60’lı yıllar. İstanbul’da gencecik insanlar, ellerinde 16 mm bir film makinası ile dünyanın halini resmetmeye çalışıyorlar. Gençlerden biri oyuncu Ertuğ Koruyan diğerleri oyuncu Kazım Hün ve Prof. Mutlu Parkan.
Şimdi üçü de yok bu güzel insanların.
Ertuğ bu üçlü içindeki en komik unsur. Yaşamın acı tatlı her yanına komik yanından bakmayı seviyor.
“Mutlu Parkan 66” filmini hazırlarken çok eğleniyorlar.
Kazım Hün filmin jönü. Çok yakışıklı ve parlak bir oyuncu. Ertuğ da çok iyi oyuncu ama Mutlu ve Kazım, Ertuğ’un filmin ummadık bir yerinde işin komiğine basacağı endişesi içindeler. Halbuki Ertuğ hepsinden çok daha büyük bir ciddiyet içinde.
Ülke sinemasında “Genç Sinema” diye adlandırılan hareketlenmenin içinde bir yaratım yaptıkları. “Kamerayı sokağa indirmek”, “hayatın öyküsünü anlatmak istiyorlar ve bunu yine sokaktaki insanlara sunmaya çalışıyorlar”.
Hazırladıkları film değişik festivallerde izleyici ile buluşuyor ve övgüler alıyor.
68 yılları bir düş gibi geçiyor bu üçlü için.
Mutlu Paris'te, Kasım İstanbul'da Ertuğ Ankara'da
12 Mart 1971 askeri darbesi her birini başka bir yana savuruyor.
Mutlu Parkan, Paris’e gidiyor. Kazım Hün İstanbul’da kalıyor. Ertuğ Koruyan ise Ankara’da tiyatro yapıyor.
Ertuğ Ankara’da Mert Egemen, Baykal Kent , Ümit Kızılateş, Haşmet Zeybek gibi her biri ülke sahnelerinin ayrı birer değeri olan oyuncularla bir araya geliyor.
“Caferin Türküsü”, “Bay İzzettin’in İzzeti Nefsi” o günlerin gözde oyunları.
1974 affı sonrası Ertuğ Koruyan ilk kez kurulan Gazete Tiyatrosu’nun sahnesinde boy gösteriyor. Günlük haberleri bambaşka bir bakışla yorumlayan Haşmet Zeybek’in “ Bu Kaçıncı Baskı” oyunu izleyiciden ve eleştirmenlerden olumlu tepkiler alıyor.
O günlerde Koruyan’ın sanat yaşamında dönüm noktalarından birini yazar, yönetmen Vasıf Öngören’le buluşması oluşturuyor.
Ülkede onlarca sanat insanını olduğu gibi duruşu, bakışı ve yaklaşımıyla Ertuğ Koruyan’ı da etkiliyor Vasıf Öngören.
Koruyan o günleri şöyle anlatıyor:
“Vasıf Öngören ile Gazete Tiyatrosu'nun kurulma aşamasında tanıştım. Nasıl bir tiyatro yaptığımızı anlattım. Anlatırken korkuyordum. Vasıf Öngören; “bırakın böyle şeyleri" diyecek, "yalnız epik tiyatro yapılmalı” diyecek, “yanlıştır bunlar” diyecek diye. Ama öyle olmadı. "Madem gazete tiyatrosu yapıyorsunuz, güzel fikir, ama tam yapın. Baş sayfası olmalı, köşe yazıları, magazin haberleri, pehlivan fıkraları, spor sayfası da olsun" dedi.
Bana çok güzel şeyler söyledi. Çok da derinlemesine konuşamadık o günlerde. Sonra Vasıf Öngören ile benim çalışmam 1976 da Brecht’in “3. Reich’in Korku ve Sefaleti” oyunundaki çeşitli epizotlardan derlediği Birlik Sahnesi’nin “Faşizmin Korku ve Sefaleti” oyununda oldu. Ben oyunu görmüştüm. Toplulukta arkadaşlarım da vardı. Bir ara beni çağırdılar “Sen bizim tiyatroya katılsana” dediler. Ben de Gazete Tiyatrosu’ndan sonra tiyatro yapmıyordum. Oraya gidince baktım ki orada başka şeyler var. Ama esas daha farklı şeyler olduğunu anlamam “Sezuan’ın İyi İnsanı” nı çalışmaya başlamakla oldu. O çalışma benim tiyatro hayatımdaki en önemli dönüm noktasıdır.”
Birlik Sahnesi’nde Bertolt Brecht’in “ Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununda Ertuğ Koruyan, Kazım Hün ve Mutlu Parkan üçlüsü yeniden bir araya geliyorlar.
Parkan oyunda tanrılardan birini, Hün pilotu, Koruyan ise berberi oynuyordu. Bu üçlüye değerli oyuncu Oktay Sözbir de ekleniyor.
Oyunun masa başı çalışmasında bu dörtlü adeta bir ilkokul öğrencisi heyecanıyla Vasıf Öngören’i dinliyor arada onun anlattıklarına katkılar yapıyorlar.
Koruyan'dan dinliyoruz
O günleri Koruyan bir sohbetinde şöyle anlatıyor:
“Provaya başlamadan önce - ki buda zaten bir prova - niye “Sezuan’ın İyi İnsanı”nı seçtiğimizi konuşurduk, bulmaya çalışırdık. Herkes fikrini söylerdi ve neden oynamamız gerektiği konusunda ortak bir kanıya varılırdı. Farklı düşüncelere karşı da empoze etme tavrı yoktu. İkna yönünde konuşmalar yapılırdı. Zaten düşünceleri birbirinden çok farklı insanlar değildik sonuçta, ikna olunuyordu. Sonra ilk okuma provası yapılıyordu. Okuma provasında düz, gazete okur gibi okumalar yapılıyordu. Sadece anlamaya çalışarak okumalar yapılıyordu. Rol dağılımı filan yok daha. Sonra epizot, epizot okumaya başlıyorduk. Bir epizot bittikten sonra Vasıf, bize ödev veriyordu. Eve gidip okuduğumuz bölümün kendi başınıza meselini çıkartın diyordu. Burada ne anlatılıyor? Bu mesellerde önemli olan, öznel fikirlerimizden, birikimimizden çok, objektif davranarak oyunun ne dediğini anlamaya çalışmaktı. Metinde ne varsa onu anlatmaktı. Burdaki amaç Brecht’in anlattığını bulmaktı.”
Koruyan “Sezuan’ın İyi İnsanı”ında oyunculuk yaşamının önemli gösterilerinden birini gerçekleştirdi. Oyunda belirleyici bir rol olan mahallenin zengini berberi çok eğlendirici bir üslupla sergiledi.
Sahne çalışmalarındaki tutumunu Koruyan bir söyleşisinde şöyle anlatıyor:
“Ben provalarda dinlenme anlarında sahnede doğaçlamalar filan yapardım, arkadaşlarla eğlenirdik. Arada bir de Zeki Müren taklidi filan yapardım herkes çok gülerdi bu taklide. Provalarda ise yönetmen benim yaptığım bazı arayışları beğenmeyince değiştirmemi isterdi, bense o yaptığımı için için çok beğeniyorsam biraz değiştirip aynı şeyi yeniden yapardım. ‘Bak, bir de şunu yapayım, beğenmezsen alma derdim’. Bütün ekip bunlara kahkahalarla gülerdi”.
Ertuğ yer aldığı topluluklarda herkesi birbiriyle arkadaş kılmak için çaba harcayan ana unsurlardan biriydi.
80’li yıllarda Devekuşu Kabare sahnesinde görüyoruz Ertuğ Koruyan’ı. Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la komedinin seçkin örneklerini veriyorlar.
Koruyan sahnenin yanı sıra sinema ve dizilerde de birbirinden güzel figürleri oynadı.
“Perili Ev”, “Yarı Şaka Yarı Ciddi”, “Mesela Dedik”, “İnce İnce Yasemince”, “Perihan Abla” adlı televizyon dizilerinin yanı sıra “Vay Başımıza Gelenler”, “Köşe Kapmaca”, “Gülermisin Ağlarmısın”, ve “Köyden İndim Şehire” adlı sinema filmlerinde yer alan Ertuğ Koruyan izleyicinin belleğinde özel tiplemelerle ayrı bir yer elde etti.
Ertuğ’un yaygınca bilinmeyen yanlarından biri de şairliğiydi. Yaşamının son yıllarında sosyal medya hesaplarında şiirlerini paylaştıkça dostları onun bu gizli yeteneğiyle de tanıştılar.
75 yıllık ömründe Ertuğ Koruyan değişik roller oynadı, şiirler yazdı, resimler yaptı ama hiç kalp kırmadı, herkesin yüzünü güldürmeye çalıştı. Bilgilerini, deneyimlerini herkesle paylaştı. Koruyan ülke sanatında tüm yaratımlarıyla sevgiyle anılacak.
ATLILARLA ATSIZLAR
bir öykü anlatacağım
eski çağlarda
dağları dağ
denizleri deniz
göğü gök
bir ülkede
atlı akıncılar varmış
çok kahramanmışlar
sürermişler atlarını
ülkeleri öyle genişmiş ki
aylar sonra varırmışlar
öteki ucuna
düşmanlarıyla döğüşür
yenermişler
yenince de sevinirmişler
sevinince de eğlenirmişler
eğlenince de uyurmuşlar
ülkede kahraman olmayanlar da
varmış
bunlar köylülermiş
döğüşmesini bilmezlermiş
yalnız
kurtlar yırtıcı kuşlarla
akreplerle yılanlarla
döğüşürlermiş
koyunlarıyla keçileriyle
hiç döğüşmezlermiş
çünkü koyunları keçileri
yokmuş
bir gün gene
çok kahraman akıncılar
akına çıkmışlar
akındayken
"allah allah" diye
bağırmışlar
karşıki dağdan da
bir çoban
bunların bağırdığını duymuş
çok şaşırmış
başını iki yanına sallamış
o da "allah allah" demiş
işte
dağları dağ
denizleri deniz
göğü gök bir ülke
böyle bir ülkeymiş
ertuğ koruyan
20 eylül 1964
(ME/EMK)