Kadın taksiye biner. Gideceği yeri söyler. Taksici anlar ki bu Türk değil. "Şiven bozuk, Yahudi misin, Ermeni misin?" diye sorar. "Ermeniyim" der kadın. "Sizin kutsal kitabınız ne anlatıyor? Siz kimsiniz, burada ne işiniz var?" der taksici. Aralarında bir hengâmedir başlar. Taksici yumruklamaya başlar kadını. Kaşı açılır kadının. Karakola düşerler. Kadın şikâyetçi olacaktır ama taksicinin sabıkalı olduğunu öğrenir. Oturduğu muhiti öğrenmiştir taksici. Başıma bela olur korkusundan şikâyetinden vazgeçer. Avukatı ikna eder kadını. Şikâyetçi olur kadın çekinerek.
Hikâyenin bu kadarını öğrendik. Çok şaşırmadı kimse. Alışkınız böyle haberlere, tecrübelere. Tarihinde etnik kıyımın, istikrarlı savaşın olduğu her ülkede olduğu gibi doğar doğmaz sahiplendiğimiz düşmanlıklarımız var. Bu alışkın olduğumuz haberler sadece milli egoların tatminini sağlayan "derleme-anonim" öfke saçan tarih bilgilerinin sonucu değil. İşin bir ucunda etnik kompleks var, "öteki"ne duyulan çekememezlik var.
Balyan ailesini hiç duydunuz mu örneğin? Beylerbeyi Sarayı, Galatasaray Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi- Taşkışla binası, Kuleli Askeri Lisesi, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Köşkü bu ailenin eserlerinden sadece bir kaçı. Sarkis'in, Krikor'un, Simon'un, Mimar Sinan'ın yanında anıldıklarına hiç şahit oldunuz mu?
Hani neredeyse İstanbul'u, İstanbul yapan Balyan Ailesidir desek yalan değil. Okul müfredatında esameleri bile okunmaz. Aynı okul müfredatı -herhalde dünyada bir örneğini daha gösteremeyeceğiniz- talebelerini, İstanbul'un fethinin sembolik canlandırılacağı kutlamalara davet eder. Fatih Sultan Mehmet'in şehzade katline izin verdiği bilgisi ise tozlu arşivlere ve bilgilerini paylaşmaya hevesli görünmeyen vakanüvislere teslim edilir.
Etnik kompleks dedik, geçmişi temize çekip, dilediğini bugüne taşımaktan bahsettik. Tek bu halkalar değil elbette. Bir de bunun dile yansıması var. Paul Valery'nin "ete saplanmış Tanrı" dediği. O Tanrımız ki canavar ötesi. Cinsel imalı "kızıl baş"ından tutun da aşağılık soy manalı "Ermeni dölü"ne kadar.
Daha birkaç gün önce sevimli teyze modeli olarak canlı yayından canlı yayına koşturan Canan Nine (Törüner), Cüneyt Özdemir'in karşısında Çingene sözcüğünün öncesinde "Afedersin"i bir görgü kuralı olarak dillendirdi. Bıçkın gazeteci fark etmedi ya da uyarmaya gerek duymadı. Kaldı ki birçoğumuz da konuşmaya teşne bir ihtiyarı bu konuda uyarmaya gerek duymayız.
Konumuz Canan Nine'nin, Çingeneler konusundaki düşüncesi değil elbette. "Ete saplanmış Tanrımızdan" dilimizden, gündelik hayatlarımızın içinde, hemen her yerde karşımıza çıkan örneklerden bahsediyorum. Çoğu kez de üzerinde durmaya gerek duymadığımız. Şimdi bunu dedik ya, Başbakan yeni tanıtım reklamı için Canan Nine'yi Türkiye halklarına birbirinizi "Çok Sev!"in dedirtebilir.
Neyse, bir gıdım espriyi kaldıracak konular değil bunlar. En yakın tarihlerde barda Kürtçe şarkı söylediği için öldürülen Emrah Gezer var. Kürtçe halk şarkısı söylediği için hapis cezasıyla yargılanan Raziye Kızıl var. Yaşım kadar ömre sahip Kürt-Türk çatışması var. Kafalarda kodlanmış, yaftalanmış kültürler ve kafatasçı zihniyetle aşağıya çekilmeye çalışılan "genler" var. (Irk demeye dilim varmıyor. Genetik havuz diyelim.) (FG/HK)