Tekel işçilerinin özelleştirme karşıtı eylemlerinin yedinci gününde Türk-İş binasının önü oldukça kalabalıktı. Umutsuz bir kalabalıkla karşılaşacağımı sanmasam da Ankara'nın kuru soğuğunda bu kadar hareketli ve olumlu bir hava da beklemiyordum .
Daha sokağa girmiştim ki coşkulu, şarkılarla, türkülerle dans eden bir kalabalıkla karşılaştım. Sesler gürdü, ortada halaylar çekiliyor, zaman zaman sloganlar müziği bastırıyordu.
Genellikle eylemlerde görmeye alışık olduğumuz meraklı kalabalık yoktu bu sefer civarda. Artık herkes haberdar bu eylemden. Esnaf başından beri her ana tanık, yoldan geçenler ise zaten akşamları televizyonlarından dinliyorlar gelişmeleri. Eylemin bu kadar duyulmuş olması desteği de arttırmış elbet. Ziyaretçiler hiç bitmiyor. Kiminle sohbet etseniz "sağ olsunlar" diye başlıyor söze, yoldan geçenler bile bir hal hatır sorar oldular, diyor. Herkes birbirinden destek buluyor, bu nedenle de enerji hiç düşmüyor.
Eylem alanına girdiğimde erkek işçiler ve medya çalışanlarıyla çevrildim. Hatta medya çalışanlarının çok yoğun olduğu Bayındır Sokak'ta işçilerden görüş alırken, üç kişilik bir ekiple röportaja gelen gazeteciler de sohbetimizi kesmeye çalışma konusunda hiçbir tereddüt yaşamadı.
Alanda halay çeken kadınlar görsem de, bir çoğunu hep beraber binanın girişinde otururken buldum. Soğuktan etkilenen bir çok arkadaşları da içerdeydiler. Zaman zaman buldukları sandalyeleri birbirlerine devrediyorlar, ayakta olanlar ise halaya katılıyorlar.
Tüm desteğe rağmen kadın işçiler için şartlar daha zor. Soğuktan daha çok etkileniyorlar. Temel ihtiyaçlar ve hijyen konusunda daha çok sıkıntı çekiyorlar.
Sohbet etmeye başladığımızda da hepsinin ilk paylaştıkları çocuklarına özlemleri ve onlardan aldıkları destek oldu. Eylemin ilk günü Diyarbakır'dan Ankara'ya gelen Dilber Demir (38) ilk günler konaklama konusunda çok sıkıntı çektiğini söylüyor. Şu an bir çok kadın işçi Teksif Sendikası'nın misafirhanesinde kalıyor ancak ilk üç gün parkta sabahlamışlar, ayrıca polisin attığı biber gazından çok etkilenmişler. "Hiçbir neden yokken zehirlediler bizi".
Fakat ihtiyaç duyduklarında revirden destek aldıklarını söylüyor ve ekliyor, "Bir haftadır buradayız, bir şey değiştirmek için değil, tek istediğimiz özlük hakkımız."
Bir başka kadın işçi ise (45) eylemin en zor yanının altı çocuğunu İstanbul'da bırakmak olduğunu söylüyor. Son iki seçimde oyunu AKP'ye vermiş. Bu bir hafta sonrasında ümidi biraz kırılmış. Son sözü "Yarın da bir şey çıkmazsa umudum yok artık" olacaktı ki, diğer arkadaşlarının "hiç bir yere gitmiyoruz" eklemeleri ile "kararlıyız" diye bitirdi sözünü.
Ayfer Tekin (42) de eylemin ilk gününden beri misafirhanede kalıyor ve konaklama şartlarını "erkek işçilere göre daha iyi sayılır" diye yorumluyor. Gündüzleri soğuk onu çok etkilemiş, ancak sandalye bulabildiğinde oturabildiği için yürümekte de zorluk çektiğini söylüyor. Gıda yardımları herkese yetmediği için de kendi imkanlarıyla karşılıyorlar ihtiyaçlarını. Daha önce onlara destek olmak için eyleme katılan kadınlar mümkün olduğu kadar kadın işçiyi kendi evlerinde ağırlamayı teklif etmişler. "Biz kadınlar hep birlikte kalmak istiyoruz" demişler, "birbirimize söz verdik, hep beraberiz, buradayız."
Alanda bir çok genç görmek de mümkün. Çoğu üniversite öğrencisi olan gençler işçilere destek olmak için mümkün oldukça Türk-İş binasının önünde işçilerle vakit geçiriyor. Şu an üniversiteye hazırlanan Deniz Elibol da (18) eylemin üçüncü gününden beri her gün geliyormuş. Her geçen gün desteğin büyüdüğünü kendi gözlemleriyle anlatıyor.
"Her gün buradaki işçilerle sohbet ediyoruz. İşçiler kadınların daha dayanıklı ve ön saflarda olduğunu söylüyorlar" diyor ve desteği umut verici buluyor olsa da "asıl etkiyi sendikalardan daha çok destek ve genel grevle yaratabiliriz" diyor.(BT/BÇ)