Mesele hep yanlış anlaşılıyor. Spor Kürt sorununa çare olacak diye yapılmayan saflık, söylenmeyen boş söz kalmadı. Daha önce de Diyarbakırspor’un bir vakitler adı Türkiye Birinci Lig’i olan şimdiki Süperlig’e çıkarılması ile ilgili yazılar yazmıştım. Maksat Diyarbakır’ı birinci lige çıkarıp, meseleyi futbol üzerinden çözmeye çalışmaktı.
Bunun için kulağımıza gelen kuvvetli iddialara göre o dönemde Diyarbakırspor ile deplasmanda hayat memat maçına çıkacak Altaylı futbolcuların başına gelmeyen kalmamıştı. Soyunma odasının açık penceresine servis otobüsünün egzozunu dayayıp içeriyi karbonmonoksit gazıyla doldurmalar, tünelden sahaya çıkarken çevik kuvvet postallarının teptiği yumuşak bilekler, halkla yakınlaşma adına Diyarbakırspor’un amigoluğuna soyunan devlet görevlileri, daha neler neler!..
Tek başına futbol yetmedi…
Diyarbakırspor’u sahaya sürdükten sonra bölgenin yaşadığı kültürel krizi aşmak, kimlik problemine çare olmak, bölgesel ekonomik kalkınma gibi temel yapısal değişiklikleri hayata geçirme arzusu birden ortadan kaybolmuştu. Diyarbakırspor kimi mafyatik ilişkilerin, “İstanbul büyükleri”nde görev alan Kürt yöneticilerinin çıkar alanına dönüştürülmüştü, hatırlayacaksınız.
Eli kolu Dolmabahçe’den Diyarbakır’a kadar uzanan Beşiktaş kulübünün o dönemki yöneticisinin babası, bugünlerde iktidar partisinin “Kürtlere yönelik olarak uygulanacak yerel seçim kampanyası”nın başına geçmek üzere AKP Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilmedi mi? Bu ülkede tıpkı azınlık hakları, demokrasi, AB süreci gibi spor da bir araçtır. Hasılı Türkiye’de mevzu bahis “memleketin bekası” ise gerisi teferruattır.
AKP’nin “Olağan dışı hali”
Mesele memlekette bir “sivil olağan dışı hal” ilan ederek siyasi korkuları harekete geçirmek değilse nedir? Türkiye bir türlü gerçek anlamda kalıcı bir barışı sağlayabilmek için atamadığı adımları önce spor üzerinden atmaya çalışmanın, yapılan yırtıcı siyasi hamlelerin Kürtlerin (pek tabii solcu – demokrat Türklerin ve diğer etnik grupların da) sorunlarını çözmediğini anlatmak gerçekten güç bir mesai. Başbakanın kafasında Kürt meselesi şimdilerde DTP’den oy kapma sevdasına sabitlenmiş durumda.
Bölgede yaşanan sınır ötesi operasyon ve tezkere sürecinin ardından Erdoğan’ın oy kaybı korkusuna dönüşen çözüm bulunamamış sorunlar çözüm bekliyor. Oysa başbakan “Ya sev, ya terk et” doktrinini hayata geçirmeye gayret ediyor, canhıraş bir biçimde. Şaşırdık mı? İktidar destekçisi naif liberal entelektüel grup ve o grupların gazeteleri bile artık paşasının başbakanı yüzünden “aldatıldık” psikolojisi yaşamıyor mu?
Bir de ittihatçı Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün azınlıklar ve kendi ifadesi ile “nation building” (ulus inşası) meselesi ile ilgili söylediği sözler var ama bu özünde “badminton” sporunu tartışacağımız bu makalenin konusu değil. Ulus devlet inşası, Rumlar – Ermeniler, mübadele gibi tarihsel hatalar ile yüklü acı gerçekleri, önümüzdeki günlerde kaleme alacağımız önemli bir sergiden bahsederken; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Spor Kulüpleri Sergisi” ile ilgili yazıda tartışırız.
Badminton Kürt sorununa çare olur mu?
Neyse, konumuza geri dönelim. Geçen gün pek “eğlenceli” bir haber gördüm gazete ve televizyonlarda. Badminton, yani “Tüy top” Federasyonu, Adana’da olduğu gibi Kürt göçü alan illerin kimi valilerinin başlattığı yeşil kart iptali gibi gayrı ciddi, çözüm getirmekten uzak, Kenan Evren vari uygulamaları duyunca harekete geçip yeni bir fikir atmış ortaya.
Federasyon başkanı söz konusu illere çok sayıda raket ve tüytop göndererek, polise taş atan çocukları ve gençleri badminton sporu marifeti ile “Kürt sorunu”nun şiddet içeren kısmından uzaklaştırmak istiyormuş. Elbette gençlerin şiddet içeren faaliyetlerden, çatışmalardan uzak tutulması için bulunacak çözümleri canı gönülden destekleriz. Hükümetin boyunduruğu altında bile olsa “kerhen özerk” spor federasyonlarının durumun vahametini kavraması, argo tabiriyle “ayması” hiç de fena bir şey değildir.
Eleştirimize konu olan şey, badminton sporunun ve tabii diğer branşların yaygınlaştırılması, gençlerin birer başarılı sporcu haline getirilmesi biçimindeki önerme değil, yanlış anlaşılmak istemem. Asıl konuşulması gereken, bugüne değin orada polise taş atarken gördüğümüz çocukların o hale neden sürüklendikleridir. Mesela 30 küsur yıldır niye henüz kendi şehirleri, kasaba ve köylerindeyken, yani zorunlu Kürt göçünden önce, büyük kentlerdeki yaşıtlarının yaptığı gibi modern tesislerde tenis, basketbol, badminton oynayamadığı, iyi havuzlarda yüzemediği, iyi eğitim olanaklarından faydalanamadığıdır. Köy okullarına bir öğretmenin dahi çok görülmesi değil midir sorun? O çocuklara taş attıran, Kürt oldukları için doğduğu andan itibaren ikinci sınıf muamelesi yapan zihniyet değil midir?
O halde yapılması gereken de, DTP’li belediyelerce protesto amacıyla toplanmayan çöpleri gösterip “Bu mudur belediyecilik?” diye safiyane haykırmalar değil, yıllardır söyleye söyleye dilimizde tüy bitmesine neden olan ekonomik altyapısı sağlamlaştırılmış demokratik, sosyal, kültürel açılımlardır. Yoksa tüy topu, futbol falan vız gelir tırıs gider. Spordan sorumlu devlet bakanının Olimpiyatlardaki başarısızlığın sebebini biraz da bu ülkenin güneydoğusunda araması gerekmez mi?(BD/EÜ)