"Kızlar ve erkekler bir arada kalabiliyorsa sonunda kaybeden çoğu zaman kızlar oluyor. Yanındakinin terk etmesi halinde ya da bir başkasını kullanması halinde nasıl olayların yaşandığını biliyoruz."
Yukarıdaki sözlerin sahibi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. Öncelikle Sayın Arınç'ı, ataerkil düzenin esasını iki cümlede özetleyebilmiş olmasından ötürü tebrik ediyorum.
Mesele, gündem değiştirmek ya da seçim yatırımı. Orası hiç önemli değil. Önemli olan, muktedirin alenen sürdürdüğü kadın düşmanlığında son raddeye ulaşması.
En sonda söyleyeceğimi bu sefer en başta söylemek istiyorum.
Geçtiğimiz hafta artarda gelen açıklamaların iki kelimelik özeti şudur:
"Vurun kahpeye!"
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, muhafazakar demokratlığa vurgu yaparak başlattığı "kızlı-erkekli" tartışmanın öznesi kadınlardır. Bakanlar nezdinde devam ettirilen söylem, kadınları hedef alıyor.
Cümle alem çok iyi biliyor ki dünya üzerindeki bütün ataerkil sistemlerde "namus" kavramı, kadın üzerinden tanımlanır. "Kızlı-erkekli" yurtlar/evler/yaşamlardaki tehlike ise "kadının namusunun elden gitmesi"dir.
Burada kadının namusunun elden gitmesindeki kasıt da pek tabii cinsel ilişki demek.
Peki kadınla erkek biraraya gelip de cinsel ilişki yaşarsa ne olur?
Kadın, "kirlenir."
Kadının bir cinsel obje ve/ya da nesneden öteye geçemediği ataerkil sistem çerçevesinde, "kirlenen" kadının "pazarlık" fiyatı düşer. Bir başka deyişle, "baba evi"nden belinde kırmızı bir kuşakla çıkması beklenen, bir erkekten diğerine "geçen" kadının bir değeri kalmaz.
Yani Arınç'ın hiç çekincesiz ifade ettiği gibi, kaybeden kadın olur.
"Kaybetmek" bir erkekle beraber olduğu ya da beraber yaşadığı için "kirlenen" kadının, diğer erkekler tarafından" tercih edilmemesi anlamına geliyor.
Bu da, takdir edersiniz ki, erkekler için bir dram(!).
***
Mesele, epeyce uzun. Ancak özellikle dikkat edilmesi ve karşı çıkılması husus kanımca şu:
Bu ülkede halen günde en az üç kadın, erkek şiddetine maruz kalarak hayatını kaybediyor.
Halen kadınlar, "Beyaz tayt giymiş, hatları belli oluyordu" bahaneleriyle erkekler tarafından katlediliyor.
Anadolu'nun göbeğinde kız çocukları 14 yaşında evlendiriliyor.
Kadın katilleri mahkemelerde, "Beni aldattı" deyince mahkeme heyetinden haksız tahrik indirimi alıyor.
Yani uzun lafın kısası kadının adı hala yok.
Durum böyleyken insan, iktidarın son açıklamalarının neye hizmet ettiğini anlamakta güçlük çekiyor.
Kadınların hayatını daha da zorlaştırmaktan başka bir şeye yaramayacak.
Babalar başka bir şehirde üniversite kazanan kızlarını "kızlı-erkekli" ortamlara gireceği endişesiyle göndermek istemeyecek.
Küçük şehirlerde okuyan kadınların hayatı, "iffetlerini" korumaya ve bunu ispat etmeye çalışmakla geçecek.
Ve korkarız ki, kadınlar "namussuz" oldukları için daha fazla öldürülecek.
Neticede aile bütünlüğünü korumak adına kadınların öldürülmesine isyan eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Son olarak yinelemek isterim ki; başbakanın başlattığı tartışmanın nelere yol açacağı şimdiden belli:
"Vurun kahpeye!" (BK/HK/YY)