“Annem üçüncü çocuğuna yedi aylık hamileyken, İsveç devleti zorla çocuğu alıp onu kısırlaştırmış. Yani biz hayata daha doğmadan dışlanarak başlıyoruz. Ama şimdi Avrupa Parlamentosu’ndayım. Hem Roman hem kadınım.”
Böyle diyor Soraya Post. Avrupa Parlamentosu’na mayıs ayındaki seçimlerde İsveç’ten milletvekili olarak girdi.
57 yaşında, feminist ve Roman.
İsveç’in ilk Roman politikacısı. Ama ülkesinde meclise giremeden doğrudan Avrupa Parlamentosu’na seçildi. Üstelik ilk kez parlamentoya giren Feminist Parti’nin bir üyesi olarak adımını attı.
Roman sivil toplum örgütlerinin Brüksel’deki üç günlük çalışma turunun bir durağı da AB Parlamentosu’ydu.
Romanların tercümana ihtiyacı yok
Bizi parlamentoda Soraya Post karşıladı. Güçlü duruşuyla insanı hemen kendine çeken kadınlardan.
Ancak Romanlar için bundan daha da fazlasını ifade ediyor. Çünkü bir Roman üstelik bir kadın olarak karar alma mekanizmalarının en tepesinde yer alıyor.
Ve onlar bu parlamentere seslerini duyurabileceklerinin farkındalar. Çünkü aynı dili konuşuyorlar. Lafın gelişi değil. Dünyadaki tüm Romanlar asimile edilmemişse binlerce yıl önce geldikleri Hindistan’dan miras kalan anadilleri Romanca’yı konuşabiliyorlar.
Düşünün ki birbirilerinden kilometrelerce uzakta yaşayan İsveçli Roman parlamenterle Türkiyeli bir Roman tercümana ihtiyaç duymadan anlaşabiliyor. Onlara Makedonya, Sırbistan, Kosova’daki Romanlar da eşlik edebiliyor.
Dillerindeki tek farlılık her birinin göç ettiği ülkeden Romancaya kattığı kelimeler.
Soraya Post, Romancayı çok iyi konuşuyor. Bir Roman anneyle, Musevi Alman bir babanın çocuğu olarak İsveç’te dünyaya gelmiş.
Roman kadınlar hala kısırlaştırılıyor
Roman olduğu için hayatı boyunca yaşadığı ayrımcılık annesinin hikayesiyle başlıyor.
1970’de üçuncü çocuğuna hamile olan annesine İsveç devleti, “Yeter doğurdun” diyerek yedi aylık bebeğine zorla kürtaj yapar. “Bebeğin bir erkekti” dedikten sonra da anneyi kısırlaştırır.
Roman kadınların kısırlaştırılması sadece İsveç’te değil tüm Avrupa’da çok yaygın bir şekilde asimilasyon politikasının bir aracı olarak kullanıldı. Çoğu Roman kadının kısırlaştırıldığından bile haberi yoktu. Doğuramamasını ya yaşına, ya da kadere bağlıyordu.
Ustelik sanmayın ki kısırlaştırma çok eskilerde kaldı. Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Bulgaristan’da bu konuyla ilgili devam eden davalar var. Hala küçük yerlerde bunun devam ettiği düşünülüyor.
Soraya Post da annesinin yaşadığı bu travmayla büyür. Bir evleri yoktur. “Çocukken her gün beni ve kardeşimi sosyal hizmetlerin almasından korkarak yaşadık, çünkü böyle bir hakları vardı” diye anlatıyor çocukluğunu. Bu da asimilasyonun bir başka aracıydı. İyi bakılamıyor bahanesiyle ailesinden ve Roman kültüründen koparılan çocuk devletin kollarında geçmişini bilmeden yaşamaya zorlanıyordu.
Post tüm bu şartlar içinde okur. “Haklarım olduğunu, ayağa kalkıp ses çıkarabileceğimi okulda öğrendim” diyor.
Tam yorulmuşken…
Kendini insan hakları aktivisti olarak Romanların sorunlarıyla mücadele etmeye adar. Yetişkin Romanların gittiği bir okulun kurulmasında yer alır. Yıllar boyu Roman mücadelesi için çalışır.
Tam kendini yorgun hissettiği bir dönemde siyasete atılır.
“Kendi kökenimi hiç saklamadım. Yıllarca Romanların sorunlarını anlatmak için koridorlarda koştuk, nefes tükettik. Artık kendimi çok yorgun hissediyordum. Hiçbir şey değişmiyor. Karar mekanizmalarında yer alamıyorduk. Gündelik hayatımıza dair kararları yukarıdan birileri bizi dahil etmeden alıyordu.”
Böyle bir dönemde Feminist Parti’den AB Parlamentosu’na girer. Roman kadınlarının yaşamlarının iki kat zor olduğuna dikkat çekerek “Cinsiyet eşitliğini sağlamalıyız ki diğer alanlardaki eşitsizlikler de ortadan kalksın” diyor.
Post, 2014 yılında Avrupa’daki Romanların durumunun kabul edilemez olduğunu söylüyor:
“Romanların dilenmesini yasaklamakla sorunları ortadan kaldırmazsınız. Asıl yoksulluğu yasaklamanız gerekiyor. 2014 yılı Avrupası’nda 10-15 milyon Romanın böyle bir statüde yer alması kabul edilemez.
Avrupa’nın Roman sorunu deniyor. Sorun Romanlarda değil, sizin hizmet etmeyen ayrımcı bakış açışınızda. Romanlar tembel, hiçbir işe akılları ermez deniyor. Biz bunun aksini ispat etmeliyiz. Bu ayrımcı bakış açısını ortadan kaldırmalıyız.
Bu iş Brüksel’in dışına çıkmalı, Avrupa’daki tüm iyi uygulama örnekleri diğer ülkeler ile paylaşılmalı. Benzerleri oradaki Romanlar için de yapılmalı. Entegrasyon ve eşit vatandaşlık için bu şart.
Parlamentoda olacağım önümüzdeki beş yılda tüm Roman sivil toplum örgütlerinin karar alma mekanizmalarına dahil olmaları için çalışacağım. Sosyal demokratlara, Roman liderlere çağrı yapıyorum. Buradaki gücümüzü kullanalım. Komisyona mektuplar gönderin, baskı kuralım. Şimdi artık Roman zamanı.” (NV)