Türkiye’nin en sistematik sorunları arasında sayılan erkek şiddeti ve beraberinde cezasızlık meselesi, maalesef ki adalet sisteminde tartışmalara neden olmaya devam ediyor.
Bu tartışmaların başında ise, kadın cinayetlerinde uygulanan “haksız tahrik indirimi” yer alıyor.
Cemal Metin Avcı’nın 2020 yılında Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i öldürmesi, ve yakın zamanda verilen Yargıtay kararı ile faile “haksız tahrik” indirimi uygulanması, erkek şiddetine dair yargı mekanizmasını bir kez daha gündeme taşıdı.
KADIN CİNAYETİ-ERKEK ADALETİ
Pınar Gültekin davası | "Haksız tahrik" indiriminin yalancı tanık ifadesine dayandığı ortaya çıktı
Yargıtay, sanığa, yalnızca kendi ifadelerini baz alarak haksız tahrik indirimi uygulayarak cezasını hafifletti. Bunun yanı sıra, Pınar Gültekin’in varile konulup yakılmasını “tahrik” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalışmak, bizlere çok daha derin bir soruyu sorduruyor: Haksız tahrik indirimi, gerçekten adaleti mi sağlıyor yoksa bir “erkeklik indirimi”ne mi dönüşüyor?
İşte bu sorunun yanıtını, Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan’ın çalışmalarında bulmak mümkün.
Atılgan, “Haksız Tahrik İndirimi Bir Erkeklik Hakkı” başlıklı kitabında, bu indirimin kadın cinayetlerinden etnik, dini ve kültürel önyargılara kadar geniş bir yelpazede nasıl bir erkeklik savunusuna dönüştüğünü derinlemesine inceliyor.
Eril hukuk kültürünün kökleri
Atılgan’a göre, haksız tahrik indirimi uygulaması, yalnızca kadın cinayetleriyle sınırlı bir sorun değil. Erkek şiddetinin meşrulaştırılması, toplumsal önyargılarla iç içe geçmiş bir şekilde hukuka taşınıyor.
Örneğin, bir erkeğin, bir kadına uyguladığı şiddetin, kadın tarafından herhangi bir şekilde “tahrik edilmesi” durumunda, bu şiddet hafifletilebiliyor.
Kadın, "itaatsiz" olarak kabul edilip, şiddeti hak etmiş gibi gösteriliyor. Pınar Gültekin davasında da olduğu gibi, failin, kadının “şaibeli” bir hayat sürdüğüne dair hiçbir somut delil olmaksızın oluşturduğu erkeklik savunması, cezayı hafifletiyor.
Atılgan, bu durumu “erkeklik indirimi” olarak tanımlıyor çünkü bu indirimi uygulayan hukuk, aslında erkeklerin toplumsal kodlarını ve değerlerini esas alıyor. Haksız tahrik indirimi, sadece kadınlara değil, toplumsal önyargılara dayalı olarak diğer “farklı” gruplara da uygulanabiliyor. Örneğin, bir etnik ya da dini gruba ait bireylerin toplumsal hassasiyetleri tahrik edici bir biçimde davranması, şiddet uygulamanın mazur görülmesine neden olabiliyor.
Kadınlara uygulanan adaletsizlik
Atılgan, kadınların daha az şiddetle tepki verdiklerini, öfkeyle harekete geçmediklerini belirtirken, aynı zamanda erkeklerin öfkeyle hareket ettiklerinde cinayet işleme eylemine dönüşebilecek bir potansiyele sahip olduklarını da vurguluyor.
Yani, toplumda öfkeyi kontrol edebilen bir erkeklik anlayışı, şiddetin meşrulaştırılmasına yol açabiliyor. Peki, bu durumda hukuk neyi savunuyor? Toplumun erkek egemen kodlarına göre şekillenen bir sistem, her geçen gün daha fazla kadının hayatını hiçe sayarak, “erkekliği” savunuyor.
Atılgan’ın da işaret ettiği gibi, Özgecan Aslan ve Pınar Gültekin davalarındaki kararlar, haksız tahrik indiriminin nasıl bir iki yüzlülüğe dönüşebileceğini gösteriyor. Özgecan’ın katiline hiçbir indirim uygulanmazken, Pınar’ın katiline indirimin yapılması, mahkemelerin erkekliği ne kadar savunduğunun bir göstergesi. Bu davalarda, kadının “makbul” ya da “makbul olmayan” olarak damgalanması, aslında adaletin içindeki cinsiyetçi bir anlayışın yansıması.
Bu noktada, hukukun “cinsiyet nötr” gibi görünmesine rağmen, gerçekte erkek egemen bir yapıyı savunduğunu söylemek mümkün. Atılgan, haksız tahrik indiriminin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren bir mekanizma olduğunun altını çiziyor.
Kadınların hayatını hiçe sayan, şiddeti bir “erkeklik” hakkı olarak gören bu sistem, adaletin arkasında toplumsal normların, cinsiyetçi bir yaklaşımın yattığını ortaya koyuyor.
Sonuç olarak ne yapılmalı?
Feminist hareketin ve feminist avukatların çabaları, bu adaletsizliği değiştirmek için önemli bir adım. Atılgan’ın da belirttiği gibi, haksız tahrik indirimi, sadece kadın cinayetlerinde değil, tüm şiddet olaylarında eşit bir şekilde uygulanmalıdır. Toplumun hassasiyetleri, hukukun en temel değerlerine zarar vermemelidir. Hukuk, toplumsal önyargılara göre değil, eşitlik ve adalet ilkelerine göre karar vermelidir.
Ancak, hukukun değişmesi yetmez. Toplumda cinsiyetçi anlayışların, önyargıların ve “erkeklik kodlarının” sorgulanması gerekiyor. Çünkü, sadece hukuki düzenlemeler değil, toplumsal yapılar da bu sorunun temel kaynağı.
Adaletin gerçekleşmesi için, her şeyden önce erkek egemen hukuk anlayışının terk edilirken, şiddetin mazur görülemez olduğu bir anlayışın benimsenmesi gerekiyor.
Haksız tahrik indirimi, gerçek bir adaletin önünde engel olmaya devam ettikçe, kadınların hayatları bu sistemin değersizliğine terk edilecek, erkeklik hakkı adı altında şiddet, daha fazla meşrulaştırılacak.
ADALET Mİ, AYRICALIK MI?
Eylem Ümit Atılgan: Haksız tahrik, erkeğe özgü biçilmiş bir kaftan
Erkek şiddetinde yargının cezasızlık örnekleri: “Pişmanım, tahrik oldum hâkim Bey”
Duygusal anlamda tahrik olmuş!
Yargının haksız tahrik indirimine dair "adaletsiz" bulunan bazı kararları şöyle:
Ayşe Tuba Arslan Cinayeti: Ayşe Tuba Arslan, eski eşi Yalçın Özalpay tarafından öldürülmüştü. Sanık, Arslan'ın evliliği boyunca sadakatsiz olduğunu ve onu küçümsediğini iddia etmişti. Mahkeme, bu durumu "haksız tahrik" olarak değerlendirmiş ve cinayet için uygulanan cezanın indirilmesine karar vermiştir.
Gizem Canbulut Cinayeti: Gizem Canbulut, eski erkek arkadaşı Eren Yıldız tarafından öldürülmüştü. Sanık, Gizem'in kendisini aldattığını iddia etmiş ve ilişkisini sona erdirdiğini söylemişti. Mahkeme, Yıldız'ın duygusal anlamda tahrik olmuş olduğuna karar vererek, indirim uygulamıştır.
Sibel Köksal Cinayeti: Sibel Köksal, eşi İbrahim Köksal tarafından öldürülmüştü. Sanık, Sibel'in ailesiyle olan ilişkilerinin kötüleşmesi ve bu durumun kendisini tahrik ettiğini savunmuştu. Mahkeme, bu durumun "haksız tahrik" olduğuna karar vererek, ceza indirimi uygulanmasına yol açmıştır.
Figen Çoban Cinayeti: Mehmet Çoban, eşi Figen Çoban'ı öldürmüştü. Sanık, öldürdüğü kadının kendisine hakaret ettiğini ve ailesine zarar verdiğini iddia etmişti. Mahkeme, tahrik edici bir durumun söz konusu olduğu gerekçesiyle "haksız tahrik" indirimi uygulamıştır.
Aydın Şahin Cinayeti: Aydın Şahin, eşi tarafından sürekli aldatıldığını ve aşağılandığını öne sürerek cinayet işlemişti. Mahkeme, şiddetli tahrik olduğu gerekçesiyle indirim uygulamıştır.
Haksız Tahrik İndirimi hakkında
Türk Ceza Kanunu'na göre, bir kişi bir başkasını duygusal ya da psikolojik olarak zor bir duruma sokacak şekilde tahrik edildiyse ve bu tahrik sonucunda kişi cinayet gibi ağır bir suç işlerse, mahkeme sanığa verilen cezada indirim yapabilir. Yani, sanığın davranışları sonucu duyduğu öfke, kızgınlık veya başka bir duygusal durum, ona uygulanan cezanın hafifletilmesine yol açabilir. Bu durum, suçun daha az cezalandırılmasını sağlayan bir indirim sebeptir.
Haksız tahrik indirimi, bir kişinin içinde bulunduğu ruh hali ve duygusal tahrik durumunun suç işleme kararı üzerinde etkili olduğu durumlarda uygulanır. Ancak, burada önemli olan, tahrikin şiddetinin ve yapılış biçiminin hukuka uygun bir şekilde değerlendirilmesidir.
Örnek Durumlar:
- Bir kişinin eşi tarafından sürekli aldatılması ve bunun sonucunda öfke ile cinayet işlemesi.
- Bir kişinin ailesine hakaret edilmesi ve buna dayanamayarak cinayet işlemesi.
Mahkeme, bu tür durumlarda, duygusal ya da psikolojik baskı altında hareket eden kişiye cezada indirim uygulayabilir.
(EMK)