Ülkelerinden kaçmış, kovulmuş veya kendi tercihleriyle ülkelerini terk etmiş kişilerin, terk ettikleri, kovuldukları ya da kaçtıkları anavatana karşı hep nostaljik bir bakışa sahip oldukları tahayyül edilir.
Başka ülkelerde, başka kültürlerle tanışıp, bu yeni fiziksel ve zihinsel mekana adapte olmaya çalışan göçmenlerin, bulundukları ülkenin gündelik medya kanallarıyla (yazılı basın, TV ve radyo) kurdukları ilişki de, bir anlamda "karşılaştırmalı" bir medya izleme tecrübesidir.
Bu nedenle, Doğu'dan Batı'ya ya da Batı'dan Doğu'ya göçenlerin, bulundukları yeni ortamda üretilen televizyon haberleri, talk-şovlar, belgeseller ve dizileri izlerken, bu programları anavatandaki benzerleriyle karşılaştırıp yorumlar getirdiklerine rastlarız sık sık.
Ulusötesi medya
Günümüzde, göçmenlik psikolojisi, uzaklara düşmüşlük duygusu, eskiden olduğu gibi memleketten gelen hasret dolu mektuplar veya kırk yılın başında yüksek paralar ödenerek yapılan telefon görüşmeleriyle ifade edilmiyor.
Uydu kanalları ve Internet'in imkanları, diasporadaki göçmenlerin anavatanla en azından sanal bir birliktelik, yakınlık kurmalarını sağlıyor. Kısacası, teknolojinin olanaklarıyla anavatan, artık bir tuşa basılarak göçmenin ayağına geliveriyor; göçmen de, en azından bir süre için geride bıraktığı memleketiyle sanal bir bağ kurabiliyor.
Ünlü İngiliz iletişim profesörü Kevin Robins, uzunca bir zamandır "transnational media / ulusötesi medya" ortamı ve bu medyada üretilen içeriğin diasporada nasıl tüketildiği üzerine araştırmalar yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Oxford'a gelip bir grup dinleyiciye bizi de çok yakından ilgilendiren bir çalışmasının sonuçlarını anlattı.
Türkiyeli göçmenler ve medya
Prof. Robins, Doğu Londra'da yaşayan göçmen Türkiye cemaatinin uydu aracılığıyla Türk TV'lerini izleme tecrübesini araştırmış. Araştırmanın temel çıkış noktaları şunlar:
* Londra'da yaşayan Türkiyeli nüfus Türk televizyon kanallarını neden ve nasıl izliyor?
* Bu TV izleme pratiğinin azınlık olma psikolojisi, yani diyasporik mentaliteyle bir ilişkisi var mı?
* Londra'da izlenen Türk TV kanalları, Türkiyeli cemaat üzerinde etnik ya da ulusal kimliğin yeniden üretimi bağlamında bir işlev görüyor mu?
Robins: Kimliğin yeniden üretimi
" Bu araştırmaya başlarken en büyük zorluğumuz, bugüne kadar yapılan diyasporik tanımlamaların daha baştan bütün sorulara cevap vermiş olmasıydı" diyor Robins. "Genel kanı şuydu: Eğer bir takım insanlar diasporaya dahilse, belli bir davranış kalıbını kabul etmek zorundadır.
Türk, Arap veya Çinli olmaktansa, göçmen olmak gibi bir kalıba sokmak gerekir onları. Nitekim bu düşünce, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, sonuçta o insanları hep ulusal kimliklerine bağlı kılıyor, böylelikle, göçmenlerin her davranış kalıbı (mesela TV izleme pratiği) sonuçta etnik, ulusal kimliği yeniden üretmeye yönelik bir çaba olarak değerlendiriliyor.
Biz ise, göçmenlerin bu tür etnik nedenlerle değil, diğer insanlarla aynı nedenlerle televizyon izliyor olabileceği düşüncesinden hareket ettik."
Avrupa'nın ortasında Türkiye'de
Araştırmanın bulgularına göre, Doğu Londra'da yaşayan Türkiyeli nüfus, Türk televizyon programlarının olanaklarıyla kendilerini "Avrupa'nın ortasında Türkiye'de gibi" hissediyor.
Bir yandan Londra'da olmak düşüncesi onlarda olumlu çağrışımlar yaparken (sürgün düşüncesinin tersine), bir yandan da Türkiye'nin banal gerçekliğini her gün evlerine bir tüketim malzemesi olarak buyur etmek hoşlarına gidiyor.
"Sanki Türkiye'deyiz" veya "Londra'dayız, ama evimiz Türkiye'deki gibi döşenmiş... televizyonda da Show TV'yi izliyoruz...hiçbir şey değişmemiş gibi" türünden yorumlar yapmış mesela konuşulan Türkiyeli göçmenler.
Ama bir yandan da, Türkiye'nin televizyondan yansıyan gündelik gerçekliği ile dalga geçmekten, haber programlarını çok duygusal, amatör bularak eleştirmekten de geri durmamışlar.
Kanlı, şiddet dolu Türk televizyonları
Şöyle diyor Kevin Robins: "Özellikle haber programlarının kalitesinden çok yakınıyorlar. Yapımların kalitesini BBC ile karşılaştıran bazı Türkiyeliler, Türk TV'lerinin çok zavallı, kötü, duygusal, kanlı ve şiddet dolu olduğunu söylüyorlar. Kimisi ise ciddiye almadığını, çok sıradan ve rahatsız edici bulduğunu anlatıyor."
Robins'e göre, bu rahatsızlığın nedeni, Doğu Londra'daki göçmen kitlenin Türkiye'nin televizyondan sunulan kültürel repertuarını tüketirken etno-kültürel nedenlerle değil, farklı bir mekana transfer edilmiş farklı bir tüketim kalıbıyla hareket ediyor olması. Onlar, kültürel anlamda kendilerini anavatana bağlı hissetmiyorlar, ama yine de, anavatanda olup biteni uydu aracılığıyla izleyebilme imkanından memnunlar.
Araştırmada bana en çarpıcı gelen bölüm, Kevin Robins'in "Reality check/Gerçeklik kontrolü" olarak tanımladığı bölüm. Anlattıklarına bakılırsa, İngiliz televizyonlarını izleyen göçmen Türkiyeliler TV'lerini kapatıp sokağa çıkarken ekrandaki gerçeklik ile sokaktaki gerçekliğin örtüşüp örtüşmediğini kontrol etmek gibi bir çaba içinde değillermiş.
Oysa Türk TV'lerini izledikten sonra sokağa çıktıklarında, içine düştükleri gerçekliğe uyum sağlamakta güçlük çekiyorlarmış. Türkiye insanının ülkenin vahşi ortamına karşı geliştirdiği bağışıklığı unutup, Batılı gözle Türk kanallarını izleyen göçmenlerin bir kısmı, özellikle haber bültenlerinden sonra memleketteki yakınlarını arayıp "Yahu iyi misiniz, var mı bir problem?" diye sorduklarında, karşılığında "İyiyiz valla herşey yolunda(!)" cevabını alınca da şaşkınlığa düşüyorlarmış.
Zihinsel mekan
Uydu aracılığıyla izlenen TV, geçmişte vurgulandığı gibi "hiç bir yerde olmak", "yersiz yurtsuz olmak" ya da "sürgünde olmak" düşüncesini yeniden üretmek yerine, anavatanın "zihinsel bir mekan" olarak varlığını sürdürmesine, ama gerçek mekanın bulunulan mekan olduğu düşüncesinin pekişmesine yol açıyor Kevin Robins'e göre.
Ve sanıldığı gibi, ulusötesi medya kanalları, göçmenler üzerinde ulusal aidiyetleri pekiştirici, etnosantrik bir etki yapmıyor. Sadece bu kanalların varlığı, el altındalığı, her daim tüketimine hazır oluşu, Doğu Londra'da yaşayan Türkiyeli göçmen kitlenin gündelik yaşamına farklı bir renk katıyor.
Kimbilir, belki de göçmen kaybettiği kimliğini televizyon kanallarında arıyor, ama baktıkça, o kimliğin artık ne kadar hükümsüz olduğuna bir kez daha kanaat getiriyor. (EDA/NM)
(1) Doğu Londra'da yaşayan Türkiye göçmenlerinin büyük bir kısmını Kürtler oluşturuyor aslında. Ancak, Kevin Robins araştırmasına başlarken sadece sıradan televizyon izleme pratiğini merak ettiğinden, mesela MED TV gibi kanalları tamamen dışarıda bırakmış. Dolayısıyla, siyasi boyutu olmayan, gündelik televizyon programları üzerinden yürütülmüş alan çalışması.