Kürt hareketinin temel ve çözüm üretilmediği için de kronik hal almış muhalefetini saymazsak, Gezi Direnişi, AKP iktidarı için çok sarsıcı bir muhalif hareket oldu. AKP iktidarı bunun bilincinde ve bütün araç gereçleriyle Gezi Direnişini itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Direnişin polis gücüyle bastırılması, bu muhalif hareketin niteliğini bozamıyor ve bundan kaynaklı kalıcılığını silemiyor. İşte tam bu noktada iktidar, bu muhalif kalkışmayı itibarsızlaştırarak kendine alan açmaya çalışıyor. Gezi Direnişi, AKP iktidarı için “Kral çıplak”ı gösterdi!
Çıplak kral şimdi kendine “çıplak” diye haykıran bu çocuğu etkisizleştirmek için topumun genel olarak dini ve geleneksel kültürel değerlerini kullanıyor. Çocuğa, piç diyor. Camiye pisledi diyor! Çocuğun arkasında bir suflörün olduğundan söz ediyor. Hatta çocuğun dış mihraklar tarafından kullanıldığını söylüyor. Ancak kral ne yaparsa yapsın, elbise illüzyonu darbe aldı bir kere.
AKP iktidarı derin bir yara aldı!
Yarası derindir, çünkü kendisiyle demokrasi arasındaki uzaklık, ilk defa bu denli açığa çıktı!
AKP’nin bohçasında az çok nelerin olduğu bilinse de, Gezi ile birlikte bohça ortaya saçıldı. Ve görüldü ki, AKP’nin bohçasında demokrasi bezlerinin dışında hemen her taraktan bez var.
Demokrasi ile iktidar arasındaki epeyi uzak ve hatta engebeli mesafeyi ortaya çıkaran Gezi Direnişinin talepleri üzerinden yapılacak bir siyasetin AKP’yi demokratikleşmeye zorlayacağını gören Başbakan Erdoğan, derhal ve tüm hızıyla, hareketi itibarsızlaştırma saldırısına geçti. Öyle ki Yiğit Bulut gibi komplo teorileriyle sarmalanmış birini bile baş danışman atadı. Bu atama, Başbakan Erdoğan’ın geldiği noktaya dair önemli bir veri sunmakta.
İtibarsızlaştırma iki eksen üzerinden yürütüldü. 1) Dış mihraklar, 2) Darbeciler.
İktidar bütün araç gereçleriyle bu itibarsızlaştırma kampanyasını tüm hızıyla sürdürmekte. Değişim programları çerçevesinde Türkiye’ye gelmiş öğrencilerden ajan yaratacak kadar seviyesizleşen medya, elbette ölenleri görmezden gelecek. Haklı olarak sormak gerekiyor yandaş medyaya, ne farkınız var sizin şikâyetçi olduğunuz 28 Şubatçı medyadan?
Taksim Platformundan ve hatta seyyar bayrak satıcısından örgüt çıkarmaya çalışan polisin yapısı, dünü, yani vesayet rejimi dönemini bilenler için hiç de şaşırtıcı değil.
Yetişti imdada direk
Mısır milli takımının oynadığı bir maçı anlatan Mısırlı spor spikeri; karşı takımın oyuncusunun attığı müthiş bir şutun Mısır kalesi direğine çarpmasıyla “Yetişti imdada direk” diye bağırır.
Mısır’da ordunun Mursi’ye karşı yaptığı darbe, AKP’nin imdadına yetişti. Gezi Direnişi’nin AKP hükümetini devirmeye yönelik darbe planının bir parçası olduğu söylemi üzerinden yapılan itibarsızlaştırma hareketi, Mısır’daki darbeyle birlikte daha inandırıcı kılınmaya çalışılıyor. Mısır’daki darbe, AKP’nin kale direği oldu!
Bu denli muktedir olan ve muhalefeti acımasızca bastıran AKP’ye sormak gerekiyor: ordu sizin denetiminizde değil mi? Gezi Direnişi’nde ordu müdahalesi istenmesinden tek kelime söz edilmedi. Ve ordunun herhangi bir kademesinde Gezi Direnişi’ne ilişkin en ufak bir açıklama olmadı. Darbeyi çağrıştıran hiçbir hareket yokken, Gezi’yi darbecilikle suçlamak, iftiradır. Eğer böyle bir şey varsa, bunun aranacağı yerler bellidir! Buyurun çıkarın ortaya! Hani camide de içki içmişlerdi ya! Peki, Direniş sürecinde ölenlerin katilleri nerede? İktidarın vicdanı olmaz ama iktidarı oluşturan insanlar olarak sizlerin vicdanı var mı? Örneğin Kültür eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın vicdanının sesinin onda biri kadar sizlerde adalet ve vicdan duygusu olsa, bu ülkede demokrasi tesis edilir.
İktidar, kendine muhalefetin önünü darbeci olduğu iddiasıyla kesmeye çalışıyor. İktidar, Gezi muhalefetini darbecilikle yaftalayarak, toplumdaki darbe karşıtlığı eğilimini sömürüyor. Darbecilik kötüdür; Gezi Direnişinin arkasında da darbe planları vardır, o halde Gezi Direnişi de kötüdür. İşte formel mantık üzerine bina edilen bu siyaset, taraftarın bol alkışını alır.
Cami tartışmalarında, örneğin Çamlıca’ya cami yapılmasına muhalif bir görüşe karşı hemen, “Siz camiye karşı mısınız?” demogojisi yapılır. Bu sinsi ve şirret lafazanlığın bir benzerini de şimdilerde, eğer AKP iktidarına muhalifseniz, “Siz darbeci misiniz?” lafında görüyoruz. Toplumun önemli bir kesiminde bu taktik tutmuştur.
Başbakan Erdoğan bu ülkede öyle bir siyasal ve moral yarılma yarattı ki, “Ya benimsin, ya da kara toprağın” diyen arabesk dizesi gibi, ya iktidarımdan yanasın ya da darbecisin diyor!
Sandık meselesi
Gezi ile başlamış olan sandık tartışması, Mursi’nin devrilmesiyle daha bir alevlendi. İtibarsızlaştırma kampanyasının çarpık kalemleri, demokrasiyi sandığa indirgemenin ilkelliğiyle demokrasi vaaz etmeye soyundular. Demokrasinin A harfini, alfabenin diğer tüm harflerine teşmil edilebileceğini ya da demokrasinin yalnızca A harfinden ibaret olduğunu sanacak kadar bir ferasete sahipler. Kimi kalemşorların feraseti böyle olmakla birlikte diğerleri bu taktiği bilerek uyguluyorlar. Tartışmayı boğmak ve sandık üzerinden, sanki Gezi sandığa karşıymış gibi Gezi’yi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Olaylar sonrasında başlayan demokrasi, sandık, çoğunluk gibi kavramlar üzerinden yapılan tartışmalar, demokrasi tarihi ve demokrasinin geldiği aşama açısından son derece basit ve hatta ilkel. İlkel çünkü bunlar göbekten bağlı oldukları AKP iktidarını savunmak için demokrasinin anlamlarını çarpıtıyor, eğip büküyorlar. Şapkadan işlerine gelen her şeyi çıkartmaya çalışıyorlar. (HŞ/HK)
Başbakan Erdoğan ise, çoğunluk oylarından aldığı desteği bir “Milli irade” ambalajıyla sunarak, kendisine oy vermemiş kesimlerin haklarını millilik söylemiyle geçersizleştirmeye çalışıyor. O kesimler gayrı milli mi oluyorlar? Yüzde 10’luk seçim barajı olan bir ülkede seçmen iradesinin ne ölçüde temsiliyete yansıdığı hususu ciddi bir sorundur. Dünyanın hemen hiçbir ülkesinde yüzde 10’luk seçim barajı yoktur. Seçim sistemi ise başka bazı eşitsizlikleri barındırmaktadır. Bütün bunlar üzerinde hiçbir demokratik düzenleme yapılmıyor. Üstelik insanlarla alay edercesine Başbakan Erdoğan şöyle diyor: “Seçim barajını biz koymadık, elimizde bulduk.” Seçim barajının başkası tarafından koyulması, onun değiştirilemez olduğu anlamına mı geliyor? O zaman başkalarının çıkardığı hiçbir yasayı da değiştirmeyin!
Gezi Direnişi’nin özgün ve dirençli yanı AKP iktidarını öyle bir salladı ki, iktidar her koldan Direnişe suç yüklemeye çalışıyor. Onun muhalif kimliğini ve katmanlı yapısını tekleştirerek dış mihraklara ve darbeciliğe bağlayarak itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Çünkü Gezi Direnişi, memleketi inşaat yapılacak arazileri, toplumu da tebaaları gibi gören AKP iktidarına ve onun Sultan sevdalısı liderine karşı ilk ciddi sivil toplum itirazıydı!