Sonradan kedici olmak farklıymış. Eskiden ofiste takılan kedinin (Cemile) miyavlamasından ve mama kokusundan çok rahatsız olurdum.
Pandemide minik, sevimli Zeus geldi ve sanırım onun enerjisi beni kedici yaptı. Çünkü Gümüş zaten uzun zamandır yanımızdaydı. Çok cana yakın bir kedi, oturan birini görür görmez (yabancı ya da tanıdık) herkesin kucağına gider.
Eskiden kucağıma gelmesin diye kaçardım, uzaktan severdim. Ama şimdi sürekli yanımda, kucağımda. O hırıltılı sesini duymak başka bir his. Zeus’a da çocuk gibi evin koridoruna top atarım, ona koşar. Top olmayınca onunla oynamamı istediğini fark ettiğimde kovalayacakmış gibi yaparım. Evin içinde sürekli saklambaç oynarız. O beni kovalar, ben onu kovalarım. Zeus, kâğıt poşet içine girip bebek gibi kucakta dolaşmaya bayılıyor. İkisi de onları koliye koyup evin içinde araba sürer gibi onları gezdirmemi çok seviyorlar.
Zeus, Cemre gibi çocuk olduğu için sanırım hep Cemre’nin yanında uyur, Gümüş de benimle. Kediler aslında yeğenim Cemre’nin; ama ben daha çok ilgilendiğim için eve gider gitmez kapıda beni karşılarlar. Mama ve suları bitince direkt bana miyavlarlar. Onları o kadar içten seviyorum ki, bazen fark etmeden onlarla konuşuyormuşum. (Lİ/TY)