Kadın cinayetlerini toplumsal kadın bakımından çözümlediğimizde; karşımıza şu temel gerçek çıkar: Kadın ayırdında olsun ya da olmasın, bir şekilde toplumsal kadınlığa itiraz etmesi, kadını tutsak eden toplumsal kadınlığın hücre duvarlarının sınırlarını aşmasıdır.
Hani "o da sınırı aştı" denir ya! İşte o zaman, gardiyan-bekçi olarak erkek harekete geçer. Kadına haddini bildirmeye yönelir. Nasihattan, telkinden, tehditten, cezalandırmaya, işkenceye, ölüme kadar uzanır bu yol.
Toplumsal kadınlığa bir şekilde itiraz eden kadını, toplumsal cinsiyetin ayrıcalıklı egemen cinsi olarak erkek. İnsan olarak kadına psikolojik, fiziki, ekonomik vb. güç kullanarak, toplumsal kadınlığı kabul ettirir.
Erkeğe boyun eğmeye, erkeğin üstünlük ve ayrıcalığını kendisine bağlı/tabi, aşağı ve ikinci cins olduğunun kabulü, yani "karılaşmayı" dayatır. Erkek "toplumsal erkek" olabilmek için iktidarlaşmalı; kadın ise "karılaş"tırılmalıdır...
Kadın cinayetleri incelendiğinde, bu gerçeğe ulaşılır. Katil erkekler, kadının insanlığını, yani erkekle eşitliğini kabul etmezler. Daha doğrusu, erkek eşitliğini kabul edememekte, egemen üstün cins olarak kadın-erkek eşitliğini kabul edememekte, egemen üstün cins olarak kadını öldürme hakkını kendilerinde görmektedirler.
Bu yolla kendilerince erkekliklerini sınarlar, topluma gösterirler. Bu bapta ve yaşanan örneklerde, erkeğin kadının eşitliğini kabul etmemesi, edememesi, genelleştirilen cinayet örnekleri üzerinden de tartışılabilir.
Ancak bilinmelidir ki; sömürgeci sömürgeleştirdiğiyle, egemen hâkim olduğuyla, ezen ezilenle, yöneten yönetilenle, egemen cins ezilen cinsle eşitlenmeyi, üstünlük ve ayrıcalığından vazgeçmeyi kabul etmez, sindiremez!
Kadın cinayetleri; toplumsal cinsiyet ayrımına dayanan ataerkil toplumsal ilişkileri yeniden üreten sistemin araçlarından, yöntemlerinden biridir. Bunun içindir ki ısrarla kadın cinayetlerini bireysel bir sorun olarak görüp, özel alana hapsetmeye çalışır erkek egemen sermeye düzeni!
Kamusal alanı erkeğe açan toplumsal cinsiyet; domestik bir köle olarak kanını da ailenin merkezine yerleştirmiştir. Böylece kadını toplumsal, siyasal, kültürel yaşam alanlarının dışına iterek, özel alana hapsetmiştir!
Tarihsel olarak hayli eskiye dayanan kamusal ve özel alan araştırmasının merkezinde kadının köleleştirilmesi ve bunun süreğenleştirilmesi anlayış ve pratiği durur.
Buna dayanarak erkek egemen sermaye düzeni kadın cinayetlerini özel alana hapsederek, aile içi bir sorun olarak gösterip, bilinçleri bulandırmaya çalışır. Oysa ne kadına yönelik şiddet, ne de kadın cinayetleri özel sorunlardır! Tam tersine kadın cinayetleri de kadına yönelik şiddet de politiktir!
1960'ların sonlarında ikinci dalga feminist hareket "özel olan politiktir" sloganı ile erkek egemen sınıflı toplumların kamusal ve özel alan ayrışmasına karşı çıkmışlardır.
Bu sloganı; her tür güç, egemenlik, ezme-ezilme ilişkisinin gerçekte politik olduğunu anlatmak için kullanmışlardır. Ayrıca bu savla; kadınların politik alandaki taleplerinin meşrulaştırmasını sağlamışlardı. Modern yurttaşlık kurumların temelinde yatan soyut birey modelinin eleştirisinin de önünü açmışlardır. *
Bir kez daha mim koymalıyız ki; evet! Kadın cinayetleri politiktir! Bu kavram ve tanım kadın cinayetlerini diğer cinayetlerden kategorik olarak ayırıyor.
Çünkü kadın cinayetleri, derken yalnızca öldürülenin biyolojik / cins olarak kadınlar olduğunu söylemiş olmuyoruz. Kadın cinayetleri, dolaysız biçimde veya dolayımlanmış olarak "cinayet nedeni", "erkek sorunu" olan katletmelerdir. **
Her kadın cinayetinde anlatılan "senin hikâyendir", "Herkes" ya katıl gardiyan erkektir ya da kurban domestik köle kadındır! Kadın cinayetleri toplumsal cinsiyet ayrımına dayanan ataerkil toplumsal ilişkileri yeniden üreten sistemin araçlarından, yöntemlerinden biridir.
Ve ne yazık ki, günde üç kadın cinayetler karşısında fiili bir tutum alıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nu organize ettiği protesto gösterilerine, katillerin yargılandığı duruşmalara katılım çok az ya da sınırlı oluyor.
Platform bileşeni kadın örgüleri ana kitlelerini bile bu protesto ve duruşmalara taşıyamıyorlar. Bunda sorunun kavranması ve bilince çıkarılmasında bir sorun olmasının yanı sıra. Pek çok durumda cins bilincine sahip olmayan politik kadınlar, özellikle de genç kadınlar "kadın sorunu" yaşamadıklarını; kadın cinayetlerinin de tek tek kadınların sorunu olduğunu "sanıyorlar"...
Oysa kadın cinayetleri, kadına yönelik her çeşit şiddet; ekonomik bağımlılık ve iktidar ilişkisinin olduğu her yerde var.Kadının cinayetleri, toplumsal cinsiyet ayrımını yeniden üreten gerici bir araç. Ve bütün erkekler adına, bütün kadınlara yöneltilmiş bir tehdit bir katliam!
Bunun unutmamalıyız ki; her kadın cinayetinde katledilen tek bir kadında olsa; kurban bütün kadınlardır!
Her kadın cinayetinde tetiği tek bir erkek çekse de katil bütün erkeklerdir!
***
6 Mayıs postasında Almanya-karlschule'den sevgili Ayfer'in gönderdiği çiçek ve yeşile bezenmiş bir kart aldım. 15 Nisan'da "Mor çiçekler ve koca (!) Elli Dakika yazısına konulan mor çiçeklerden esinlenmiş. Bana "baharın kokusunu göndermiş." Teşekkürler Ayfer.
Melih Cevdet'in "Bir İlkbahar Şiirine Başlangıç" şiirinden dizeleri yazmıştı. Paylaşmak istedim..
"Hava ne kadar güzel öğretmenim
Yolları, ağaçlar, kuşlar, ne kadar güzel
Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim
Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın
Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya
Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar" (FE/BA)
* Eleştirel Feminizm Sözlüğü, Kanat Yayınları.
** İstenirse buna "kadın sorunu" da denilebilir. "kadın sorunu" aynı zamanda bir "erkek sorunu" da olduğundan, bu cinayetler "erkek sorunu demeyi tercih ettim.