Bu yazıda cumhurbaşkanı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Timaş Yayınları’ndan çıkan "Yeni Yüzyılda Islam Dünyası, İslam Konferansı Teşkilatı 1969-2009" adlı eserinden bazı noktaları açıp değerlendireceğiz.
Arap Baharı, demokrasi, siyasal İslam ve İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) için öngördüğü vizyonla reformlar gibi güncel, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren birçok konuyu, İhsanoğlu’nun kendi kaleminden anlamaya çalışacağız.
İKT (İslam Konferansı Teşkilatı), 1969 yılında aralarında Türkiye'nin de olduğu yirmi beş ülkenin ortak kararıyla kurulan, şu anda 57 üyesi olan, Müslüman ülkelerin ortak konuları görüştükleri ve milletlerarası meselelerde alacakları tavır ve rolleri planladıkları bir forum.
"İslam dayanışması mottosu çatısında kurulan bu teşkilatın çalışmaları, her üye ülkenin farklı tarihi tecrübeleriyle şekillendi ve gelişti. İslam ülkelerinin kalkınma süreçleri boyunca yaşanan darbeler, siyasi karışıklıklar, despotizm rejimleri ve çeşitli iktidarlar sonucunda İhsanoğlu’na göre aralarında ortak olan din faktörü, yani İslam, hem iç hem de dış siyasette önemini ve hassasiyetini korudu, bugün de korumaya devam ediyor.
Teşkilattaki devletlerin İslam’a devlet kurumlarında, anayasada ayırdığı alanlar ve sosyokültürel kodlar ile farklılaştığını söyleyen İhsanoğlu, İKT’nin birbirine inanç bağlarıyla bağlı "ümmet" kavramını temsil eden bir çerçeve olarak yorumlandığını söylüyor.
İKT’nin amacını da tarihi ve sosyolojik bir hakikat olan İslam ümmetinin temsilciliğini sürdürmek; İKT’yi ortak bir forum ve ekonomik işbirliği için bir aracı kurum olarak korumak olarak açıklıyor.
İhsanoğlu 2009 yılında, 21.yüzyılda İslam dünyası için çizdiği vizyonu şöyle belirtmişti:
"İslam ülkelerinin birçoğunda yaşanan karışıklıklar ve askeri darbeler, çok katılımlı yönetimi ve iktidarın elden ele geçişini engelleyen, insan haklarına değer vermeyen mutlakıyet ve despotizm rejimleri olarak kalkınma sürecine sekte vurdu. İslam dünyası hürriyet, bağımsızlık, iyi yönetişim ve adalet prensiplerinden ve değerlerinden yararlanmaya, gelişmeden ve refahtan nasibini almaya çalışıyor."
İhsanoğlu, Arap dünyasını sarsan ayaklanmalardan önce de İslam dünyasının demokratikleşmesinin büyük ölçüde iyi yönetişim (good governance) prensiplerinin ve demokratik çoğulculuğununbenimsemesine bağlı olacağını belirtmişti (s.12).
İhsanoğlu 2013 baskısında ise şöyle devam ediyor:
"İslam dünyasının birçok bölgesi, tarihin bağlamı dışında yaşadı; ancak siyasi çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, güvenilirlik ve şeffaflık prensiplerinin yerleştirilmesiyle sağlanabilecek olan refahın gerisinde kaldı. Yaygın kullanıma giren Arap Baharı kimseyi yanıltmasın. Gerçeği yansıtmıyor. Arap Baharı getirdiği despotların sonbaharı oldu. Bu sonbahardan sonra uzun ve sert bir kış olacak; ardından değerleri ve sistemleriyle toplumların arzuladığı bahar gelecek."(s.12).
İhsanoğlu’nun şüphesiz en dikkat çekici tezlerinden biri ise çoğulcu demokrasinin İslam’daki yönetişim temelleri ile bir karşıtlık oluşturmadığı. Bu teze göre, Arap Baharı’ndan sonra tüm coğrafyaya hakim olan gençlik hareketi, entelektüel birikim, aktivizm ve demokratik seçimler ile bir kere daha savunulması zorunlu bir tez haline geliyor.
Çünkü bu seçimler sonunda seçilen Ganuşşi, Mursi gibi liderlerle beraber gündeme gelen "siyasi İslam", kamuoyunda ve seçmende oluşan destek ve değişen algılar "din-siyaset ilişkisinin" yeniden yorumlanması ve düzenlenmesi zorunluluğunu doğuruyor.
Peki bu yeniden yorumlama neleri içeriyor? İhsanoğlu’na göre; 1) Din-siyaset ilişkisinde belirli sınırlar tayin edilmesi gerekiyor. 2) Siyasi güçler din üzerinde baskı kurmamalı 3) Demokrasiye geçişin kritik süreçlerinde siyaset üzerinde de din adına bir baskı kurulmamalı.
İhsanoğlu, bu üç sürecin iç içe yürümesi denemelerinin başarısızlıklarla dolu olduğunu itiraf ederken, siyaset teorisyenlerinin ve uygulayıcılarını uyarıyor: "Bir yanda devamlı hareket halinde bulunan siyasi değişkenlerle diğer yanda değişmez olan din prensipleri arasında ustaca bir denge kurulması gerekiyor." (s.13).
İşte bu idealden yola çıkarak İKT çalışmalarında otuz yıldan fazla yer alan İhsanoğlu, 2005 yılı itibariyle istenen neticeleri veremeyen reform girişimlerini tahlil ediyor ve 1 Ocak 2005 tarihinde de Genel Sekreterlik görevine başlıyor.
2005 Mekke Konferansı’nda ise On Yıllık Eylem Planı’nı oylamaya sunuyor. Bu planda yer alan noktalardan en önemlileri ise şöyle: İslam dünyasının kalkınması, insan hakları prensiplerinin geliştirilmesi, yolsuzlukla mücadele, İslam’da itidal esasının tartışılması, aşırılıktan, şiddetten kaçınma prensibinin benimsenmesi, modernleşme ve küresel değerlere açılan eylem programlarını hayata geçirme. İslam dünyasında sosyoekonomik kalkınma modernleşmeyi, onunla birlikte de itidali, yani ılımı, ölçülülüğü getirmeli. Dinin sosyal hayatta yer alması ve siyasetle ilişkisinin birbirine karışmama esasına bağlanmasıyla kurulacak bir denge İslam dünyasında barış sağlayabilir (s. 24).
İhsanoğlu'na göre, kısa kürede İKT, çeşitli alanlarda dikkat çekici etkin roller üstlenerek uluslararası arenada kendine yer edinmeyi başarabildi ve Birleşmiş Milletler'in (BM) birçok konuda stratejik ortağı ve taraflarından biri haline gelmeyi başardı. Ayrıca İKT İslam dünyasının içinden, bu dünyayı itidale ve ilerlemeye çağıran bir ortak ses oldu. (s. 14).
BM ve uluslararası birçok kuruluşla işbirliği yapılan en önemli noktalardan birinin de İslamofobi ve ayrımcılık olduğunu yazıyor İhsanoğlu.
Kitaba göre, İslam karşıtlığı, İslam’ın esaslarını saptırarak Müslüman topluluklara yansıtılan çirkin ve düşmanca kampanya olarak tanımlanan bu olgu için İKT, İslam’ın insancıl ve barışçıl imajını yansıtmayı ve bu toplulukların hassasiyetini korumayı amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda kaydedilen önemli gelişme de Mart 2011’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin (UNHCR) tüm dinlerin mensuplarını hedef olabilecekleri nefret kampanyalarından koruma amaçlı 16/18 no.lu kararı alması oldu.
İhsanoğlu, "Kanaat hürriyetinin korunması gerektiğine inanıyoruz; şu şartla ki, sorumluluk bilinciyle kullanılsın ve inançları kötülemek için bahane edilmesin" diyor. Ayrıca, İKT önderliğinde insan haklarının korunması ve iyileştirilmesi amacıyla bir Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu (IPHRC) kuruldu. Bu komisyonun görevleri arasında, kadınların, gençliğin, ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel alanlarda haklarının iyileştirilmesi, korunması ve ilgili kanunları geliştirmede üye ülkelere yardımcı olmak bulunuyor. (s.15-16).
Reform sürecinde atılan adımlarla İKT’nin yenilikçi yapısını koruması gerektiğini söylüyor İhsanoğlu: "Yapılması gereken, insan hakları ve temel hürriyetlerin korunması, iyi yönetişimin ‘good governance’ hukukun üstünlüğü ve üye devletlerde demokrasinin ve güvenilirliğin tesisi vb. konulardaki hükümlerin yerine getirilmesi." (s. 30).
Demokrasinin ise insan hakları kaideleri içinde siyasi hürriyetlerin kapsanması ve şeffaflık ile ulaşılabileceğini söylüyor. İslam’ın siyasetteki yeri hakkında görüşü ise şöyle:
"Tüm kalbimizle inanıyoruz ki çoğulcu demokratik uygulamalarla İslam’in öngördüğü iyi yönetim arasında esasta hiçbir uyumsuzluk bulunmuyor. Siyasi İslam, yetkilerin ayrılığına, çoğulculuğa yer vermeli ve siyasi gücün elden ele geçişinde demokratik usullere elvermeli."
İhsanoğlu’nun dünyada hali hazırdaki siyasi İslam projelerine bakıldığında oldukça iyimser kalan bu betimlemesi, din ve siyaseti birbirinden ayıran çizginin "net ve açık olarak çizilmesi"ni kararlılıkla savunurken hem daha iyimser hem de belirsiz kalıyor.
Bu çizgi liberal demokrasi ışığında hangi koşullarda, kimin tarafından ve hangi toplumsal parametrelerle çizilecek? İhsanoğlu’nun İslam’ı dışlamayan, ‘inclusive’ demokrasi modeli her ne kadar vazgeçilmez unsurlara – şeffaflık, kuvvetler ayrılığı, insan hakları ve siyasi özgürlükler – dayanan barışçıl bir model olsa da, bahsettiği net ve açık olarak çizilmesi gereken din-siyaset çizgisi, bugün başarılı bir model yaratmaktan uzak.
Siyasal İslam’ı iktidara getiren Arap baharı sürecinde Ortadoğu’da Tunus dışında güçlü bir demokrasi modeli oturamadı. İran, Bahreyn ve Suudi Arabistan ise olası tüm ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırdı. Irak ve Suriye’de olanlar ise ortada.
İhsanoğlu’nun eseri (2013) yine de "global Islamism" (küresel siyasal Islam) literatüründe tarihsel bir eser olarak yer edinecek. Sadece teoride kalmayan, bugüne kadar başarıyla uygulanan Islam diplomasisini ve kurumsallaşmasını anlatan değerli bir eser olarak incelenmeyi hak ediyor. (DG/NV)
* İhsanoğlu, E (2013). Yeni Yüzyılda Islam Dünyası: Islam Konferansı Teşkilatı, 1969-2009. Istanbul: Timaş. 2. Baskı, 413 sayfa.
** Kitaptaki ana başlıklar şöyle: Tarihi Arka Plan, 1969- 2004 Döneminde İKT, Reformun Tarihçesi, Reform ve Yenileme, Şartın Değiştirilmesi, Barışı Sağlamada ve Anlaşmazlıkları Çözmede İKT'nin Rolü, Tüm Dünyadaki Müslüman Toplulukların ve Azınlıkların Problemleri, İslamofobi: Küresel Barışa Bir Tehdit, Küreselleşme Çağında İlerleme İçin Kurumlaşma , Ekonomik ve Ticari İşbirliği
- Dila Gürses, Zürih Üniversitesi, siyaset bilimi doktora öğrencisi (Ph.D.)