Ortaokul birinci sınıftayken en yakın arkadaşımla matematik ve fen dersimiz ilk dönem zayıf gelmişti. Devreler, sinüsler, kosinüsler beynimizi yakmıştı. Olaya el koyan arkadaşımın annesi, bizi “hızlandırılmış kursa” aldı.
Ailem arkadaşlarıma yatıya gitmeme izin vermezdi. Ama Pervin teyzenin girişimiyle artık Cuma gününden Pazar gecesine kadar arkadaşımın evinde kalıyordum. Arkadaşımın annesinin bize matematik-fen öğretme “kampı” bizim için çilekli kremşanti, ataride tank oynama, dedikodu ve Ruhsar ile Atilla Taş'ın oynadığı Zilyoner dizilerini izleme fırsatıydı.
Bu nedenle İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gazetecilerin yargılandığı “darbe girişimi” davasında kendimi çok ama çok acayip hissettim.
Hemen önümde oturan 13 yaşındayken bağıra bağıra şarkılarını söylediğimiz, haftasonu dizisini izlediğimiz Atilla Taş; yanımdaki ise Atilla Taş'ın eşi Meltem Güler. Çok da romantikler bu arada.
Atilla Taş son savunmasında “Çocukken şarkılarımı dinleyen çocuklar kelepçeledi, üstüme kapı kilitledi. Bir asteğmen bana 'senin kucağında fotoğrafım var' dedi” dedi.
Ben de o çocuklardandım.
Yanlış anlaşılmasın üstüne kapı kilitleyenlerden değil, şarkısını dinleyenlerden.
Acayip, çünkü iki kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle sanık sandalyesinde oturan bu kişinin, benim çilek-kremşanti yiyip televizyonda izlediğim şarkıcı olması –gerçekten- inanılması zor.
İnanması sadece benim için değil, onun için de zor ki “FETÖ medya yapılanması” iddiasıyla yargılandığı “diğer” davada “40 yıl apolitik yaşarken başıma taş düştü de hayatım renklensin diye gideyim bir örgüte üye olayım mı dedim? Ham Çökelek’ten yargılansam bana daha mantıklı gelir” demişti.
Bakın bu insan “Gel çökelek tek tek sekerek lo boğazına dursun ham çökelek. Geli geli ver tam sekerek lo boğazına dursun ham çökelek” diye şarkı söyleyen biri.
Ve “darbe girişimi”nden yargılanıyor. Bu durum karşısında Zaytung kepenk kapatır, o derece!
Hani “içinde yaşamasak cidden eğlenceli bir ülke” derler ya, aynen öyle.
Durum acayip ama şaşırtıcı değil.
Bakın ben çocukken Yavuz Bingöl’ü de çok severdim. Evde bir sürü “kasedi” vardı ve –evet halk müziği dinleyen garip bir çocuk olarak– severek dinlerdim de.
Bu da bir şey mi, Zerda dizisi vardı, Bingöl’ün “jön” olduğu.
Peki neden “ama”?
Çünkü bugün Atilla Taş sanık sandalyesinde oturuyor, Yavuz Bingöl ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “sarayındaki” iftar yemeğinde.
Faşizm budur işte. (EA/HK)