Fotoğraflar: Canan Acar ve bianet
Günümüzde, esas olarak insan faaliyetleri nedeniyle dünyanın ikliminin hızla değiştiğine dair güçlü kanıtlar var. Artan sıcaklıklar, deniz seviyesi yükselmeleri, değişen yağış düzenleri ve daha sık ve ciddi aşırı hava olaylarının, temiz hava ve su, yeterli yiyecek ve barınak dahil olmak üzere, insan sağlığının kilit belirleyicileri üzerinde büyük ölçüde olumsuz etkileri olması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler ve çeşitli bağımsız kurumların raporlarına göre endüstriyel devrim öncesine kıyasla 1 derecelik sıcaklık farkına ulaşmış durumdayız. Herhangi bir önlem alınmaması durumunda bu fark 10 sene içinde 1,5 dereceyi aşacak ve 2050'den önce 2 dereceye kadar çıkabilecek. Bu 2 derecelik fark özellikle kadın ve çocukların hayatını ciddi ölçüde etkileyecek. Örneğin, 2 derecelik sıcaklık farkına ulaşılması durumunda şehirlerde yaşayan 410 milyon kadın ve çocuğun temiz su yetersizliği nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşayacağı öngörülüyor.
COP25 (BM İklim Konferansı) boyunca çeşitli eylem ve etkinlikler yapıldı.
Erkekler kadınlardan daha çok enerji tüketiyor
İklimin insanlar üzerindeki etkileri ve bu etkilere uyum sağlama becerimiz cinsiyet de dahil olmak üzere pek çok sosyoekonomik faktörden etkileniyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) iklim değişikliği, cinsiyet ve sağlık arasındaki etkileşimleri belirten farklı raporlar sundu.
Devam eden iklim değişikliğinden kaynaklanan sağlık risklerinin çoğu cinsiyetlere göre farklılıklar gösteriyor. Küresel olarak kuraklık, sel ve fırtına gibi doğal afetler erkeklerden daha fazla kadınları ve çocukları öldürüyor. Ayrıca, kadınlar ve erkekler, iklim krizine neden olan davranışlar ve tutumları bakımından da büyük farklılık gösteriyor. Bu konudaki araştırmalar, birçok ülkede erkeklerin kadınlardan daha fazla enerji ve su tükettiğini gösteriyor.
COP25 (BM İklim Konferansı) boyunca çeşitli etkinlikler ve oturumlar yapıldı.
İklim değişikliğinin erkeklerden çok kadınları etkilemesinin nedeni, kadınların ev ve toplum düzeyinde erkeklere kıyasla aldıkları farklı görev ve sorumluluklardır. Kadınlar erkeklere kıyasla daha fakirler ve daha az ekonomik özgürlüğe sahipler, genellikle daha az eğitim fırsatına sahipler ve yaşamlarını (ve bedenlerini) etkileyen siyasi, ailesel, kişisel karar alma süreçlerine dahil edilmiyorlar. Bu gibi nedenlerle erkeklere kıyasla iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine daha fazla maruz kalıyorlar. Buna ek olarak, cinsiyete ilişkin çeşitli kültürel normlar nedeniyle kadınlar bazen afet durumlarında güvenli yerler bulma konusunda daha çok zorlanıyorlar ve hızlı karar alamıyorlar. Bu da kadınların inisiyatif alma ve karar verme özgürlüğünü kısıtladığı gibi aynı zamanda yıkıcı etkilere daha çok maruz kalmalarına neden oluyor.
2 derecelik bir sıcaklık artışı durumunda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 28'inin, yani 2 milyar insanın, ısı dalgalarına maruz kalacağı öngörülüyor. Dünyadaki bilimsel çalışmaların çoğunluğu, kadınların ve çocukların ısı dalgaları nedeniyle ölme riskinin erkeklere kıyasla daha fazla olduğunu gösteriyor.
Yükselen sıcaklık sıtma riskini artırıyor
İklim değişikliğine bağlı olarak yükselen sıcaklıklar birçok yerde sıtma riskini artırıyor ve 300 milyon akut hastalığa neden olmaktadır ve her yıl çoğunluğu kadın ve çocuk olan yaklaşık 1 milyon insan sıtmadan ölüyor. Buna ek olarak, hamile kadınlar sıtma taşıyan sivrisineklere karşı iki kat daha fazla risk altındadır.
İklim krizine bağlı felaketlerde kadınlar ve çocuklar özellikle sosyoekonomik durumlarının zayıf olduğu yerlerde çok ciddi şekilde etkileniyor. Örneğin yetersiz beslenme, temiz suya ulaşım eksikliği, ishal ve sıtma iklim krizi ile artan ve özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar ve çocukları etkileyen sorunlarından sadece bir kaçı.
Gelişmekte olan ülkelerde iklim krizi nedeniyle artan kuraklıklar nedeniyle içme, yemek pişirme ve hijyen için su mevcudiyeti azalıyor ve gıda güvensizliği nedeniyle sağlık tehlikeleri oluşuyor. Kadınlar ve çocuklar beslenme yetersizlikleri ve su bulmak için daha fazla yolculuk etmenin getirdiği yükler nedeniyle erkeklere kıyasla çok daha fazla sağlık sorunlarına maruz kalıyor.
Bir diğer sorun da gelişmekte olan ülkelerdeki yeterince havalandırılmamış evlerde odun, kömür, biyokütle vb. yakarak ısınma sebebiyle yüksek seviyelerde siyah karbon, karbon monoksit, karbon dioksit gibi zehirli ve tehlikeli gazların açığa çıkması ve bu da yılda yaklaşık 2 milyon ölüme neden oluyor. Bu rakamın çoğu gelişmekte olan ülkelerdeki kadın ve çocuklardır.
COP25 (BM İklim Konferansı) boyunca çeşitli eylem, etkinlik ve oturumlar yapıldı.
Kasırgadaki mağdurların %90'ı kadın ve çocuktu
Hindistan'da yapılan çalışmalar, kadınlar ve çocukların hava durumu uyarıları ve iklim krizine karşı mücadele biçimleri hakkındaki kritik bilgilere daha az erişim sahibi olduklarını gösteriyor. Bu nedenle kadınlar ve çocuklar iklim değişkenliğine karşı etkili bir şekilde cevap verememektedir. Aynı çalışma, uzun vadeli hava değişimleriyle karşı karşıya kaldıklarında erkeklerin göç etme konusunda kadın ve çocuklara kıyasla daha fazla başarılı olduğunu gösteriyor. Bu nokta özellikle 2 derecelik sıcaklık farkı geçildiğinde 49 milyon insanın yükselen deniz seviyesi nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalacağı düşünüldüğünde önemli. İklim felaketinde kadın ve çocukların ne kadar fazla etkilendiğine dair tarihten aşağıdaki örnekler verilebilir:
- 1991'de Bangladeş'te 140 bin kişiyi öldüren kasırga felaketinde mağdurların yüzde 90'ı kadın ve çocuktu.
- Mayıs 2008'de, Nargis Kasırgası Myanmar'ın Ayeyarwady bölgesinde 130 bin kişinin ölümüne neden oldu ve bunların yüzde 81'i kadın ve çocuktu.
Kuraklıklar
Küresel olarak, tatlı su kaynakları eşit dağılmıyor ve en şiddetli fiziksel su kıtlığı olan bölgeler, nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu alanlardır. Kuraklığın sağlık üzerindeki etkileri ve cinsiyet boyutları iklim değişikliği ile daha da kötüleşebilir. Yağış düzenlerinin kayması, artan buharlaşma ve buzulların erimesi, nüfus ve ekonomik büyümenin etkisiyle 1990'da yaklaşık 1,5 milyar insan su erişimi sorunu yaşarken, bu sayının 2050'de en az 6 milyara çıkması bekleniyor. Bunun sonucu olarak, içme suyu, temizlik ve gıdaya erişimin kısıtlı olması nedeniyle oluşacak hastalıklardan yine en çok kadın ve çocuklar etkilenecek.
İklim krizi nedeniyle yaşanan kuraklıklar halkların refahı ve sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Uzun süreli kuraklıklar yalnızca su kıtlığı ve gıda güvensizliğine değil, aynı zamanda artan yangın riski, yakıt problemleri, çatışmalar, göç, sağlık hizmetlerine sınırlı erişim ve artan yoksulluk gibi sorunlara neden oluyor. Bu konudaki bilimsel çalışmaların büyük çoğunluğu, bu sorunlardan en çok kadın ve çocukların etkilendiğini yazıyor.
Kadınların sağlık ve refahı suya bağlı
Su kıtlığı durumunda kadınların kirli olan akarsu ve göller dahil, güvensiz kaynaklardan evlerine su taşımaktan başka çareleri yok. Bu, gelişmekte olan ülkelerde 5 yaşın altındaki çocuklar arasında önde gelen bir ölüm nedeni olan ishal hastalığı dahil pek çok hastalığa yol açıyor. Üstelik, su az olduğunda, içme ve yemek pişirme gibi zorunluluklara kıyasla hijyenik ihtiyaçlar feda ediliyor. Hijyen eksikliği nedeniyle oluşabilecek hastalıklar da yine en çok kadın ve çocukları etkiliyor. Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki tüm şehirlerdeki kadın ve çocuk nüfusunun yaklaşık yarısı, hali hazırda su erişimi ve sanitasyon eksikliği ile ilişkili çeşitli hastalıkların kurbanı.
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, kadınların sağlık ve refahı suya bağlı. Bu bölgelerde kadınlar suyun bulunması, taşınması, saklanması, korunması ve dağıtılmasından sorumlular. Bu nedenle en yakın kaynak ve kuyulara yürümek için uzun yolculuklar yapar ve ağır su bidonları taşımak zorunda kalırlar. Bu durum sadece fiziksel zorlanmaya neden olmak ve kemiklere zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kız çocuklarının ve kadınların okul ya da çalışma hayatına girmesini engeller.
Beş kişilik bir ailenin, minimum ihtiyaçlarını karşılamak için her gün 100 kg ağırlığında yaklaşık 100 litre suya ihtiyacı vardır. Bunu karşılamak için kuraklık bölgesindeki kadın ve çocukların en yakındaki su kaynağına her gün günde iki veya üç kez yürümesi gerekebiliyor.
COP25 (BM İklim Konferansı) boyunca çeşitli eylemler yapıldı.
Örneğin, kırsal Hindistan ve Afrika'daki kurak mevsimlerde, bir kadının günlük enerji alımının en az yüzde 30'u temiz suyu evlere taşımak için harcanıyor. Uzun süre boyunca ağır yüklerin taşınması, bu kadınlarda omurga, boyun kasları ve alt sırtta kümülatif hasara yol açar, böylece vertebral kolonun erken yaşlanmasına neden olur. Bu rahatsızlıklar, yeterli miktarda suya erişememenin getirdiği hijyenik ve beslenme sorunlarına ek olarak kadınları ciddi şekilde etkiliyor. Bu bölgelerde kadınların kilometrelerce yürüyerek taşıdığı su miktarı çoğu zaman temel fizyolojik gereksinimleri için bile yeterli değil. Gana'da su ihtiyaçları ve kadınların sağlığı üzerine yapılan bir araştırmaya göre, geleneksel normları koruyan kadınlar, kocalarına öncelik verdikleri için, erkeğin su ihtiyacının kendisinden önce karşılandığından emin olduklarından su kıtlığı sırasında özellikle savunmasızdır ve pek çok maddi ve manevi rahatsızlığa göğüs germek zorunda kalır.
Beslenme
Kadınlar, özellikle de hamile veya emziren kadınlar ile çocuklar yetersiz beslenme kaynaklı hastalıklara karşı daha savunmasızlar. Örneğin, Afrika ve Güney Doğu Asya'da üreme çağındaki kadınların yüzde 45-60'ı düzgün beslenemediği için aşırı zayıftır. Buradaki kadınların yüzde 80'i demir eksikliğine sahiptir. Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre demir eksikliği kadınların doğum sırasında ölme riskini yüzde 20'ye kadar artırır.
Beslenme yetersizliği hastalığa neden oluyor
Afrika'da kadınlar erkeklerden daha fazla yük taşımasına rağmen daha az kalori alırlar çünkü kültürel normlar erkeklerin daha fazla yiyeceğe ihtiyacı olduğunu belirtir. Bu beslenme yetersizliği öncelikle kadınlar ve kız çocuklarında ciddi hastalıklara neden oluyor ve yaşam sürelerini kısaltıyor.
Hamile ve emziren kadınlar, hareketliliklerinin sınırlı olmasına ek olarak yiyecek ve suya olan ihtiyaçlarının artması nedeniyle ek zorluklarla karşı karşıya. Küresel olarak, herhangi bir zamanda, üreme yaşı popülasyonunun ortalama yüzde 18-20'si ya hamile ya da emzirmekte. Bunları düşününce iklim değişikliğinin özellikle kadınları nasıl etkileyebileceği açıkça görülüyor. Buna rağmen, Birleşmiş Milletler raporlarına göre dünyadaki çeşitli ulusal iklim stratejilerinin yalnızca yüzde 2'si kız çocuklarından bahsediyor. (CA/AÖ)