Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) Cennet Belgeleri adıyla dünya çapındaki vergi kaçakçılarının ilişkilerini yayınladı.
Hatırlanacağı gibi daha önce de Panama Belgeleri ve Malta Belgelerini yayınlamışlardı. Türkiye’den de isimler çıktı malum.
İşin teknik ayrıntısına dikkat çeken kişiler yapılan işlemin vergi kaçırmak değil, vergiden kaçınmak olduğunu söylüyor. Bunun anlamı ise şu, bu kişilerin vergilerini azaltmalarının veya bunları ödememelerinin yolunu açan bizzat devlet. Çünkü vergiler hakkındaki tüm düzenlemeler yasayla yapılmak zorunda ve yasayla bunun yolu açılmışsa şirketin bu olanağı kullanmasını ancak ayıplayabiliriz. Ama bu yasayı çıkaran devlete dönüp ne diyeceğimiz ayrı mesele.
Konunun diğer boyutu ise işte bu vergilerin uçup gitmesi nedeniyle, “bütçe yatırım yapmaya elvermiyor” bahanesiyle kamu hizmetleri için kamu özel ortaklığı, yap-işlet-devret yönteminin seçilmesi. Bu seçimi yapan da aynı devlet.
Bu yöntemle iş yapan şirketlere ayrıca pek çok kalemde, devasa miktarlarda vergi muafiyeti de getiriliyor. Bunu yapan da devlet.
Üstelik vergiyi kaçıran şirketler ile ihaleleri alan şirketlerin bazılarının aynı olmasının kelime karşılığını birlikte bulmayı öneriyorum.
Dünya üzerinde 150’den fazla örgütün bir Manifesto ile kamu özel ortaklığına karşı çıktığını söylemiştik.
Manifesto diyor ki, kamu özel ortaklığı demokrasiyi tehdit eder. Çünkü halka sorulmadan, görüşler, eleştiriler dinlenmeden imzalanan sözleşmelerle en az 25 yıllık borç yaratılır. Başka bir hükümetin kamu hizmeti alanındaki programını uygulama şansı olmaz.
Yine Manifesto diyor ki kamu özel ortaklığı asla vaadini yerine getirmez; inşaat süreleri arttıkça artar, projeler gereksiz ölçüde büyüdükçe büyür, maliyetler arttıkça artar, hizmetler erişilemez hale gelir.
Manifesto diyor ki kamu özel ortaklığı doğası gereği kamu hizmetini dönüştürür, hizmet metaya dönüşür, kamu çalışanlarının statüsü de dönüşür. Sonuç olarak kamu özel ortaklığı, devletlerin şirketlerin çıkarlarını korumak için “ticari sır” adı altında vatandaşına hesap vermekten kaçınmasına neden olur, bütçelerin üstü örtülür. Yani devlet şirketlerle gerçekten ortaklık ilişkisine girer.
Hatırlayalım, “ne derlerse desinler” veya “isteseler de istemeseler de yapacağız” sözleri en çok hangi projeler için kuruldu bu ülkede?
Dünyada kamu özel ortaklığı ve benzeri yöntemlerle yaratılan borçlara “odious debt” deniliyor. Kimi “iğrenç/ahlaksız borç” kimi de “meşru/hukuki olmayan borç” diye çevirisini yapıyor.
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, “Küreselleşme Heyulası” kitabında bu borçları şöyle tanımlıyor: “Bir ülkenin diktatoryal ve totaliter yönetiminin o ülke halkının rızası dışında ve çıkarlarına aykırı olarak aldığı borç”.
Prof. Dr. David Graeber de “Borç: İlk 5.000 Yıl” kitabında, halkın iradesine rağmen yaratılan borçların o ülkenin vatandaşlarını bağlamayacağını, bu sözleşmelere kim imza atıyorsa borçları bizzat onların ödemesi gerektiğini söylüyor.
Borçlandırarak yönetmenin bir yöntem olduğu yeni değil, ama “bu borçları ödemiyoruz” diye yüksek sesle konuşmaya daha yeni başlıyor dünya. (ÖE/HK)