CNN ve BBC'nın dışındaki kaynaklar olan El-Cezire, Abu Dabi ve El Arabiye TV'leri de Türk TV'lerine girmeye başladı.
Irak'ın direnişi ve Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) içine düştüğü güç durum artık egemen medyada da nispeten iyi bir şekilde yansıtılıyor. ABD'nin 'Şok ve Dehşet' operasyonu Irak'ı hedeflemişken, şimdi şok ve dehşet içinde olanlar Amerikalılar...
Barış haberleri ilk sayfalara
Irak'a yönelik saldırı öncesinde, Amerikan senaryoları, askeri ve teknolojik gövde gösterisi döneminde Pentagon'un Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu gibi çalışan yerli ve yabancı medyanın ayağı biraz olsun yere basmaya başladı.
'48 saatte Bağdat düşecek', 'Şii ayaklanması sayesinde Irak'ın güneyi hemen Amerikan denetimine girecek', 'Saddam kaçacak', 'Iraklı generaller darbe yapacak' şeklinde haber ve yorumları, yani kendi ürettikleri Medyatik Gerçeği yaygınlaştırmaya ve kabul ettirmeye çalışanlar, şimdi Hakiki Gerçeği, yani Irak halkının, ulusunun, devletinin direnişi karşısında eski senaryoları tekrarlayamıyor.
Eskiden 15. sayfadan tek sütuna giren barış gösterileri şimdilerde birinci sayfalara çıktı. Bir silah fuarı reklam bültenine dönüşmüş birinci sayfa ve ekranlarda, şimdi çakaralmazla düşürülen Apachi helikopterinin görüntüleri var. Ya da Iraklılar tarafından vurulmuş zırhlı Amerikan araçları, cipler...
Neden? Nasıl oldu?
Yanıtı basit: Irak'ın direnişi medyatik gerçeği kırdı. Propagandacıların öne sürdüğü üzere Umm Kasr, Basra, Necef birer birer düşseydi biz hala CNN'in 'Irak'a Özgürlük' yalanlarını dinliyor olacaktık.
Saddam Hüseyin'in Şii ya da aşiret temelindeki muhalifleri, Amerikalı ve İngiliz askerleri 'Kurtarıcı' olarak karşılasalardı, biz hala Amerikan emekli askerlerinin haritalı-sopalı operasyon hikayelerini izliyor olacaktık.
Burada, Edward Said'e bir kez daha saygılarımızı gönderelim. Batı'nın kendi kurup ürettiği Doğu tasavvuruna dayanarak yapılan savaş senaryoları da çöktü.
Doğu ve Arap ruhu
O kadar çöktü ki, saldırıyı sürdürebilmek için, kara saldırısına 4-5 gün ara vermek zorunda kaldıklarını bile itiraf ettiler. Harvard, Princeton, Yale'de anadili gibi Arapça öğrenip, Irak'ın ıcığını cıcığını ezbere bilen Pentagon ve Psikolojik Savaş uzmanlarının bilemeyeceği, anlayamacağı çok önemli bir nokta var: Doğu ya da Arap ruhu.
Vicdanı da diyebiliriz. Kitaplarda yazılamayan, arşivlerde bulunmayan bir şeydir. Bilgiyle doğrudan ilgili değildir. Hissiyatla bağlantılıdır. Pentagon'a girmez. Pentagonluların da giremeyeceği, nüfuz edemeyeceği, manipüle edemeyeceği soyut bir şeydir Arap vicdanı.
Yalnız üstün teknolojiye, füzeye, rokete, bilgisayara karşı olağanüstü dayanıklıdır. Yırtılamaz, kırılamaz, tahrif edilemez...Her şeyden önce Araptır Arap! Amerikalı değil yani, İngilizce de bilmez, İngilizce de düşünmez.
Medyaya füzeler
Medyatik gerçek, hakiki gerçeğin, iktidar tarafından eğilmiş bükülmüş, iktidarın çıkarlarına uygun hale getirilmiş versiyonudur. Bir süre bazı kesimleri aldatabilir ama ilelebet herkesi kandıramaz.
Irak'ın direnişini, CNN ve BBC'nin engellerine rağmen, dünyaya ulaştıran El-Cezire, Abu Dabi ve El Arabiye televizyonlarına da bu arada bin şükran. Ve işte zaten bu nedenle El Cezire'nin aracı füze saldırısına uğradı, Irak televizyonu bombalandı ve Enformasyon Bakanlığı roketlere hedef oldu.
Amerikan akıllı füzeleri, sivillere zarar vermeyeceğini söyleyen komutanların aklına rağmen mi Pazar yerlerine iki ağır saldırıda bulundu?
Medyadan medyaya eleştiri
Amerikan propaganda mekanizmasının darbe almasının başka olumlu sonuçları da var: Dünya medyasında ve günlük konuşmalarda 'propaganda', 'desinformation', 'misinformastion' ve 'manipülasyon' sözcük ve kavramları daha sık kullanılır oldu, bu konular daha çok ve daha geniş bir kesimde tartışılır oldu. Sadece bizim Bianet sitesinde konuya ilişkin çok sayıda yazı yayınlandı.
Yazı sayısı tayin edici olmasa da önemli. Ayrıca bu konuda daha önce tahlil yapmış, uyarıda bulunmuş uzman, akademisyen ya da meslektaşların öngörüleri doğrulandı.
Radyo, TV ve yazılı basın da mecburen bu konuya ilgi gösterdi. Meclis Başkanı Bülent Arınç hem siyasi hem duygusal pek esaslı bir çıkış yaptı. 'Pentagon sözcüsü gibi çalışanları' kınadı.
İletişimciler TV yaktı
Oktay Ekşi, Cüneyt Ülsever, Güngör Uras gibi köşe yazarları bile bu konuya eğilmek zorunda kaldı. En güzeli de Ankara'da İletişim Fakültesi öğrencilerinin TV'leri yakarak, çok hoş bir sembolik protestoda bulunmaları. Ayrıca bu gösteride 'Apoletli Medya İstemiyoruz!' diye bir pankart taşınması da, Temmuz 1996'da yayınlanmış bir kitabın başlığına kıyak bir selam...
Her şeye rağmen, gazete koleksiyonları ve TV'lerin VTR arşivleri durdukları yerde duruyor. Bu son nispi ve sınırlı değişim, Türk egemen medyasının Apoletli sıfatını ortadan kaldırmıyor. Tezkerecilerin, Ya Savaş ya Gitçi'lerin, Good by Mardinci'lerin ve herhalde en vahimi Tam Gaz Bağdatçı'ların suçunu hafifletmiyor da ertelemiyor da.
Egemen medya bu gelişmeden, bu nispi, küçük ama önemli yenilgiden ders çıkartabilir mi? Hiç sanmıyorum. Amerikan medyası 11 Eylül olaylarının izlenip aktarılmasından henüz doğru dürüst bir ders çıkartmadığı gibi, iki yıl öncesine oranla çok daha propagandist bir yaklaşımla başladı Irak saldırısını aktarmaya.
Televizyona "savaşa hayır" kokartı
Türk medyasında, 'Bizim olmayan bu savaşın haberlerini aktarırken en az iki kez düşünelim' sloganıyla başlatılan girişim umut verici de olsa, kalıcı ve köklü olması zayıf bir ihtimal.
Anchorman ve anchorwoman'ların, TV muhabirlerinin ekrana yakalarında 'Irak'ta Savaşa Hayır!' rozetiyle çıkmaları ne kadar olumlu ve uygar bir davranış olur değil mi?
Global olsun Türk olsun medyanın savaş propagandacılığı daha genel bir deyimle propagandacılığı artık onun neredeyse hikmet-i sebebi haline gelmiş durumda.
Sitelere ilgi artıyor
Medyadaki bu mülkiyet yapısı, bu tekelci konumlanma, iktidar ile süren bu organik çıkar ilişkileri, piyasa ekonomisine hoparlörlük yapan yayın anlayış ve uygulamaları, rekabet, tiraj ve reyting kaygısı, sansasyonculuk, kamu çıkarına ve sessizlerle mülksüzlerin sorunlarına ilgisizlik hatta düşmanlık sürdükçe egemen medya ne özeleştiri yapabilir ne de ders çıkartabilir.
Ama bölgesel ve global çapta örneğin bir El-Cezire'nin prestij kazanması, ABD ve İngiltere'de artan sansür nedeniyle yurttaşların İnternet'deki bağımsız ve alternatif haber sitelerine eskisinden daha fazla rağbet etmesi önlenemez bir aşamaya geldi.
CNN, BBC ve her türlü egemen, yaygın ve Apoletli Medya önümüzdeki dönemde güç günler yaşayacak. İnanırlık ve güvenirlik konusunda sadece şu son 15 günde nispeten başarılı sınav veren medya organları ise daha güçlenecek, daha yaygınlaşacak.
Medya gidişatı değiştiremez
Bu kısa süreli deneyimden çıkarılması gereken ders, medyanın aslında bizatihi önemli ve kuvvetli bir araç olmadığıdır. Medya, savaşın gidişatını değiştiremez. Medya, ancak savaşın gidişatı hakkında kitleye doğru ya da tahrifatlı bilgi, analiz ve perspektif üstelik de anlayış ve yaklaşım aşılayabilir.
Ne var ki, medya gerçeği değiştirmez. Bu nedenle, medya ancak ve ancak hakiki gerçeğe yaklaştıkça, onu aktardıkça okur, izler, dinler nezdinde bir inanırlık, güvenirlik kazanabilir.
Yalan söyleyip hele de kasıtlı olarak, yani belirli bir çıkar uğruna yalan söylerse, bilahare de bu yalanı ortaya çıkarsa, medya zayıf düşer. Böyle bir durumda, eski hatalarını, derin nedenlerini irdeleyip değerlendirirse, önümüzdeki dönemde benzeri hatalara düşme riski azalır.
Özkök go home
Ama yok hiç bir şey olmamış gibi, çark edip hatalı eski yayın çizgisinin sebep ve sonuçlarına değinmeden, yeni dönemde eski bildiğini okumaya devam ederse iyice gözden düşer.
Son günlerin gülümseten bir gelişmesi de, İzmir Barosu'nun başlatıp diğer sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin sürdürüp desteklediği, Savaş Yanlısı Medyaya karşı mücadele ve protesto eylemleri...
Çok sayıda Hürriyet okurunun, Ertuğrul Özkök'ün köşe yazıları sayesinde Hürriyet'i terk ettiğini duyuyoruz. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi hocaları ve öğrencileriyle geçenlerde yaptığımız bir söyleşide bir arkadaş ne dedi biliyor musunuz? Özkök Go Home! (RD/NM)