Uzun yıllar önceydi Fado'nun Kraliçesi Amalia Rodrigues'in hüzünlü sesinden günler geceler boyu dinlemiştim Portekizlilerin hüzün müziği Fado'yu. Bu hafta, 97 yıl evvel Büyük Felakete kurban giden Ermeni toplumunun kurtarılan fertlerinin de barındırılıp sahiplenildiği Dêrsim coğrafyasını yad edip, yeniden başa dönerek Ferhat Tunç'un Dêrsim Ağıtları-Şuwara Kirmanciyê cd'sini dinledim / dinliyorum. Dêrsim Ağıtları'nın arasına adeta bir "ara nağme" gibi ezgisi hâla kulaklarımda olan Fado'dan örnekleri de araya katarak yıllar sonra yeniden dinledim.
Sonra da yoksul ve mazlum halkların kesilen kültür damarlarından oluk oluk akan kanların neden birbirlerine karışıp kan kardeşliği oluşturduğuna sesin tılsımında bir kez daha tanık oldum.
Portekizlilerin Fado'sunun kader ve alınyazısı ile ilintisinin olduğunu biliyorum. Bu sebeple sözlerinin anlamını bilmeseniz de Fado'yu dinlediğinizde hüzne gark olursunuz. Kendinizden bir şeyleri, kendinize ait olmayan başka bir halkın dilinde, yürekten hissedersiniz. Zaten değil mi ki; "Bir dilin gizemi, başka dillere çevrilemeyen (o dilin) kelimelerinde gizlidir". Bu sebeple aslolan sesten çok, "kulaktır kelimelere asıl manasını veren".
Portekiz sahillerinin deniz emekçisi kadınları, erkeklerini denize yolculadıklarında geri dönmelerini umutla beklerken, dönemeyen ve denizin bir daha geri vermediği yakınları için yaktıkları ağıtlarıdır özünde Fado. Gidenin bir daha dönemeyenin derin acısı; Fado'da hüzün, özlem ve aşka dair müzikal kelama dönüşmüştür.
Fado'yla Kürt ağıtları arasında bağ akrabalığı kurup ahenk oluşturmaktaki meramım Ferhat Tunç'un albümüne dair derdimi paylaşmak içindir. Ol sebeple Fado denize açılıp dönemeyenlerin hüzün sesi ise, Kürt ağıtları da dağa vurup dönemeyenlerin çığlığı oluyor.
Entelektüel kimliğine ve dahi müzik şahsiyeti, sanatçısı olarak müzikalitesine her daim ilgi duyup kendime çok yakın hissettiğim üretken, paylaşımcı ve fedakâr bir arkadaşımdır Ferhat.
Dêrsim coğrafyası kelimenin tam anlamıyla Kurdistanî bir mekânlar manzumesidir. Bu sebeple Şuwara Kirmanciyê'yi sadece bir müzik cd'si olarak görmemek düşüncesindeyim. Hem zaten, cd'nin gömüldüğü kapağın ardında Dêrsim Zazalarının "Derviş Toprağı" ya da "Kutsal Kabul Toprağı" adını verdikleri derin vadilerden çağıldayarak akan suların, yemyeşil doğanın ve dağların yurdunun haritası var. Her sayfada ise Büyük Pîr Seyd Rıza'nın rehberliğinde derin acıların izdüşüm kareleri var.
Cemal Taş, Emirali Yağan ve Umur Hozatlı'nın sözleriyle birlikte dilden dile akan anonim ağıtları dillendirmiş Ferhat Tunç Şuwara Kirmanciyê albüm cd'sinde. Yeni ve farklı bir ikidillilik denemiş ve başarılı olmuş Tunç. Ağıtlar her parçada Ferhat'ın dörtlüğünden sonra İngilizce koronun ritmi ve ahengi bozmadan sesiyle sürüyor. Kesinlikle başarılı ve evrensel bir müzikal farkındalık oluşturacak bir deneme. Keza albümün yazılı katalogu ağıtların sözleri ile birlikte Zazaca, Türkçe ve İngilizce olarak üç dilde yazılmış.
Dêrsim Kürtleri için; güneş'in, erd û ezman'ın, suyun ve ateş'in kutsallığı bilinir. Bunu çıplak gözle sıradan bir Munzur Gözeleri turunda görmeniz ve hissetmeniz mümkün. Bu denli coğrafyasına âşık ve içselleşmiş bir toplumun, elbette haksızlığa çağlar boyu başkaldırmasından ve tavır almasından daha doğal bir durum düşünmemek gerekir. Osmanlı'dan bu yana direnişlere "ceberut devlet" mantığı ile kan ve zulümle adeta bir "yokedici" gibi hüküm ferman etmiş siyasal yapılar, yeni bin yılda artık gizli saklı dosyalarının deşifre olmasıyla zulümlerini bir kez daha dünya âleme ayan beyan ettiler.
İşte, bu nedenle sanatın dilini siyasal okumalardan azade kılmak düşüncemde ısrar etmemle birlikte, acıları ve zulümleri yaşayan parçalanmış Kürt coğrafyasının Dêrsim örneğinde bence böyle bir siyasal arka planın okuması ile birlikte Ferhat'ın mahzun ama direngen sesinden Şuwara Kirmanciyê'yi-Dêrsim Ağıtları'nı üst üste dinlemeye, dillendirmeye daha çok ihtiyacımız var.
Wad Bo (Ant Olsun) parçasında, Tanrının sofrasında verilmiş sözümüz olsun, dünya âlem, konu komşu şahidimiz olsun ki; Dêrsim toprağı sılamızdır bizim diye haykırıyor ses.
Şuwara Kirmanciyê (Kırmançiye Ağıdı), Govendia Milaketo (Ecinniler Ağıdı), Pitê Mi (Bala Ağıdı), Abaso (Abbas Ağıdı), Ma çi dî (Biz neler gördük), Hewa Silê Surî, Hora Hora, Çuxurê (Çukur Köyü Ağıdı), Biko (Oğul) başlıklarında oluşan on parça Dêrsim Ağıtları.
Cemal Süreya boşuna yazmadı o dizeleri;
"bizi kamyona doldurdular
tüfekli iki erin nezaretinde
sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
tarih öncesi köpekler havlıyordu."
Ve çok haklı olarak yeni bin yılın Dêrsim çığlığını ağıtlarla karşılarken Ferhat Tunç diyor ki;
"Ma çi dî, çi nedî
Derdê na dina dî
Derdê ma bîyê giranî
Kulî biye defterî"
Velhasıl kelâm Ferhat Tunç kardeşim Şuwara Kimanciyê'de; "Görüp görmediğimiz kahrı kalmadı dünyanın. Yaprak yaprak açılan defterlerce uzun. Dertlerimiz ağır, çilemiz çok" diyor... (ŞD/EKN)
*Şuwara Kirmanciyê - Dersim Ağıtları. KOM MÜZİK