Özet olarak; ülkemizin gelecek nesillere iletilmesi gereken havası, suyu, toprağı, kıyıları, ormanları, biyolojik zenginlikleri, kültür ve tabiat varlıkları, mevcut hükümetin çevre zararlısı politikası ile büyük bir tehdit altına girmiştir.
Hükümet, etkisi altında bulunduğu büyük sermaye çevreleri, madenciler, arsa spekülatörleri, büyük emlakçılar ve yap-satçılar lobilerinin etkisi ile Özal dönemini bile aratacak vahşi bir politika izlemektedir. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler temel ilkesine dayalı uygulamada, ülkemizin kültür ve tabiat varlıklarına yalnızca paraya dönüştürülecek kaynak olarak bakılmaktadır.
Sermaye çevrelerinin etkisi
Hükümetin, anılan amaçlarla hazırladığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) getirdiği çevre zararlısı yasa girişimlerinin son aşamalarını tespit etmekte yarar vardır:
1) 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, TBMM tarafından 16 Nisan 2003te kabul edilmiş ve Resmi Gazetede yayınlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü kaldırılmış ve yerine Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü getirilmek suretiyle koruma işlevi zayıflatılmıştır.
Ayrıca geçmişte yaşanan olaylar ve gerçekler dikkate alındığında, kültür ve tabiat varlıklarının korunması işlevi ile turizm yatırımları ve yer seçimleri arasında büyük çelişkiler olduğu bilinmektedir. Antik Phisilis kenti üzerinde ve Dolmabahçe sarayı komşu parselinde turizm yatırımcılarının etkin lobisi ile 5 yıldızlı oteller dikildiği hususu anımsanmalıdır.
2) 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlıklarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, TBMM tarafından 1 Mayıs 2003te kabul edilmiş ve Resmi Gazetede yayınlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir.Böylece, Çevre Bakanlığının otoritesi ve yetkileri genel müdürlükler düzeyine indirilmek suretiyle dağıtılmış ve zayıflatılmıştır. Avrupa Konseyi ülkelerinin büyük çoğunluğunda Çevre Bakanlığı müstakildir.
3) Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında 4916 nolu Kanun, 3 Temmuz 2003te gününde kabul edilmiş Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Hükümet, önce 1/602 nolu yasa tasarısını Meclis Komisyonu'na getirmiştir. Bu tasarıda, birinci derecede doğal SİT alanlarında yüzde 6 oranında yapılaşma öngörülmüştür. Kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine hükümet, önce bu oranı yüzde 3'e indirmiş sonra da bu hükmü yasa tasarısından çıkarmıştır. Bu olay, Evrensel Koruma Hukuku açısından dünyada eşi enderi görülmemiş uluslararası bir skandaldır.
Ancak, yaklaşık 21 kanunda değişiklik yapan 4916 sayılı yasa ile hazine arazilerini işgal eden, üzerinde inşaat yapan veya bunları pazarlayan kişi ve kurumlara dolaylı bir af çıkarılmıştır. Ayrıca, kıyılar gibi devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu mallarını işgal edenler, izinsiz inşaatlar yapanlar affedilmişlerdir.
Ana Muhalefet Partisi ise 4 Ağustos 2003te bu kanunun yalnızca 4 maddesinin iptali amacıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur. Bu kanun, çok ciddi ve kapsamlı bir doğa tahribatına neden olacaktır.
4) 1/360 nolu Maden Kanunu Yasa Tasarısı Madenci iş adamları lobisinin yoğun çalışmaları sayesinde 57. Koalisyon Hükümeti döneminde TBMM komisyonlarına getirilmiş ancak ciddi tepkiler karşısında yasalaşmamıştır.
Bu defa hükümet, bir kaç değişiklik dışında, son yılların gelmiş geçmiş en tehlikeli ve vahşi tasarısını, tatilden sonra TBMM Genel Kurulu'na indirmeye niyetlidir. Bu tasarı ile, ülkemizin kültür ve tabiat varlıkları (SİT alanları), milli parkları, ormanları, meraları, zeytinlikleri,sulak alanları, su havzaları, kıyıları, tarım alanları, özel çevre koruma bölgeleri, kayıtsız ve şartsız olarak madencilik faaliyetine açılmaktadır. ÇED Yönetmeliği ve Koruma Kurulları by-pass yapılmaktadır. İnanılmaz ve o ölçüde zararlı bir yasa tasarısıdır.
5) 4695 nolu Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 31 Temmuz 2003te TBMM tarafından kabul edilmiştir.
Ancak, Cumhurbaşkanlığı, 15 Ağustos 2003 günlü yazısı ile bu yasayı bir daha görüşülmesi için TBMM Başkanlığına geri göndermiştir. Tatilden sonra, 2B Anayasa Değişikliği Yasası ile birlikte Cumhurbaşkanlığına iade edilmesi beklenmektedir.
Bu yasa tasarısı ile özellikle Karadeniz'de özel mülkiyette bulunan kızılağaçlıklar ile aşılı kestaneliklerin orman alanı dışına çıkarılmaları öngörülmüştür. (Md.1) Ayrıca, bu tip ağaçların inşaat, ısınma amaçlı damga, kesim gibi işlemleri Devlet Orman İşletmeleri'nin görev ve ve yetki alanından çıkarılıp, Köy Muhtarlıklarına verilmekte ve özel rejim yaratılmaktadır. (md.13)
Uzmanların saptanmasına göre, bu yasayla Karadeniz bölgesinde korkunç bir ağaç tahribatı olacak ve ileride toprak kaymaları ve sel felaketlerine davetiye çıkarılacaktır.
Anayasa (2B) değişikliği ve referandum
4841 nolu Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun önce TBMM'nin 4 Nisan 2003 günlü oturumunda kabul edilmiş ancak Cumhurbaşkanı tarafından 18 Nisan 2003'te veto edilmiştir.
Bu yasanın birinci maddesi ile Milletvekili seçilme yaşı 30'dan 25'e indirilmektedir. Yasanın ikinci maddesi ile Anayasanın 169/2 maddesinde yapılacak değişiklikle devlet ormanlarının özel sektör tarafından işletilmesi öngörülmüştür. Hükümet, sonradan 169/2 değişikliği girişiminden vazgeçmiştir. Yasanın 3.maddesi ile Anayasanın 170. maddesi değiştirilmek istenmiştir.
Bunun üzerine Hükümet, bu yasada bir kaç değişiklik yapmak suretiyle tekrar TBMM gündemine gelmiştir. Bu defa 4960 sayılı T.C. Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ,29 Temmuz 2003 günü kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı, bu kanunu, 15 Ağustos 2003 günlü yazısı ile TBMM'ne ikinci kez geri göndermiştir.
Bu durumda, TBMM tatilden sonra toplanacak ve AKP çoğunluğu ile kanunun tekrar kabul edilmesini sağlamaya çalışacaktır. Tekrar kabul edildiği takdirde, Cumhurbaşkanı, büyük bir olasılıkla yasayı halk oylamasına sunacaktır.
170.madde değişikliği ile yapılmak istenen
Maddenin eski başlığı Orman köylülerinin korunması iken yeni değişiklikle Orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi ve orman köylüsünün desteklenmesi olmaktadır.
* Anayasa 170.madde değişiklik önerisi (üçüncü paragraf) ;
31 Aralık 1981den önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve orman sınırları dışına çıkartılmış yerlerin; idaresi, satışı, satış esas ve usulleri, satış gelirlerinden orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile ağaçlandırma ve erozyon kontrolü amacıyla ayrılacak payın belirlenmesi kanunla düzenlenir. Bu yerlerden orman köyleri sınırları içinde kalanların satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınır.
1961 Anayasasında 12 Mart Askeri darbesi'nden sonra yapılan anti-demokratik değişiklikler çerçevesinde 17 Nisan 1970 gün ve 1255 nolu kanunla Anayasanın 131 maddesinde yapılan bir değişiklikle Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, (...) yerler dışında orman sınırları dışında daralma yapılamaz cümlesi eklenmiştir. İşte ormanlarda, kötü siyaset ve kurnazlıkla yağma ve talan dönemi bu değişiklik ile başlamıştır. Bu değişikliğe koşut olarak 20 Haziran 1973 tarihli ve 1744 sayılı yasa çıkarılmıştır.
1980 Askeri Darbesinden sonra hazırlanan 1982 Anayasasının 170. maddesinde aynı hüküm genişletilerek konulmuştur. Bu hükme koşut olarak 6831 sayılı Orman Kanununda 5 Haziran 1986 gün ve 3302 sayılı yasa ile 2B maddesi son şeklini almıştır. Ayrıca, 17 Ekim 1983 gün ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile orman sınırı dışına çıkarılmış yerlerden orman köylülerinin nasıl yararlanacağı hususları düzenlenmiştir.
* 6831 sayılı Orman Kanununun 2 ( B) maddesine göre;
Orman sayılan yerlerden:
31 Aralık 1981den önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları,
orman sınırları dışına çıkartılır.
İşte uzun yıllardır ormanlarımızın yağmasında kullanılan Anayasa 170 ve Orman Kanunu 2B maddesi bile Hükümet için yeterli görülmemektedir.
Bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak yitirmiş yerler uygulamada genel olarak işgalcilerin, arsa spekülatörlerinin, yap-satçı müteahhitlerin lehine yorumlanmış ve orman yangınlarından daha fazla bir alan bu yolla tahrip olmuştur. Ülkemizde, bilim adamlarına göre doğal olarak bilim ve fen bakımından niteliğini yitiren bir orman alanı yoktur.
Hükümet ise bu madde ile yetinmemekte, orman sınırları dışına çıkarılan veya çıkarılacak yerlerin, orman köylüsü dışında üçüncü şahıslara satışı olanağını verecek yasaların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesini önlemek için Anayasa 170 değişikliğinde israr etmektedir.
Oysa Anayasa Mahkemesinin 30 Mart 1993 gün ve E.92/48, K.93/14 no lu kararına göre; Anayasa 170.maddesinin amacı; Orman niteliğini yitirdiği için orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, orman köylüsünün yararına tahsis edilmesidir. Bu nedenle, (..) orman niteliğini yitiren yerleri kullanan kimselere orman köylüsü olup olmadıkları gözetilmeden arazi verilmesi ve bu yerlerin takdir edilecek rayiç bedel üzerinden kullanan kişilere satışını öngören yasal düzenlemenin iptaline (..)
Anayasa 170 maddesinde yapılan son değişiklikle, Bu yerlerden, orman köyleri sınırları içinde kalanların satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınır denilmek suretiyle, orman köylüsü dışında kalan üçüncü şahıslara ormanları satın alma hakkı verilmektedir.
Hükümet adına açıklamalarda bulunan bakanlar, Anayasa değişikliği kapsamında m2 si 5 ile 100 Dolardan satışa çıkarılacak sözde bilim ve fen açısından orman niteliğini yitirmiş yerlerin yaklaşık 500.OOO Hektar olduğunu belirtiyorlar.
Hükümet sözcüleri, yeni Anayasa değişikliğinin yalnızca 31 Aralık 1981den önce orman niteliğini kaybetmiş yerlere uygulanacağını söylüyorlar. İşte burada yanıtlanması gereken bir soru var.
Son 20 yılda işgal, tarla açma, villa yapma ve benzeri nedenlerle sözde orman niteliğini yitiren yerlerin, 1981 yılı öncesinde orman niteliğini yitirdiğini yalancı şahit ve düzmece raporlarla iddia edecek açıkgöz, fırsatçı ve kötüniyetli yurttaşlarımızı nasıl ve hangi siyasi iradeyle önleyeceksiniz?
Kaldı ki, 1981 yılından önce sözde orman niteliğini yitirmiş yerleri, siz hangi siyasi amaçla, orman köylüsü dışında fırsatçı, açıkgöz ve kötü niyetli kişilere satmayı düşünüyorsunuz?
Bu Anayasa değişikliğinin asıl amacı orman işgalcilerini ödüllendirmek ve orman alanları üzerinden sağlanan rant mekanizmasını yaygınlaştırmaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 15 Ağustos 2003 günlü veto gerekçesinde isabetle belirttiği gibi; Suç işleyerek ormandan yer elde etmiş kişi ya da kurumların bu yolla ödüllendirilmesi, ormana zarar vermeyen, yasalara ve Anayasa'ya saygılı yurttaşların Devlet'e, hukuka ve yasalara güvenini sarsacaktır. Ayrıca, ormanlık alanların tahribine ve orman varlığının sona erdirilmesine yönelik eylemlere anayasal dayanak dayanak kazandırılması, işgale ve ormanların tahrip ve yağmasına süreklilik kazandıracaktır.
Sonuç ve öneriler
1) Evvelce Anayasa ve Orman Yasasında (2B) yapılan değişiklikler ülkemizde çok ciddi ve önemli miktarlarda orman kayıplarına yol açmıştır.
Türkiye'nin geleceğini düşünen duyarlı yurttaşların, sivil toplum kurumlarının öncelikle Anayasa 170. madde değişikliği ile orman alanlarının orman köylüleri dışında üçüncü şahıslara satılmasını önlemek için örgütlenmesi ve olası referandum öncesinde strateji tespit etmeleri gerekmektedir. Bu amaçla kurulan Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği önemli adımlar atmıştır. Ancak, basınla ilişkileri zayıftır. En azından bir web sitesi bile yoktur.
2) Hükümet, sürekli olarak gündemi 2B maddesi ile işgal etmekte, öte yandan çevre zararlısı yasama işlemlerini gözden kaçırmaktadır. Örneğin, Madencilik Yasa Tasarısının yasalaşması büyük bir doğa felaketine neden olacaktır.
Hükümetin ve özellikle Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği tarafından çıkarılan ve takip edilen uluslar arası çevre ve doğa sözleşmeleri mekanizması ile sıkıştırılması gerekmektedir.
3) Referandumun yapılması mutlaka desteklenmelidir. Özal Hükümetinin tüm TV kanallarına hakim olduğu yıllarda (7 Kasım 1982, 6 Eylül 1987, 25 Eylül 1988) yapılan son üç halk oylamasında hükümetin kaybettiğini unutmayalım. Bu bakımdan, Hükümetin, son anda referanduma gitmemek için Anayasa 170 değişiklik yasasını geri çekme olasılığı da mevcuttur. Hatta, tatilden sonra Meclis'te yapılacak yeni oylamada, Hükümetin 367 sayısına erişememesi ve böylece yasanın Cumhurbaşkanına iade edilmemesi olasılığı bile mevcuttur.
(170.madde değişikliğinin ikinci görüşmelerinde 4841 sayılı yasa için yapılan oylamada 359 kabul, 4960 sayılı yasa oylamasında ise 372 kabul oyu verilmiştir.)
4) Yalnızca hükümetin verdiği bilgi ve belgelerle yetinmemek gerekiyor. Örneğin, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, sözde orman niteliğini yitirmiş ve Anayasa 170 değişikliğini bekleyen İstanbul, Beykoz'da bulunan 50 dönümlük arazisinin havadan çekilmiş bir fotoğrafı temin edilemez mi? Örneğin, Barolar, Sendikalar, Üniversiteler ve STK'lar ortak bir fon oluşturmak suretiyle alternatif tesbitler ve bilgi /belge dökümantasyonu yapamaz mı?
Son söz Mahathma Gandhi'den;
Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil. (BB)