6 Mayıs, aynı zamanda Hıdrellez. İstanbul da 2001’den bu yana Ahırkapı ahalisinin Hıdrellez coşkusuna bir şekilde dahil oluyor. Bu sene ise kentin hıdrellez şenlikleri ikiye çıktı. Hasbel kader ikisini de gördüm, birinin sahici, birinin turistik olduğunu söylemek durumundayım…
Bu yılın ilk hıdrellez çağrısı Sulukule Platformundan geldi. Kentsel dönüşüm adı altında, yerlerinden yurtlarından edilen Sulukuleli Romanlar ve onlarla birlikte mücadele eden Roman olmayanlar, bayramı İstanbullularla birlikte kutlamak, aynı zamanda da dertlerini biraz daha anlatmak istemişlerdi. Sulukule Hıdrellez şenliği Pazar günü Sulukule Sur Kapısında gerçekleşti.
Sulukule
Hava karanlıktı, şimşekler çaktı çakacak, yağmur üstümüze yağdı yağacak diye diye, zaten yıkımın çoktan başladığı Sulukule sokaklarında dolaşırken buralara gelmek için çok geç kaldığımızı hissettik. Sulukulenin daha fazla desteğe ihtiyacı var.
Öte yandan, mahallenin sur kapısındaki şenlik ise bir cümbüştü. Sahnede mahalleliler, Sulukule’ye destek olmak isteyenler, alanda Sulukuleliler, kadınlar, erkekler, çocuklar, evden getirdiği piknik tüpüyle gözleme yapanlar, "oralı" olmadığı belli olan ama mahallenin müthiş dans kıvraklıklarına ayak uydurmaya çalışan bizler… Bira var mı sorusuna mahalleye, mahalleye diye cevap verenler, rengarenk, cümbüşlü bir ortam…
Ardından, beklenen bir şekilde başlayan müthiş sağanak bir yağmur, ıslanmaya aldırmadan bayramı kutlamaya devam eden Sulukuleliler ve dışkapılılar, yani biz…
Çok fazla dayanamadık elbette, bir süre sonra ayrılmak zorunda kaldık ama akşam gördük haberlerde, Sezen Aksu da, aynı bizim gibi, sadece yurttaş olarak desteğe gelmiş yağmura, çamura aldırmadan, "Sulukulemiz yıkılmasın" diyerek…
Yani demem o ki, Sulukuleliler Pazar günü bayramlarına, bizleri de dahil ederek, gerçek bir hıdrellez yaşatmaya çalıştılar havanın azizliğine rağmen. Onlara bir teşekkür, onun da ötesinde, kentsel dönüşüm mavrası altında yaşadıkları şiddette, bir destek borcumuz var.
Ahırkapı
Bir sonraki gün ise, İstanbulluların Hıdrellezle bir kez daha tanışmasını sağlayan Ahırkapı şenlikleri vardı. Kurtlarımızı yağmur nedeniyle yeterince dökemediğimizden, yaklaşık 10 kişi atlayıp bu kez Ahırkapı’ya gittik. Biz 10 kişiydik, alanda da herhalde binlerce kişi vardı. Ortalıkta değil göbek atmak yürümek bile mümkün değildi.
Yürüyememeyi boş verin aslında, bence asıl sıkıntı katılımcılardaydı…
Dedim ya, Sulukule’de aslen misafir olarak mahalleliyle birlikte bayram kutladık, yağmura, çamura rağmen.
Oysa, Ahırkapı’da durum tamamen başkaydı. Öncelikle, Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri artık kentin en önemli sokak olaylarından biri haline gelmiş vaziyette. Hal böyle olunca, hem reklam yapmak, hem de para kazanmak isteyen şirketler bu fırsatı kaçırmıyorlar.
Dün akşam Ahırkapı sokaklarında kurulan yemek ve içki stantları tamamen bildik markaların bildik ürünlerini işaret ediyordu, İtalyan makarna markası Barilla bile bir kamyonla alana gelmiş, makarna satıyordu. Mahallenin, aslen İstanbul üst tabakası tarafından çoktan keşfedilmiş, adı bilenen balık lokantaları ise ortalıktaki tek "yerel" unsurdu, artık ne kadar yerel denilebilirse… Üstelik bütün bu "alışveriş", kurulan özel stantlardan alınan kuponlarla yapılabiliyordu ki, bu da bir acayip elbette.
Ahırkapı şenliklerinin en önemli taraflarından biri olan Roman orkestraları bile bu müthiş tanıtım çılgınlığına kurban edilmişlerdi. Orkestralardan biri tamamen "Yeni Rakı" logolu kıyafetlerle arzı endam etmiş, yürüyen reklam panoları gibi müzik yapıyorlardı.
Bütün bunlar da derdim değil aslında. Asıl derdim, katılımcılar. Bir gün önce Sulukule’de, Sulukulelilerin misafiri olarak Hıdrellez kutlayınca, insan Ahırkapı’da da aynı şeyi bekliyor ama durum öyle değil.
Ahırkapı’da dün akşam Ahırkapılılar, en azından benim görebildiğim kadarıyla bayram falan kutlayamadılar. Tam tersine, her zaman ne yapıyorlarsa, onu yaptılar, müzisyen olarak sokaklarda gelenleri eğlendirmeye çalıştılar, ki bunlar genel olarak erkeklerdi elbette, çocuklar sahnede, onlarca fotoğraf makineliye poz verdiler, kadınlar ise ekseriyetle, evlerinin camlarından ya da kapılarından karmaşayı ve kalabalığı izlemekle yetindiler. İstanbullular ise yıllardır olduğu gibi, göbek atmakla kalabalıkta sıkışmak arasında bir yerde kaldılar…
Sonuçta, herkesin ama daha çok Romanların bayramı olan Hıdrellez Ahırkapı’da Romanların sadece serviste dahil oldukları bir şenlikle kutlanmış oldu. Herhalde, Ahırkapılılar, bugün bir de kendileri için hıdrellez kutlayacaklardır.
Ahırkapı ile ilgili bir başka sıkıntı ise bence, durumun Sulukule ile giderek benzeşen yapısı. Sultanahmet’ten Ahırkapı’ya inen yolu bilenler bilir, son birkaç yıldır yolda ciddi olarak bir doğal "Soylulaştırma/Gentrification" süreci ilerliyor. Eski konaklar, satın alınıyor, restore ediliyor ve ciddi pahalı butik oteller olarak hizmete açılıyor. Bu sürecin Ahırkapı’nın Roman ahalisinin yaşadığı yerlere doğru ilerlemesi hem kaçınılmaz hem de çok az zamanı kaldı.
Bütün bunları düşünürken sabah sabah, Radikal Gazetesinin Yorum sayfasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Başgöz’ün yazısını gördüm, Başgöz kısaca şöyle diyordu:
"Van'da geçen yıl 100. Yıl Üniversitesi'nde Hıdırellez'i kutlamaya karar verdik. Her şey hazırlandı. Pilav kazanlarını kuracağımız yoksul mahalleleri belirledik. Büyük kazanları Asayiş Kolordusu'ndan alacaktık. Bir de ne duyalım? Ankara'dan emir gelmiş ki, Hıdırellez yalnız valilikçe kutlanacak, başka hiçbir kurum veya grup, üniversite dahil, bu bayramı kutlamayacak..."
Bu rüzgar bir yakın zamanda Istanbul’a da gelir, ben söyleyeyim, o zamana kadar, zaten ne Sulukule kalır, ne de kendi kendine kentsel dönüşüme geçmiş olan Ahırkapı… Biz de Gazcı Kardeşler Muammer Güler ve Celalettin Cerrah ile atlarız artık ateşin üzerinden usulca… (ÇM/GG)
* Ahırkapı fotoğrafları: Eda Dede