Eylül 2013 tarihinde Pegasus yayınlarından çıkan “Gönülsüz Köktendinci” kitabını yeni okudum. Düzenli bir roman okuyucusu olmadığım için geç kalmış sayılmam. Kitabın yazarı Pakistanlı Mohsın Hamıd. Amerika’da Princeton Üniversitesi’nde okumuş, orada iş bulmuş, 11 Eylül’den sonra ise ülkeyi terk ederek Londra’ya yerleşmiş.
“Gönülsüz Köktendinci” romanının başkişisi Cengiz, Pakistan’ın Lahor şehrinden. Gittikçe eski zenginliğini yitirse de, kısmen varlıklı bir aileye mensup. Dedesi İngiltere’de eğitim görmüş, evlerinde hizmetçileri, bahçıvanları, şoförleri var. Pakistan’da liseden sonra Amerika’ya gidiyor ve Princeton Üniversitesi’nde burslu okuyor. Başarılı bir öğrenci.
Görüldüğü üzere, yazarın yaşamının roman kişisi Cengiz ile epeyi benzerlikleri var.
Cengiz, ilk iş görüşmesinde müşterileri için şirket değerlendirme, risk analizi yapma konusunda uzman Underwood Samson adlı önemli bir şirkete giriyor. Maddi kazancı yüksek ve New York’ta iyi bir yaşam sürmeye başlıyor.
Erica adında bir kızla yaşadığı dramatik ilişki ve Erica’nın genç yaşta ölen eski aşkı Chris’in etkisinden kurtulamayarak bunalım geçirmesi ve sonu intiharla biten bir hayatı oluyor.
Cengiz 22 yaşında, dinamik, sezgileri güçlü bir genç. Ülkesiyle ve ailesiyle bağlarını sıkı tutan Cengiz, çalıştığı şirkette ilk işini de başarıyla bitiriyor. İkinci işi, Şili’de bir yayınevi şirketini değerlendirmek. Yayınevi, Pablo Neruda’nın yaşadığı Valparaiso kentinde bulunuyor. Cengiz’in Neruda’nın evini ziyareti, ezilenlerin dünyasına yakınlığının işareti.
Yayınevinin eskiden beri müdürü olan yaşlı Juan Bautista, Cengiz’i yemeğe götürüyor ve ona Osmanlı yeniçeriliğinden söz ediyor. Çocukken Osmanlılar tarafından kaçırılan Hıristiyan çocukların yetiştirilerek ordunun en keskin savaşçıları haline getirildiklerinden, imparatorluğa çok sadık olduklarından ve Osmanlı’nın saflarında kendi uygarlıklarını ortadan kaldırmak için savaştıklarından söz ediyor.
Bautista’nın sözleri Cengiz’i kendi deyimiyle bir iç gözlem krizine sokuyor. O geceyi nasıl bir insana dönüşmüş olduğunu düşünerek geçiren Cengiz şu sonuca varıyor: “Ben bir modern çağ yeniçerisiydim, …Amerikan imparatorluğuna hizmet ediyordum.” (Syf. 165-166)
Cengiz’i sarsan ilk olay ise 11 Eylül ikiz kulelere yapılan saldırı. Bu saldırı sonrasında Amerikan toplumunda artan şüphecilik, ayırımcı yaklaşımlar ve üstenci tavırlar, Cengiz’i incitiyor ve kendini aşağılanmış hissettiriyor. Zaten 11 Eylül saldırı haberini müstehzi bir gülümseme ile karşılaması, ABD asıllı arkadaşlarının dikkatinden kaçmamış.
Şirkette çalışırken bile ülkeye giriş-çıkışlarında, şirketin diğer çalışanlarından farklı aramalara ve sorgulara tabi tutulması, 11 Eylül’ün şaşkınlığını ve öfkesini yaşayan ABD toplumunda ‘yabancılara’ karşı oluşan tutum değişiklikleri gibi nedenler, Cengiz’i öfkelendiriyor ve ABD’ye karşı mesafe almaya başlıyor.
Cengiz bu iki olayın neticesinde, Pakistan’a dönüyor. Lahor’da bir üniversitede öğretim üyesi oluyor ve derslerinde ABD karşıtlığını işliyor, protesto gösterilerinde bulunuyor vs.
Kitap, birinci tekil şahıs tarafından yani Cengiz’in anlatımından oluşuyor. Cengiz, Lahor’da bir lokantada aynı masada oturduğu, birlikte yemek yediği ABD’li bir kişiye hayatını anlatıyor. Biz bütün ne varsa, hepsini Cengiz’den öğreniyoruz.
Gece yarısına doğru lokantadan birlikte çıkıyorlar. Cengiz, yolun tekinsiz olmasından dolayı ABD’li kişiye oteline kadar eşlik ediyor. Otelin önünde vedalaşırlarken ABD’li ajanın ceketinin içinden parlayan bir metali çıkardığını görüyor. Herhalde kartvizit kutusudur diye düşünüyor ve romanın son cümlesi de bu oluyor.
Romanın son bölümlerinden anlaşıldığı üzere ABD’li bu kişinin özel eğitilmiş, silah taşıyan, bir iş üzerinde olduğu için biraz tedirgin biri olduğu intibaını ediniyoruz. ABD’li ajanın gönülsüz köktendinci(miz) Cengiz’i vurmakla görevli birisi olduğunu, otelin önünde cebinden çıkardığı kartvizit kutusu sanılan metalin pekâlâ silah olabileceğini ve Cengiz’i vurduğunu tahmin edebiliriz.
Nerede bu gönülsüz köktendinci?
İlkin romanın “Gönülsüz Köktendinci” adıyla, romanın kurgusu arasında bir ilişki kuramadım. Okuyucu haklı olarak köktendinci Cengiz’den köktendinci düşünceler veya eylemler bekliyor. Cengiz’in ne dinciliğini ne de Amerikan karşıtlığı üzerine radikal eylemlerini görüyoruz. Yok böyle bir şey. Lahor’da üniversitede ders veriyor ve Amerika karşıtı yürüyüşlerde bulunuyor. Bir keresinde polis tarafından biraz tartaklanıyor, hepsi bu. Köktendincilik bunun neresinde? Her anti-Amerikancı olan sosyalist olur diye bir şart olmadığı gibi, her anti Amerikancı olanın köktendinci olması diye bir şart da olamaz.
Romanın dili güzel; yoğun, anlaşılır ve vurucu anlatıma sahip; kişilerin iç dünyası ile dış dünyası arasındaki ilişkiler üzerine etkileyici belirlenimleri var. Ancak romanın kurgusu çok zayıf! Dolayısıyla bu zayıflık, güçlü dile sahip anlatımı güçsüzleştiriyor. Roman, güzergâhında ilerleyemiyor, çünkü kurgudan dolayı ilerlemeye dermanı yok.
Neden mi?
Cengiz Amerika’da Underwood Samson şirketindeki çalışmasıyla yeniçeriler arasında kurduğu bağ saçma! Pakistan’da büyük bir kitaplığa sahip bir evde büyümüş, Amerika’da üniversite okumuş zeki birisinin yeniçerilik ile Amerikan şirketinde çalışması arasında bir benzerlik kurması, Cengiz’in kapasitesinde olan birine yakışmıyor. Böyle bir Cengiz bana Abdullah Öcalan’ın İtalya’da olduğu dönemde, İtalyan malları üzerinde tepinerek İtalya’yı protesto eden esnafları hatırlattı!
Cengiz, bir Amerikan şirketinde çalışmayı Amerikan imparatorluğuna hizmet olarak görebilir. Her ne kadar bir Amerikan şirketinde çalışmak, Amerikan imparatorluğuna hizmet anlamına gelmese de, bu gerçeklik, böyle düşünmeye engel değil. Cengiz böyle düşünüyor, olabilir. Ancak romanda Cengiz’in bu düşüncesinin devamlarını, bir nebze de olsa gereklerini göremiyoruz! Öyle ya, bir birey olarak geçimini sağlamak için bir Amerikan şirketinde çalışmayı Amerikan imparatorluğuna hizmet diye gören Cengiz’in, Amerika’ya göbekten bağlı Pakistan devletine de bazı eleştirileri olması gerekirdi değil mi? Ama yok! Amerika’yı bırakıp Pakistan’a dönen Cengiz’in, bıraktığı ve karşı olduğu yeri (ABD) eleştirirken, döndüğü ve savunduğu yerdeki (Pakistan) siyasal hayata dair herhangi bir eleştirisini hatta tespitlerini bile görmüyoruz. Körü körüne Batı karşısında bir Doğu olumlaması mı? Elbette Batı’ya, modernizme, ABD imparatorluğuna, sömürgeciliğine, onun pragmatizmine, çıkarları için yaptığı savaş kışkırtıcılıklarına, jandarmalığına, ötekileştirmesine vb. karşı olunmalıdır, eleştirilmelidir. Ancak bu durum bize Doğu’nun ‘iyi’ olduğu sonucunu vermez! Doğu’nun makûs talihinin müsebbibi Batı’dır görüşü, İslam dünyasının büyük bir kesimince, entelektüel zahmete girmeksizin, zihin tembelliğine uygun rahatlatıcı bir gerekçedir. İşte Cengiz’de bir köktendincilik arıyorsak, o da bu ifrat olabilir! Ancak Cengiz’in böyle bir görüşe sahip olduğu da açık değil.
Şirketle ait olduğu devleti özdeşleştirmek, bizi bir sonuca götürmez. Ayrıca şirketlerin birçoğu, farklı uluslara ait sermaye gruplarından oluşmakta. Böyle bir gerekçe, hiç kimseyi köktendinci yapmaz! İkincisi Cengiz köktendinci ise, kitaptaki Amerikan muhalifliğinin zerresinde din referanslı bir görüşe rastlamıyoruz. En azından bırakalım dünyayı, Pakistan’daki siyasal İslamcı hareketlere ilişkin olarak Cengiz’in fiili ilişkisi olmasa da, söyleyeceği bir iki sözü olması gerekir, değil mi? Köktendinciler Batı’ya karşıdırlar ama onların köktendinciliği bu karşıtlıktan değil, bu karşıtlığın İslam’ın ortodoksi ve çoğu çevrelerce de sapkın sayılan dini, siyasi ve kültürel yorumlarla teçhiz edilmesinden kaynaklanır. Köktendinciler kendilerince bir toplumsal hayat vaaz ederler. Cengiz’in köktendinciliğini gösteren hiçbir düşünceye ve eyleme rastlamıyoruz. Bu anlamda kitabın adı nasıl köktendinci olarak konulabilir? Kitabın adı, metin üzerinde bazı biçim değişiklikleri yapılsa, pekâlâ “Köktenci Sosyalist” olarak da konulabilirdi! O zaman da biz, sosyalist Cengiz’in neresinin sosyalist olduğunu konuşacaktık!
Bırakalım gerçeğin bu denli peşindeki koşuyu, roman sanatını örselemeye hakkımız yok desem de, bu kez okur olarak ben ‘örseleniyorum’!
Cengiz’in köktendinciliğine, kitabın adından başka hiçbir yerde rastlanmıyor. Kitabın sayfalarını devirdikçe Cengiz’in anti-Amerikancılığındaki dini gerekçeleri/öğeleri görmeyi bekliyorsunuz, ama nafile! Yazar, Cengiz’in sakal bırakmasını köktendinciliğinin bir işareti olarak kullanıyorsa ki, öyle anıştırmalar var, bu basitlik nedeniyle okuyucuya saygısızlık ediyor demektir.
11 Eylül, Amerikan toplumunun bir travmasıdır. Bunun üzerine ABD’nin ayrımcı, güvenlikçi ve korunmacı tavırlarının ve elbette bunun siyasi bir hükümranlıkla ifadesinin daha bir açığa çıkışı, saldırganlaşması ABD’ye karşı tepkilere neden oldu, oluyor. Ancak her tepkinin geldiği yer, köktendincilik değil!
Cengiz’in bir hayattan/dünyadan (ABD) diğer bir hayata/dünyaya (Pakistan) geçmesinde aidiyet duygusunun önemli bir payı var. Ancak bu gerekçe de onu köktendinci yapmıyor.
Kurgunun en zayıf ve bana göre biraz da komik yanı şurası: Cengiz Lahor’da bir lokantada ABD’li olan gizemli kişiye hayatını anlatıyor. Kitap işte bu anlatıdan oluşmakta. Ve ABD’li bir ajan olan bu gizemli kişinin Lahor’a Cengiz’i öldürmek için gelmesi. Kitapta bu pek açık ifade edilmiyor. Anıştırmalı anlatılmış olsa da, böyle bir yorum yapmak, abes değil. Yanılıyor olabilirim ama ABD, diğer ülkelerdeki muhaliflerine ajanları yoluyla suikast tertip etmez! Aracılar kullanabilir. Ancak Cengiz, kitaptaki aktivitesine göre, suikasta ‘değecek’ birisi değil! Üniversitede anti-Amerikancılığı işlemek, Amerikan karşıtı protestolarda yer almak, siyasi bir cinayetin ölçüsü/gerekçesi olamaz. Cengiz gibi böyle yüz binler var!
Tamam, roman sonuçta bir kurgudur. Ancak böyledir diye, salt bir keyfiyet de değildir: Dildir, üsluptur, konudur… Hele hele günceliğini tarihselliğinden alan ve bu nedenle yakıcılığı devam eden Doğu-Batı gibi siyasal konuları ister bir fon, ister kurgunun kendisi olarak kullanmak, yazara bazı nesnel sorumluluklar yükler. Yazar, elbette edebiyatını bu sorumluluğa feda etmemeli ama içerikte de bir düzey tutturmaya çalışmalı.
Doğu-Batı gerilimi üzerine kurgulanan romanda, istemeyerek de olsa köktendinci olan roman kahramanı Cengiz’in bırakalım köktendinci bir eylemini, hiç değilse köktendinci düşüncelerine dair birkaç tespiti bilmek, okuyucunun hakkıdır.
Kitabı beğenmedim. Ancak ele aldığı konu güncel ve yakıcı. Radikal dinci hareketlerde Batı’da eğitim görmüş militanlar da var. Hele son birkaç yılda ortaya çıkan ve siyasal İslamcı enternasyonalist bir nitelik taşıyan IŞİD hareketinde, Avrupa ülkelerinden gelen çok sayıda Müslüman kökenli militan bulunmakta. Bu konuda ciddi araştırmalara ihtiyaç var. Edebiyat da bu alanının uzağında olmasa gerek.
Benim anlamadığım taraf şurası; kitabın kapak tanıtım notlarına göre bu kitap bazı çevrelerden, özellikle dünya basını çevresinden epeyi övgü almış.
Belki de bu kitabı ben anlamadım!(HŞ/ÇT)