Üniversite öğrencisi Ahmet Yıldız'ın eşcinsel olduğu için öldürülmesiyle ilgili davanın üçüncü duruşması yarın (1 Nisan Perşembe) saat 13.30'da, Üsküdar Bağlarbaşı Adliyesi'nde görülecek.
Bir numaralı sanık olarak Ahmet'in babasının yargılandığı davaya sahip çıkmak, adliyenin önünde olmak Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın açıklamalarının ardından başlayan tartışmaları da düşünürsek daha da fazla anlam kazanıyor.
Ahmet'i sahipsiz bırakmamak, onun gerçek ailesinin bizler olduğunu göstermek, eşcinsellere ölümden, yalnızlıktan, sahipsizlikten başka bir şeyi reva görmeyenlere verilecek en insani yanıt, Ahmet öldürüldükten beri tedirginlik yaşayan arkadaşlarına da moral olacak.
Ailesini şikayet etti, cinayetin sanığı babası
Arkadaşımız Ahmet, 15 Temmuz 2008'de, Üsküdar'da bir kafenin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Cinayetin ardından Ahmet'in kendisini tehdit eden ailesi hakkında suç durusunda bulunduğu, ancak yetkililerin bu konuda herhangi bir şey yapmadığı ortaya çıktı. Ailesi haftalarca Ahmet'in naşını morgdan almadı. Ve sonunda arkadaşımız kimsesizler mezarına gömüldü.
Cinayeti kimin işlediğine dair çok sayıda iddia ortaya atılırken, dokuz ay sonra hazırlanan iddianamede bir numaralı sanık Ahmet'in babası Yahya Yıldız'dı. Cep telefonu kayıtlarına göre babası cinayetin ardından Kuzey Irak'a gitmişti. O günden beri kendisinden haber alınamıyor.
Davanın görülmesine başlanmasının ardından da bu konuda bir gelişme olmadı. Oğlunu eşcinsel olduğu için öldürdüğü iddia edilen baba hala ortada yok. Ancak bizlerin ikinci duruşmada gördüğü manzara da pek kimsenin Yahya Yıldız'ı bulmak için gayret göstermediği yönünde. Dava ciddiyetten uzak bir şekilde, bir an önce üstü örtülmek isteniyor gibi bir havada geçiyor.
23 Aralık 2009'da görülen ikinci duruşmadaki bir başka can sıkıcı durum ise LGBTT örgütlerinin ve hak savunucularının davaya olan ilgisizliğiydi. Lambdaistanbul'dan, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nden, Kaos GL'den, Uluslararası Af Örgütü'nden, İstanbul LGBTT Sivil Toplum Girişimi, EHP'li LGBTT'ler ve Kadın Kapısı'ndan "temsilciler" vardı ancak bu "kalabalık" Türkiye'deki en önemli davalardan biri için, kamuoyunun yakından takip ettiği bir dava için, LGBTT'lere yönelik şiddetin tartışılmasına vesile olması bakımından daha fazla ilgili hak ediyor kanımca.
"Demokratik" sessizlik neden
Ancak, şu geçtiğimiz bir aylık sürede yaşananlar, Kavaf'ın açıklamalarıyla başlayan, ardından MAZLUMDER'in de aralarında bulunduğu 21 sivil toplum örgütünün yaptıkları "destek" açıklaması, LGBTT bireylerin hasta olup olmadıklarına onlarla asla konuşmadan, iletişim kurmadan, neler yaşadıklarını anlama zahmetine girmeden karar veren ve medyanın da bu yapılan ayrımcılıklara kucaklarını açması sonucu, bir grup hak savunucusu LGBTT mütemadiyen kendilerinin hasta olmadıkları yönünde savunma yapmaya bırakıldılar.
Ve bu esnada Türkiye'deki hak savunucularından cılız birkaç sesten başka bir tepki göremedik. Lambdaistanbul'un yaptığı açıklamaya imza vermek, yapılan eylemlere temsilci düzeyinde katılmaktan öteye gitmeyen bu tepki bir kere daha LGBTT'lerin homofobik ve transfobik saldırılar konusunda nasıl yalnız bırakıldığını gösterdi.
Bu tepkisizlik Ahmet Yıldız davasında da benzer bir biçimde gelişti. Uluslararası hak örgütleri basın açıklamaları yaparken, kendi ülkelerinde eylemler düzenlerken Türkiye'deki suskunluk hali düşündürücüydü.
Ben kendi adıma bu "demokratik" sessizliğin sebebini merak ediyorum. Buna paralel olarak da bu sessizliğin hepimizi cinayette taraf haline getirdiğini, bu tepkisizliklikle Ahmet'i bir kere daha öldürerek yalnız bıraktığımızı düşünüyorum.
Ahmet'in öldürülmesiyle ilgili davanın üçüncü duruşması yarın görülecek. Sevgilisi ailenin Ahmet'e yönelik tehditlerini anlatacak, geçen duruşmada "ulaşılamayan" tanıklar dinlenecek.
Bizler, "herkes" için eşitlik, demokrasi isteyenler ve Ahmet'in gerçek ailesi olan arkadaşları ve LGBTT örgütleri olabildiğince kalabalık bir şekilde adliye binasının önünde olmalılar.
"Hepimiz..."
Bu ülkede "genel ahlakın", "Türk aile yapısının", "namusun", "erkekliğin" eşcinsellerin kanlarıyla yıkanmasına, temizlenmesi girişimlerine karşı durmak, LGBTT'lerin cenaze arabalarının ardından arkadaşlarını uğurlamalarına hayır demek için Ermeni gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından kurduğumuz o cümleyi bu kez de Ahmet için kurmalıyız.
LGBTT bireyler cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle öldürülmek istemiyorlar. Buna dur demek için, "Hepimiz Ahmet'iz" demek için "hepimiz" yarın saat 13.30'da Üsküdar Bağlarbaşı Adliyesi'nin önünde buluşalım.(BÇ)