Toplum ve Hekim dergisinde çıkan bir yazıyı özetleyerek “tıbbi etik ilkeler, insan hakları vs. gibi gerekçelerle” hekimlerin cinsel suç mağdurunun rızasını almadan muayenesini yapmamaları tartışmasını paylaşmayı düşünüyordum.
Ancak 1 hekim 3 hemşirenin bu kez muayene etmemek değil muayene ve tedavi yaptıkları için üç gün önce tutuklanmaları haberiyle “vs” üzerine yazmaya karar verdim.
***
Tarık Ziya Ekinci’nin* onursal başkanı olduğu, Diyarbakır’da gerçekleştirilen 1. Mezopotamya Tıp Günleri (22 Ekim 2009) açılış konuşmasında aktardığı bir anısını paylaşarak başlayalım:
“1950’li yılların ikinci yarısında Diyarbakır’da uzman hekim olarak çalışmaya başladım. Hastalarımla aracısız olarak Kürtçe konuşmayı yeğliyordum. Oysa refakatçi kişiler hastalarının şikayetlerini Türkçe anlatmak isterlerdi. Buna izin vermiyordum. Hastalarımın şikayetlerini bizzat kendilerinden öğrenmeyi gelenek haline getirmiştim. Bu, aynı zamanda hekimliğin gerekli kıldığı bir iletişim ilkesiydi. Bu yöntemi kullanmanın tanı koymakta çok yararını gördüm. Bir gün Bitlis-Hizan’dan bana muayene olmak için yaşlıca bir Kürt hanım geldi. Yanında oğlu olduğunu sandığım iyi Türkçe konuşan refakatçi bir genç vardı. Hanım oğluna dönerek “doktora söyle, yıllardır nefes darlığı çekiyorum, beni bu dertten kurtarmasını istiyorum” dedi. Ben, genç adamın konuşmasına fırsat vermeden araya girdim ve kadına Kürtçe “şikayetlerin nedir, sen bana kendi dilinle anlatırsan daha iyi olur, oğlunun aramızda tercümanlık yapmasına gerek yok” diye hitap ettim. Kadıncağız neye uğradığını şaşırmıştı. Birden oğluna döndü, “Kuro vaya hur Kurmanc e, ne tîxtor e, te min ji Bedlisî haya vira qaşo ji bo tîxtoreki baş hanî, ne ji bo Kurmancekê nezan. Li Bedlisî e ji vî çetir hebun.” (oğlum bu öz be öz bir Kürttür, doktor değildir. Sen beni Bitlis’ten buraya kadar bilgisiz bir Kürde değil sözde iyi bir doktora göstermek için getirdin) diyerek oğlunu azarladı. Kadıncağızı, benim de hekim olduğuma ve kendisine yardım edebileceğime inandırabilmek için epey dil dökmüştük.”**
Tarık Ziya Ekinci bu durumu devletin itici ve dışlayıcı politikaları nedeniyle halk yığınlarında özgüven duygusunun kaybı olarak yorumluyor. Devletin yıllarca izlediği siyasetle Kürtlerde Kürt kimliğiyle yönetici, hekim, hakim, avukat ve bilim insanı olunamaz yargısı oluşturduğunu, bir Kürdün, Kürt kaldığı takdirde çağdaş bir hekim olabileceğinin hiçbir zaman hayal edilemediğini ve buna olasılık tanınmadığını ifade ediyordu.
***
Bugün?
Hekimlik yaşamım boyunca tanıdığım birçok Kürt sağlık emekçisi, hekim arkadaşımın kendi halkları nezdinde (de) artık bu yargıyı yıktıklarını ve Kürt halkının kendi çocuklarının Kürt kimlikleriyle iyi bir hekim, hemşire vd. olmasıyla övündüklerini biliyorum. Aynı zamanda bunun çok sancılı, çok bedel ödeyerek sağlandığını da.
Çok sayıda örnek verilebilir ama Temmuz ayı içerisinde medyada yer aldığı için İlhan Diken’i anabiliriz. İlhan Diken 90’lı yıllarda Bismil’de hekimlik yaparken “PKK’lı teröristleri muayene ve tedavi ettiği” için yargılanıp yardım ve yataklıktan üç yıl dokuz ay ceza almıştı.
Şeyhmus Diken kardeşi İlhan anısına derlediği kitapta*** dosyanın temyiz aşamasında ön inceleme yapan yargıcın sözünü ve kendi yorumunu şöyle aktarıyor:
“‘Dosyanın üzerinde kırmızı mühür var. İnsani olarak da hukuki olarak da bu dosyanın onanması yönünde görüş belirtmek durumundayım’ demişti. Öyle de oldu nitekim. Olağandışı durumların genel geçer kuralı olan ‘hukuk iktidarın fahişeliği’ rolünü bir kez daha oynamıştı”.
***
Bir hekim ve üç hemşire 2015-2016 yıllarında hastaları/yaralıları muayene ve tedavi ettikleri için üç gün önce tutuklandılar.
Kuşkusuz gerekçeleri yazının başında ifade ettiğimiz cinsel suç mağdurlarını rızaları olmadan muayene etmeyen hekimlerin gerekçeleriyle aynı.
Gerekçelerini dava savcısı “tıbbi etik ilkeler, insan hakları vs.” olarak özetliyor ve savcı cinsel suç mağdurunu muayene et dediyse “vs.”nin hükmü olmaz, zorla da olsa muayene et diyor. Vs. dediği ne? Tekrar yazalım: Tıbbi etik ilkeler, insan hakları!
İşin özü kişinin/hastaların muayene ve tedavi edilip edilmeyeceği ‘kararı’ emirle değil yüzyıllardan süzülüp gelen etik değerler, insan hakları temelinde tıbbi uygulama ilkeleri ışığında verilmekte, verilir.
***
1950’li yıllarda kendi insanına hekim olarak güven vermeye çabalayan (ve o gün güvensizliğin nedenlerini anlasa bile bir ölçüde de olsa belki incinen) Kürt hekim, hemşire, sağlıkçılar yıllar içinde haklı olarak oluşturdukları güveni bugün tüm bedellerine rağmen hiçbir ayrım yapmadan herkese her durumda ellerinden gelenin en iyisini sunmaya çabalayarak korumaya ve sürdürmeye çalışıyorlar.
Hekimliğin etnik bir nitelemenin ötesinde evrenselliğine vurguyu önceleyerek benzer kavrayıştaki her etnik aidiyetten hekimle birlikte barış içerisinde, eşit bir dünya özlemini taşıyorlar. Bu yaklaşım ve özende olmayanlarla da (kuşkusuz var; Kürt sağlıkçılar, hekimler dahil) uğraşıyorlar.
Nihayetinde “kim muayene edilecek, kim edilmeyecek?” yargılamalarının artık geride kalmış olması, tutuklu 3 hemşire ve 1 hekimin derhal serbest bırakılması lazım. Ne de olsa gündemde yargı reformu var! Ama unutmayalım ki insanlık ve hekimlik değerlerinden hala bahsedebiliyorsak bedel ödeyenlerin sayesinde.
* Tıp doktoru, siyasetçi, yazar.
** Bir ‘Meslek Odası’ Hikayesi -İyi Hekimlik, Barış, Demokrasi ve Hak Arama Mücadelesinde- Diyarbakır Tabip Odası Tarihi, 1953-2017; Dr. Veysi Ülgen.
*** İlhan Diken/Memleket Ahvali, Yazılar; hazırlayan Şeyhmus Diken.