Kamu kişiliklerinin özelleşmesi
Bazen bakıyorsunuz özelleştirme adı altında şehirin en yaşamsal yeşil alanları, kıyıları, hatta en önemli kentsel simgeleri ya satılıveriyor ya da devrediliyor. Çoğu zaman özelleştirmeden çok kamu işlevinin özelleşmesi anlaşılıyor. Türkiye'de kamu mülkleri özelleşmiyor, kamu kişilikleri, devlet özelleşiyor. Kamu yöneticileri kamu mülklerini kendi özel mülkleri gibi yönetiyorlar.
Bugün İstanbul bir dönüm noktasında: Ya sürekli yaptığı gibi elindeki zenginliği 'har vurup harman savurarak' fakirleşmeye devam edecek. Ya da bir dönüşüm geçirecek.
Salıpazarı Antepoları
Salıpazarı Antepoları bu dönüşüm için çok önemli bir fırsat. Bir zamanlar deniz ticaretinin yönetim merkezi olan bu bölgede bugün Beyoğlu ve İstanbul'un tarihi merkezini tıpkı 'bir sağır duvar' gibi denizden ayıran binalar sıralanıyor. Binaların bir bölümünde Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin (TDİ) büroları yer alıyor. İdari binaların cadde cephesini oluşturduğu kompleksin deniz tarafında ise bugün işlevini yitirmiş olan muazzam bir bina stoğu, antrepolar var.
Bazılarına göre bu depoların zamanında buraya yapılmış olması bir 'cinayet'. Buranın yüzyıllık gelişme potansiyelinin üzerine çöreklenen ( bölgeyi bir anda kurutan, sivil hayatı altüst eden, denizciliği, şehiri, ticareti öldüren) bir karar. Buranın bu şekilde işlevlendirilmesi bir bakıma geçmişteki gelişmelerin bir devamı gözükse bile, görünüşe aldanmamak gerekiyor. Şehirin sınırlarının Taksim'de bittiği bir dönemde burasının depoları, gümrükleri, deniz ticareti acenteleri ile bir dış ticaret limanı olması ve Beyoğlu, Karaköy, Galata gibi bir iş merkezi ile bütünleşmesi gayet anlaşılır bir durum.
Çöküntünün nedenleri
Ancak burada 19. yüzyılda oluşan kentsel dokuyu, meydanları, binaları, kuruluşları, işletmeleri, ticarethaneleri kazıyarak buraya devasa antrepolar yapmak kolay anlaşılır bir durum değil. (Nitekim yük taşımacılığına yönelik bu tesisler 1980'lerde terkedilmiş ve yük gemilerinin buraya yanaşmasına izin verilmemiş.) Haliç'in İstanbul'un denizcilik merkezi olmaktan çıkması nedeniyle değil, yalnızca ulaşım ilişkisi nedeniyle bile bu tarihlerde İstanbul gibi bir deniz ticareti üzerine kurulmuş bir kentin geleceğinde nasıl bir etkide bulunduğunu ve çöküşün kaçınılmaz olduğunu kestirmek zor değil. Oysa bu bölge kendi halinde bırakılsaydı yani geçmişte olduğu gibi yerel dinamikler tarafından demokratik bir biçimde planlansaydı, muhtemelen böyle bir sonuç yaşanmayacaktı ve belki bölgenin bir turizm merkezine dönüşmesi, çöküntü yaşamak yerine bir gelişme yaşaması mümkün olacaktı.
Neler olmalı?
Bu bölge artık TDİ'nin malı olmaktan çıkmalı. Bunu söylerken satılmalı, devredilmeli demek istemiyorum. Bir kamu kuruluşu olan TDİ'nin elindeki mülkün kendi mülkü olmadığı, kamu adına bu mülkü elinde bulundurduğu düşünülerek, kamu işlevi açısından yeni koşullara uygun bir karar mekanizması geliştirilmeli. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenleyiciliğinde, benzeri AB ülkeleri kentlerinde uygulanan 'yerel kalkınma yönetimi' planlama ve işlevlendirme yöntemleriyle hareket edilmeli. Bu projenin yönetimi için özel bir kuruluş oluşturulmalı.
Buradaki programı oluşturmak için bu kuruluşa yatırımcı kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, yerel halkın temsilcileri, yerel belediye katılmalı. Program açık ve şeffaf bir biçimde kamuoyuna tanıtılmalı ve aşamalı olarak geliştirilmeli. Programla ilgili işlevler tartışılırken, düzenli bilgi paylaşmayı sağlayacak yayın, toplantı gibi mekanizmalar hayata geçirilmeli. Program aynı zamanda burada proje elde etme süreçlerini, yapıların yeniden değerlendirme ilkelerini belirlemeli. Programın uluslar arası bir boyutu da olduğu için, uluslararası düzeyde bir ilişkiye, buna benzer deneyimlerden elde edilen birikime de ihtiyaç olmalı.
Şu anda orada bulunan yapıların mekan potansiyelleri kullanılarak, yapı yoğunluğu nasıl hafifletilebilir, mevcut strüktürler nasıl kullanılabilir, denizle ilişki nasıl kurulabilir, bunlar fikir projeleri olarak görüşlere açılabilir ve halka tanıtılabilir, şeffaf bir biçimde yönetilebilir bütün bunlar tartışılmalı.
Galataport projesinin İstanbul için bir fırsat mı yoksa bir tekrar mı olduğunu zaman kadar İstanbul'un dinamikleri gösterecek. (KG/EK)