60. hükümetin en büyük hedeflerinden biri 2013 yılında kişi başına gelirin 10 bin dolar olmasıymış. Hükümet programında bu açıkça belirtiliyor. 21 çeyrektir elde edilen ekonomik büyüme sürdürülerek 800 milyar dolarlık bir milli gelire ulaşılması amaçlanıyormuş...
2006 için 400 milyar dolar olarak açıklanan milli gelirin 7 yıl sonra 800 milyar dolara ulaşması için yüzde 11'i aşan bir büyüme düzeyinin kesintisiz sürdürülmesi gerekir. Bu da dünyanın herhangi bir ülkesinde görülmemiştir. Hiçbir bilimsel gerçeğe dayanmayan bu hedefin, bu kadar propaganda malzemesi yapılması ve bir tepki görmemesi ise akıl alacak şey değil.
AKP sözcüleri, dört yıllık iktidarlarında Türkiye ekonomisine yüzde 7,6'lık bir büyüme sağladıklarını belirtiyorlar. Dolar hesabıyla milli gelirin dört yılda 182 milyar dolardan yaklaşık 400 milyar dolara çıktığını, bunun da yılda ortalama yüzde 16'lık bir büyüme hızı anlamına geldiğini, böylece, kişi başına 5 bin 500 dolarlık bir milli gelir düzeyine ulaşıldığını ifade ediyorlar.
Bununla da kalmıyorlar; 60. hükümet programında 2013 yılında kişi başına gelirin 10 bin dolar olması hedefleniyor. Yani, 21 çeyrektir elde edilen ekonomik büyümenin sürdürülerek 2013'te bugünkü 400 milyar dolarlık düzeyinden 800 milyar dolarlık bir düzeye çıkacağını, o günkü tahmini nüfusun 80 milyon olacağı , dolayısıyla kişi başına gelirin de 10 bin dolara ulaşacağını üfürüyorlar.
Evet, üfürüyorlar, çünkü hem bugünkü 5 bin 500 dolarlık kişi başına gelir verisi şaibelidir, yanıltıcıdır hem de 2013'ün 10 bin dolar iddiası. Neden mi?
Dolar hesabıyla zenginleşme
Önce "dolar hesabıyla zenginleşme" iddiasını ele alalım. Merkez Bankası'nın hesaplamalarına göre 2002 ile 2006 arasında döviz reel olarak yüzde 18 oranında ucuzladı. Yani dolar ve avro fiyatları, ticaret yaptığımız dış ülkelerdeki fiyat hareketlerini ve Türkiye'deki enflasyonu izleyecek biçimde seyretseydi, bugünkü kurlara göre bunların yüzde 18 daha yüksek olması gerekecekti.
Döviz kuru hareketlerinde böyle bir uyumsuzluğun dolarla yapılan milli gelir hesaplarına yansıması ise şöyle açıklanabilir:
2002 sonunda doların fiyatı 1,64 YTL idi; 2005 sonundaysa 1,34 YTL'ye inmiş, yani yüzde 18 oranında düşmüştü. Bu iki tarih arasında fiyatlar yüzde 33 arttı. Büyüme sıfır olsaydı bile sadece enflasyon ve döviz kuru hareketleri arasındaki kopukluk nedeniyle dört yılda dolar cinsinden büyüme yüzde 60 görünecekti. İktidar da dolar hesabıyla gösterdiğimiz gelişmeyi bol bol propaganda malzemesi olarak kullanacaktı. 2002 -2006 döneminde dolar hesabıyla 2003 milli gelirinin 239 milyar dolardan 2006'da 400 milyar dolara çıkması, dolayısıyla, yılda yüzde 16'lık büyüme hızına ulaştığı iddiasının büyük bölümü bir yanıltmacadır ve yüksek enflasyon koşullarında (yüksek faiz verip sıcak para çekilerek) ucuzlatılan döviz oyunundan kaynaklanmaktadır.
|
2013'e kadar, bu döngünün sürerek 800 milyar dolarlık milli gelire ulaşılması için de, yine ucuz döviz politikasının bugüne kadar olduğu gibi sürdürülebileceği ve hatta her yıl yüzde 10'ları aşan bir büyüme hızının gerçekleştirileceği gibi saf bir yaklaşım söz konusu.
AKP'nin yararlandığı rüzgar dönüyor
İki varsayım da çürük. Birincisi, 21 çeyrek üst üste büyüme yaşanan AKP iktidarı, olağanüstü elverişli bir uluslararası ekonomik konjonktüre denk geldi. Dünya ekonomisinin 1997'yi izleyen finansal çalkantı ve kriz dönemi 2002'de son bulmuş; uluslararası sermaye akımları yeniden canlanmaya başlamıştı.
Türkiye'ye yönelen dış kaynak akımları da bu yeni konjonktürü izleyerek 2003-2006 döneminde kesintisiz yükseldi; beş yıl boyunca yabancı kökenli sermaye girişi 114 milyar dolara ulaştı. AKP iktidarı da IMF'ye sadakatle çalışarak dış kaynakların sağladığı büyümenin meyvelerini toplamayı bildi. Ama bu rüzgar böyle devam eder mi?.
Dünya ekonomisindeki bu konjonktürün sonuna gelindiği görüşü yaygınlık kazanıyor. Bu bakımdan 2007'nin ilk yarısında Türkiye'ye dönük sermaye hareketlerini bir önceki yılla kıyası, havanın dönmekte olduğunu gösteriyor.
Ağustos konjonktürünün devamı sonunda uluslararası sermaye hareketlerinin sadece durgunlaşması, örneğin 2006 düzeyine inmesi, büyüme hızını aşağı çekecektir. YTL'ye bağlanmış 90 milyar dolar civarındaki sıcak para stokunun çıkışa yönelme olasılığının döviz kurunu nereden nereye getireceği ise herkesin cevabını merakla beklediği bir soru.
Yoksullaştıran, niteliksiz büyüme
Kaldı ki, "kişi başına geliri 5 bin 500 dolara çıkaran" bu büyüme , gerçekte yoksullaştıran, niteliksiz bir büyüme. Bu niteliksiz büyüme yıllarında Türkiye'ye giren müthiş dış kaynak, sermaye birikimini desteklememiş; ulusal tasarrufların yerine geçmiş; daha açıkçası kredi kartları, tüketici kredileri ile hane halkını müthiş borçlandıran, adeta rehin alan bir tüketim körüklemesi ile yol alınmıştır.
İhracat, ucuz ve dibe doğru yarışan bir sefillikte artırılmış, ucuz kurla yüzde 80'e varan oranda girdi ithal edip, bununla da içeride yerli tedarikçiye kepenk kapattırmanın iyi bir şey olduğu savunulmuş, turizm değerleri yok fiyatına satılmış, yani tam bir yoksullaştıran büyüme modeli kalıcılaştırılmak istenmiştir. Ama burada da denizin bitmesi söz konusudur.
Hane halkı artık borçlanmakta zorlanıyor, borcu borçla kapatmaya çalışıyor, elindeki rezervleri tüketiyor. Geri ödemelerde ciddi sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Ucuz kurla borçlanma, ucuz kurla ihracat için girdi ithal etmeyi alışkanlık haline getirme, çok ciddi kırılganlıklar yarattı.
Bu niteliksiz büyümenin sınırlarına geliyoruz. İlerisi için iyimser beklentiler taşımadan...
Ayrıca , bu büyümenin pek hayırlı bir büyüme olmadığını, bölüşüm ilişkilerini iyileştirmediğini, istihdam sorunun çözmediğini de geçerken belirtelim. (MS/TK)