam edecek!
Festival hakkında teferruatlı malumata buradan ulaşabilirsiniz
*Manşetteki fotoğraf Panayotis Evangelidis’in Irving Park belgeselinden.
(MT/EMK)