* Fotoğraf: bilgesuerenus.com
Ülkede 70’li yıllar. Cumhuriyet kurulalı 50 yıl olmuş.
Bir kesim ülkeden umudu kesmiş Almanya, Libya, Avusturalya ve Arap çöllerinde ekmek parası aramaya gidiyor. Elinde birkaç kuruşu olanlar şirketlerin çıkardığı senetleri satın alıp o şirketlere “ortak” olduklarını düşünüyor. İşçiler uzun yıllardır alamadıkları haklarını grevle direnişle almaya çalışıyorlar. Gençler eğitim ve demokrasi konusundaki taleplerini dört bir yanda haykırıyor.
Ve silahlar susmaksızın konuşuyor. Her gün ölen ölene.
Gencecik bir yazar Bilgesu Erenus o günlerde “El Kapısı” oyununu yazarak Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) sahnesinde ekmeğini kendi toprağı dışında arayanların trajik yaşamlarını önümüze seriyor. Bu konu daha sonraki yıllarda da karşımıza yine aynı sahnede “Misafir” oyunuyla bir kez daha bu kez “Yaren Oyunu” formatında çıkacak.
İstanbul’da Dostlar Tiyatrosu’nda Genco Erkal “Ortak” oyununda seyyar satıcı rolüyle sahnede yer alıyor. Elinde holding senetleriyle kendini dev holdinge ortak gören bir esnafın umutlarını ve yanılgısını sergiliyor. Bir Erenus metni daha bizi bambaşka toplumsal bir trajediye götürüyor.
80’li yıllara doğru sermaye ve emek çelişkisi giderek şiddetleniyor. Ülkenin para babaları önce 1977’de Taksim’de 1 Mayıs mitingini, ardından dört bir yanda grev alanlarını kana buluyor. Giderek kitlesel katliamlar ülkeyi sarıyor ve sarsıyor.
Erenus’un o günlerde kaleme aldığı metninin ortasında gencecik bir kız var. Adı: Payidar. Çalıştığı işyerinde grev patlak vermiş. O ise çalışıp, çabalayıp sevdiği ile “mutlu yuva” kurma düşlerinde. Grev alanı ile düşleri arasında git-geller yaşıyor Payidar. Grevdeki arkadaşları ona sesleniyor; “Nereye Payidar nereye” Timur Selçuk’un unutulmaz şarkılarıyla sergileniyor oyun.
Ülke çalkalanıyor. Ancak üretken bir yazar var. O gözlemlerini, ülkedeki aldatmacaları, kandırmacaları, yalanları bir deftere kurşun kalemiyle yazıp duruyor. Defterdeki satırlar birer oyun metnine dönüşmek üzere sabırsızlanıyor.
Aydın bir karı-kocanın yaşamsal çıkmazlarını konu alan “İkili Oyun”, 80’li yıllarda palazlanan sınıfa ait bir kadının gözünden dünyayı anlatan “Kelaynaklar” ve İran’da Şah rejiminin yıkılışını bir kukla gösterisi ile sergileyen “Kaside” ile Erenus varıyor 1980’e.
Ülkede askeri darbe oluyor. 12 Eylül rejimi on binlerce insanı zindanlara dolduruyor. Onlarca genç işkence edilerek, 49 kişi de idam edilerek öldürülüyor. Kürt illerinde Diyarbakır zindanı dramı yaşanıyor.
Bilgesu Erenus, yazar Aziz Nesin öncülüğünde başlatılan “Aydınlar Dilekçesi”ne imzasını koyarak safını demokrasiden yana belirliyor. Bunun bedeli yargılanmak oluyor. O da çıkıp mahkemede eylemini sonuna dek savunuyor. Süreçte yargılanmalar ardarda sıralanıyor. Mapus bile yatıyor Erenus düşünceleri ve eylemliliği yüzünden.
Kendisine yönelen her baskıyı büyük bir cesaretle göğüslüyor Erenus. “Kelaynaklar” oyununa soruşturma açıldığında oyuncu Esin Afşar ile birlikte sıkıyönetim komutanlarına karşı oyununu savunuyor ve asla geri adım atmıyor.
12 Eylül’ün karanlık günlerinde Erenus baskılara karşı dik durmuş aydınların, sanatçıların yaşam öykülerini araştırıyor.
O günlerde karşısına yazar Lillian Hellman'ın anıları çıkıyor. Onun ve ABD’de McCarthy döneminde Anti-Amerikanizm ile suçlanan aydınların bireysel özgürlük mücadelesi uğruna yaşadıkları acılarla karşılaşıyor. Bu okumalar ona “Güneyli Bayan” oyununu yazdırıyor. Oyunun finalindeki ıslıklar izleyicin kulağında bir isyan çığlığı gibi patlıyor.
80’lerin ortasına doğru Erenus, ulusal kurtuluş savaşının tartışmalı isimlerinden birini, Halide Edip Adıvar’ı ele alıyor. Onun yaşam serüvenindeki haklı-haksız her yanı irdeleyen “Halide” oyununu yazıyor. Oyunda “Halide” rolünü Gülriz Sururi canlandırıyor. Ancak her ikisi de bu projeden çok mutlu olmuyorlar.
90’lı yıllarda Erenus’un oyun serüveninde daha çok biyografik çalışmalar var. Şair Nazım Hikmet’i konu alan “Dokumacılar”, yazar Virginia Woolf’u anlatan “Kırmızı Kara Ağaç” oyunları onu sonuç olarak mutlu eden çalışmalar oluyor.
Bilgesu Erenus yazdığı büyük oyunların yanı sıra bir dolu da kısa oyunlar kaleme alıyor.
Şair Ümit İlter’in dizelerinden yola çıkan “Tarih Böyledir”, Bursa’da genç yazar adaylarıyla yaptığı atölyede ürettiği “Ekran Koruyucu”, ölüm orucu eyleminde yaşamını yitiren iki genç kızı anlattığı “Onuncu Köyün Fidanları”, ülkede dönen karanlık dolaplara dikkati çeken “Çakıltaşı” ve çocuklar için kaleme aldığı “Kuğuş Diğilli”, “Anya Manya Kumpanya”, “Birbirine Eş Beş Kardeş” onun oyun dağarcığının çok özel parçalarını oluşturuyor.
Erenus’un oyunları içinde çok özel yerleri olan bazı yapıtları var. Bunlardan biri 80’li yılların sonlarına doğru ODTÜ Oyuncuları’nın sergilediği “555K”. Yönetmen Yücel Çelikler, Bayar- Menderes diktatörlüğünden 70’lere bir ailenin çeşitli tarihsel dönemlerde yaşadığı acıları konu alan oyunu çok değişik bir reji ile sahneliyor. İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi “Amatör Tiyatro Günleri”nde “555K” oyunu perde açarken salonda bir bölüm seyirci koltuklarda geri kalanı yerlerde oyunu izliyordu. Erenus ise oyunun her sahnesinde gözyaşlarını tutamıyordu.
“Hepimiz Tecritteyiz” projesi ise tiyatro tarihinde ayrı bir yere konacak denemelerden biri oldu.
Nisan 2006’da “Avukatlar Günü”nde Avukat Behiç Aşçı, müvekkillerine F tipi cezaevlerinde tecrit uygulandığı gerekçesiyle ölüm orucuna başladı. Ülkenin önde gelen onurlu aydın ve sanatçıları da bu eyleme destek verdi. Erenus da destek veren sanatçılar içinde yer almaktaydı.
Destek komitesinde yer alanlar Erenus’tan tecride karşı bir oyun kaleme almasını istediler. Onun ise kafasında bambaşka bir plan vardı.
Genç oyuncuları evine davet ederek bir toplantı düzenledi. Onlara “Hepimiz Tecritteyiz” projesi ile ilgili düşlerini anlattı.
Oyun bir basın toplantısıyla başlıyordu. Sahnede ise plastik sandalyelerden oluşan bir F tipi cezaevi vardı. Her sandalye bir hücreydi.
Erenus, toplantıya katılanlara bir çağrı yaparak hep birlikte bir F tipi cezaevi deneyimi yaşamayı önerdi.
Katılımcılar sandalyelere geçerken üzerlerine birer gömlek giydiriliyordu. Artık bir kimlikleri yoktu. Herkesin adı F tipi cezaevlerinde olduğu gibi gömlekteki numaradan ibaretti.
Oyunda siyah elbiseli bir başgardiyan ve onun emrindeki kara elbiseli gardiyanlar, F tipi cezaevinde olup biten her şeyi katılımcılara yaşatmaya çalışıyorlardı.
İzleyiciler ise olup biteni büyük bir ekrandan izliyordu.
Önceleri bir oyun gibi başlayan etkinlik giderek katılımcıların üzerinde yükselen baskı ve eziyetle bir kabusa dönüşüyordu. Bir süre sonra katılımcı ayrılmak istese bile bu kaotik ortamdan çıkamıyordu. Kimi gösterimlerde ciddi kavgalara dönüşen anlar yaşanıyordu.
O günlerde hayatta olan Mihri Belli, Beklan Algan gibi aydınlar bu deneysel oyunu dehşet içinde kalarak izlediler.
Basın bu deneyi yazıp çizdikçe F tipi cezaevlerinin bir “otel rahatlığı”nda olmadığı ve nasıl bir cehennem olduğu kamuoyu önünde teşhir oluyordu.
“Acılar Şenliği”, “Kunduz Kürk”, “İnsan Aklını Koruma Enstitüsü, “Aydınlık Zindan”, “Havuç ve Sopa”, Erenus’un ikibinli yıllarda kaleme aldığı olgunluk dönemi oyunları oldular.
Tek kişilik oyun yazmaktan çok tat almayan Erenus yazar Tevfik Fikret’i konu alan bir oyun kaleme aldı. Müşfik Kenter’in oynamasını düşlediği bu proje ne yazık ki sahne ile buluşamadı.
Erenus’un 1990’da yazdığı, emperyalizmin dünyada kimi ülkeleri nasıl çöplüğü haline getirdiği “Arka Bahçe” ise önce İzmir’de 2013’de ise İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda başarıyla sahnelendi. Bu oyun Erenus’un yüreğinde başka bir yer edindi.
Son yıllarda kaleme aldığı oyunları ise biri 2013 Gezi olaylarını konu alan “Bukalemun” diğeri ise mülkiyet adalet ilişkilerini tartışan “Themis ile Lombroso”.
Önümüzdeki sezon perde açması beklenen son çalışması ise yazar Fatma Nudiye Yalçı’nın bir zamanlar kaleme aldığı ve kaybolduğu sanılan “Yaftalı Tabut” oyunu. Erenus rastlantıyla bulduğu bu kenara atılmış oyunu bir kadın yazara sahip çıkmak adına yeniden düzenledi ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’na sahnelenmesi için verdi. Oyun önümüzdeki dönem “Kadın Yazarlar” projesi kapsamında sahnede izleyicisine kavuşacak.
Bilgesu Erenus’un oyun dağarcığı ülkemizde bir başka tarihi anlatıyor. Her gün gerek iktidar gerekse medya tarafından çarpıtılan gerçekler ve uydurulan yalanlara karşı her oyun metni işin iç yüzüne bir ışık yakıyor.
Bir ülke Bilgesu Erenus gibi yazarlara sahipse şanslıdır. Çünkü onlar soluk aldıkça yalanın aldatmanın, kandırmanın beli bir yerinden mutlaka kırılıyor. (ME/AS)