Bir günde dolar kuru yüzde 5'ten fazla yükselip 1,46' ları görünce şaşkınlık iyice arttı. Global yeşil çuhanın toy delikanlısı Recep Tayip Erdoğan panikledi. Neler oluyordu? Birileri komplo mu yapıyordu yoksa!.. Hele ki cumhurbaşkanlığı seçiminin eşiğine gelinmişken ve seçim düzlemine girilmişken.
Olanlar, olağanüstü değil aslında. Yaşadığımız dünyanın nasıl bir global yeşil çuha haline getirildiği optiğinden bakarsak ve kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasını hatırlarsak, olup bitenleri yerli yerine oturtur, nelerin olabileceğini de görebiliriz. Evet, dünya ekonomisi artık spekülatif sermayenin at koşturduğu, spekülasyonun, "beklenti"lerin alınıp satıldığı bir ekonomi durumunda ve iletişim (medya) bu dev kumar masasında büyük blöflerin taşıyıcısı durumunda. İyi kumarbazlar kazanıyor, toylar ütülüyor...
Likidite bolluğu ile bir süredir bayram eden ve özellikle sıfır faizli Japon yeninin keyfi ile yaşanan likidite bolluğu, Japonya'nın durgunluktan büyümeye yelken açması, dolayısıyla faizlerin artmaya başlaması ile bu likidite bolluğu döneminin bitiş düdüğü de çalınmış oldu.
Olan biteni hemen hatırlayalım. ABD ekonomisinin büyük açıklar verdiği ve her an bir durgunluğa girmesinin beklendiği sır değil. Ama bunun "risk algılaması" haline dönüşmesi için bir kocabaşın dillendirmesi, büyük medyanın da çalkalaması gerekiyordu ve oldu.
Malumun ilanı
Eski FED Başkanı Alan Greenspan malumu ilan etti, "yıl sonunda resesyon yaşanabilir" dedi, global medya da bire bin katarak ballandırdı. Ardından, ABD ile iyice eklemlenmiş Çin'de borsa kazançlarının vergilenmesi gündeme geldi. O Çin ki, uluslararası finans sisteminin tamamen dışındadır , borsasına yabancı kabul etmez. Ama Çin borsasında yüzde 9 düşme yaşanması bir anda dünya borsalarında düşüşü getirdi. Kumarbazlar oyunlarını oynadılar..Aynı konjonktüre bir şey daha rastgeldi. O da uzun zamandır faizlerini sıfırda tutan Japonya'nın faizlerini yükseltmesi ve Yen'i değerlendirmesi.
Japonya, durgunluktan büyümeye doğru bir geçişe başlıyor. Sıfır faizli Yen'le borçlanıp onu dünyada yüksek faizle satan spekülatörler bir anda yükselen Yen karşısında açık kapamak için satışlara geçince dünya borsaları üst üste düşüşler yaşadı. Bir süredir bayramı yapılan likidite bolluğu efsanesinin sonuna gelinmiş gibi... Artık o bolluğun yarattığı rehavet, yükselen faizlerle yerini likidite çekilmesinin sıkıntılarına bırakıyor.
Böylesi "voli" dönemlerinde genellikle Türkiye gibi "sıcak para" girişine bel bağlamış ülkeler daha zararlı çıkar. Çünkü gelen sıcak para o ülkedeki kırılganlıkların farkındadır ama öylesine cazip reel faiz vardır ki, o faizlerin hatırına risk alır, bu kumarı oynamaktan geri kalmaz.
Gelin görün ki, türbülans başladığında da sıcak paranın ilk terk etmek isteyeceği pazarlar yine bu kırılganlığı yüksek pazarlardır. Hemen sakin limanlar aranır ve ABD tahvilleri gibi limanlara sığınılır. Şimdi olan da odur.
Ve bizde...
Bizde doların bir-iki günde yüzde 5 artışına yol açan bu çalkalanmanın ne zaman durulacağını söylemek zor.
Yaşanan bu dalgalanmada bono, gecelik piyasa ve borsadan yaklaşık 1,5 milyar dolarlık bir yabancı çıkışı olduğunu tahmin ediliyor. Geçen yıl yaşanan mayıs dalgalanmasında yaklaşık 7-8 milyar dolar yabancı çıkışı gerçekleşmişti. Yabancı çıkışının bir süre daha sürebileceği söylenebilir. Doların 1,47-1.48'e kadar çıkması halinde, endeks de 36 bin puanlara kadar düşebilir.
Kumar masasında herkes blöfünü yapıp voliden payını almaya çalışacaktır. Bilgi kirlenmesi en çok böyle havalarda tırmanır. Toylar oyuna getirilir. Ama tavsiye edilecek şeyi duyar gibi oluyoruz: "Ver faizi, ver faizi..."
Olacak olan da budur.Mart enflasyonunun yüksek çıkacağı da aşikar olduğuna göre, stok toplamı 72 milyar doları bulmuş sıcak parayı kaçırmamak için dünyanın en yüksek reel faizini vermekten geri durulmayacak, gerekirse birkaç puan bile artırılacaktır.
Ver faizi...
Türkiye toplam dış borcundaki payı yüzde 60'a ulaşmış özel firma ve bankaların, düşük kur lobisi olarak medyayı da tepe tepe kullanarak tekrarlayacakları tek ses vardır: Ver faizi... Ver faizi...
Faizin yükünün kimin sırtına bindiğiyse umurlarında değildir. Nasılsa, bütçenin üçte birinin faize ayrılmış olmasının, ondan dolayı eğitim,sağlık,adalet, sosyal güvenlik desteklerinin minimuma indirilmesinin önemi yoktur. Nasılsa, toplumun kalitesiz bir kamu hizmetine mahkum edilmesinin, lağım çukurlarına düşen çocuk cinayetlerinin sıradanlaşmasının hiç önemi yoktur.
Verirsin faizi , atlatırsın şoku... Hep öyle yapmadın mı? (MS/TK)