bianet'in haber başlığı "20 Yıl Bekleyen Kitap" olunca, bekleyen bu kitabın bekleyicilerinden biri olarak, kitap hakkında birkaç sözümü ve Hrant Dink bağlamında bir anımı paylaşmak istedim.
20 yıl önce Fransa'da yayınlanan ve Türkçeye daha yeni çevrilen bu kitap, Raymond Kévorkian ve Paul B. Paboudjian'ın "1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler" kitabıdır. Kitabı değerli kılan asıl etmen, kitabın belgesel bir içeriğe sahip olması.
Kitabın yayınlanmasına çok sevindim. Kitabı yayınlayan Aras Yayıncılık'a teşekkür ediyorum. Yayıncılık başarılarından ve Türkiye'de yayın hayatına özgün katkılarından ötürü onları kutluyorum. Ulaşılması kolay olmayan ve tabu olarak görülen birçok yayını Türkçeye kazandırdılar. Ayrıca Aras yayınları, imlasına varıncaya dek eli yüzü düzgün, kitabı kitap gibi yayınlayan az sayıda yayınevinden biri.
Hrant Dink'in, kitabın bazı bölümlerini Agos gazetesindeki "Bir Zamanlar" köşesinde yayınladığını bildiğimden, 2000 yıllarında bir köy monografisi olan "Sivas Akpınar'ın Yazısız Tarihi" kitabımı hazırlarken, bu kaynaktan yararlanmak için Agos gazetesine gittim.
Serkis Seropyan Abi kitabı raftan indirdi. Ansiklopedi boyutunda, döneme ait çok sayıda fotoğrafların yer aldığı Fransızca kitabın sayfalarını çevirdiğimde, kendimi zengin bir tarihi buluntunun içindeymiş gibi hissettim. Fransızca bilmiyorum ama bazı kelimeleri anlıyorum. Çocuğun eline onu mutlu edecek bir oyuncağın verilişi gibi, kitabı evirip çeviriyor, fotoğraflarının içine giriyorum.
Kitabıma kaynak oluşturacak sayfaları buldum. Sivas merkeze bağlı olan köyümüzün çevresinde Ermeni köylerinin olduğunu çocukluğumdan beri adlarıyla biliyordum. Şimdi bu kitapta o köylerin adlarıyla ve kimi resimleriyle yer aldıklarını gördükçe, düne dair içimdeki acılar depreşti. O resimlere baktıkça, kendi köyümü de görüyordum. Aynı çevre, aynı binalar, aynı çiftçilik vs. Ancak bu bakış, salt bir nostalji değildi.
Serkis Abi'ye, "Bana şu kısımları çevirebilir misin?" dedim. O zamanlar ikimizde sigara içiyorduk. Serkis Abi, yeni bir işe soyunmanın hak edişiymiş gibi birer kahve söyledi. Kahvelerimizle Serkis Abi piposunu, ben de cıgaramı tellendirirken Hrant geldi, odaya girmedi (nasıl girsin, içerisi pisik boğmacasına dönmüştü), kapıya yaslandı, "Haydi görelim şu kitabını, bekliyoruz" teşvikiyle biraz konuştuk.
Hrant, Raymond Kévorkian ve Paul B. Paboudjian'ın "1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler" kitabını yayınlamayı düşünüyordu. Ancak bu olmadı ve kendisi de zaten 19 Ocak 2007'de katledildi. Yaşamı, kitaptakilerin "kaderiyle" örtüştürüldü! Dün, bugünde akıyor, ona kanın ve zulmün rengini vermeye devam ediyor.
Yer adlarının değiştirilmesi
Çevremizde 15 civarında bulunan eski Ermeni yerleşim yerleriyle ilgili istatistikî bilgileri Serkis Abi çevirdi, ben yazdım. Bunlara kitabımda da yer verdim. Türkiye'de 80 yıldır yer adlarının değiştirilmesi başlıca bir yaradır. Coğrafyaya, tarihe ve sonuçta insan hayatına zorla yapılan müdahale yoluyla binlerce yer adını değiştirerek toplumsal hafızayı silmeye çalışanlar, bunda epeyi başarılı da oldular.
Sözünü ettiğim yerlerin adları 25 yıl öncesine kadar eski (Ermeni) adlarıyla anılıyorlardı. Üstelik bu adların telaffuzunda hiçbir zorluk yokken ve bütün o coğrafyada yaşayanlar bu yerleri o adlarla bilirken devlet geldi, örneğin, Gevre köyünün adını Durulmuş, Kemis köyünün adını Dışkapı, Horohon köyünün adını Düzyayla olarak değiştirdi. Bizler bu köyleri eski adlarıyla bilen son kuşağız. Bizden sonrakiler bu köyleri, devletin müdahalesiyle verilen adlarla bilecekler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtlerin yaşadığı yerlerin adlarını değiştiriyor ki, Ermenilerin yaşamadığı ama Ermenice olan yer adlarını mı değiştirmeyecek? Göz göre göre mevcudu (Kürt'ü) inkâr eden bir zihniyet, kaldı ki namevcutu (Ermeni'yi) çoktan inkâr eder! Tam da bu devlete yakışan işlerdir bunlar!
Peki ya, yer adlarını değiştirmeye muktedir olanlar, bütün bu kanlı/kansız tasfiyelerini tarihin "disketinden" de silebilecekler mi? Yeri gelmişken belirteyim ki, Türkiye'de yer adlarının değiştirilmesi konusunda Sevan Nişanyan'ın "Adını Unutan Ülke" kitabı belgesel bir kaynaktır.
Kévorkian ve Paboudjian'ın kitabı için söylenecek çok şeyin olduğunu (tümüyle okumadığım için) tahmin ediyorum. Bildiğim kadarıyla kitabın birincil önemi, 1915 Ermeni kırımından hemen bir yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu'nda yer alan Ermenilerin yerleşim yerleri bazında nüfus yapısı, okulları, yayınları ve dini mekânları alanında istatistikî bilgiler vermesinden ileri geliyor. Bu kitabı okuyacak olanların büyük çoğunluğu, aynı coğrafyayı paylaştıkları kadim halklardan Ermenilerle bir şekilde ilişkili olduğunu görecektir. Ve bu kitap, bundan 100 yıl önce nüfusu 1,5 milyonu geçen Ermenilerin yaşadığının en önemli belgelerinden biridir.
1 milyon 500 bin nüfusun projeksiyonunu bugüne tutarsak ne kadar olması gerekir? Ama bugün, o da yalnızca İstanbul'da 70 bin Ermeni yurttaşı kaldı! Ne oldu bu halka? Kitaptaki fotoğrafların gözlerine bakarak bu soruya bir karşılık bulunabilir.
Kitabın bir diğer önemi de, o tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin genel olarak yaşamlarının görselliği de içeren boyutuyla verilerek Ermenilerle Müslümanlar arasındaki farklılıklar ve benzerlikler üzerinde karşılaştırma yapmayı imkânlı kılmasıdır. Ermenilerin meslekler, okullaşma, eğitim/öğrenim, yerel yayıncılık, üretim faaliyetleri gibi alanlardaki durumlarının genel olarak Müslümanlardan daha ilerde; folklorik ve çiftçilik faaliyetlerinde de Müslümanlarla benzeştiği sonuçlarını çıkarsayabiliriz.
Kitabın bekleyicisi olarak, okuru daha fazla bekletmeyenlere bir kez daha teşekkür ederim.
Bilmek isteyenlere, arayanlara, merak edenlere... (HŞ/AS)