Aadel Essaadani rahat görünüşlü, yapılı bir adam. Hiç beklenmeyen anlarda zekice bir espri patlatıyor. Bunu da, genelde sonu gelmez bir kahkaha silsilesi izliyor.
Bu hali, onu gerçek bir karakter haline getiriyor. Çok ketum bir doğası olsa da, ona, Kazablanka'daki her kültürel aktivitede rastlayabilirsiniz. Şehir hayatında kültür için yeni bir rol biçen birkaç vazgeçilmez kilit insandan biri...
Hiç yorulmadan ve bıkmadan sorumluluklar ve görevler üstleniyor. Hayatını, Kazablanka'daki Sahne Sanatları Enstitüsü'nün yönetmenliğini yaparak kazanıyor.
Bu merkez, profesyonellere, eğlence dünyasının teknik ve idari tarafları ile ilgili sürekli olarak eğitim veriyor. Aadel Essaadani, skenografi teknisyeni ve mühendislere eğlence dünyasında ses ve ışık düzeni ile ilgili bilgi veriyor.
Bu yıl, Rabat, Challah'da yapılan caz festivalinin genel koordinatörlüğünü üstlendi. 2004'ten beridir beridir, Fas'taki 20. yüzyıl kültürel mirasını korumak üzerine çalışan Casamémoire için kampaya yapıyor.
Kazablanka'daki eski mezbahalarda kurulan ve Casamémoire tarafından temsil edilen bazı derneklerin yönetimindeki kültür merkezinin teknik direktörü. Aynı zamanda, Güney Afrika merkezli bir dernek olan ve sanatçıların hakları ve statüleri için, kültürün bir insan hakları olarak ele alınması için, yaratıcı bir ekonominin güçlendirilmesi için ve kültürel alanda Güney ülkeleri arasındaki alışverişi geliştirmek için mücadele eden Arterial Network için de çalışıyor.
Dahası, şu sıralarda, Arterial Network'ün Fas'taki ulusal statüsünü güçlendirmek için uğraşıyor. "Enerjim varsa, bu şuursuzluğum sayesinde!" diyor gülümseyerek. "Kendimi bir kültür kamikazesi olarak tanımlıyorum."
Omuzlardaki birçok sorumluluk...
Aadel Essaadani, 1967'de Kazablanka'da doğdu. Hala büyüdüğü yer olan şehir merkezi ile ilgili capcanlı hatıralara sahip.
"Bir belediye kütüphanesi vardı; belediye Kazablanka Tiyatrosu hala yerindeydi, ve oyunlar sahneleniyordu..."
Onyedi yaşında A' level sınavlarına girip, eğitimine devam etmek ve "ufkunu genişletmek" için Fransa'ya gitti. "Başlarda herkes gibi Fen okudum," diyor ironik bir şekilde.
Sonra Şehir planlama okudu ve tez çalışmasını Kentsel Sosyoloji konusunda yapmak için başvurdu.
"Kazablanka'da vatandaş konutları ve kamusal alanda vatandaş statüsü kavramları üzerinde çalışırken, tiyatroya merak sardım ve sahne yönetimi üzerine bir eğitim programı tamamladım." diyor.
Yirmi yıl boyunca Fransa'da festivallerde İletişim Direktörü ve Teknik Direktör olarak çalıştı. Burada, Perpignan yaz festivalini yönetti. O sırada, halihazırda protesto kampanyalarında yer alıyordu.
Aslında 2003'te, CGT sendikasının başını çektiği, eğlence sektöründeki işçilerin protestosuna katıldı.
"Avignon ve Aix en Provence festivallerinin iptal edilmesi kararı alındığında onlarla birlikteydim."
2004'te kültürel bir girişimci oldu. Üç müteakip yıl boyunca, Perpignan'da l'Ubu isimli caz kulübünden sorumluydu: her gece yeni bir konser organize ediliyordu ve her iki haftada bir Arap ve çingene mahallelerinde bir sergi açılıyordu. Bu sanatsal tecrübe ve kültürel karışım çok hoşuna gitti.
2008'de Kazablanka'ya döndüğünde, caza olan sevgisi onu yine le Rocher isimli mekanda bu müzik tarzı ile ilgili yöneticilik yapmaya itti. Le Rocher, bir deniz fenerinin yanındaki boş bir yerdi. Son moda bir reklam panosu altında gürültülü piyasa müziği çalıyordu...
Şimdi ise, zemin katta, sıcak ve rahat bir holde canlı müzik çalınıyor.
"Caz müziğini seviyorum. Yaptığım işi, sevdiğim için, ve bir kez daha gerçek bir Caz Kulübüne hayat vermek için yapıyorum."
Essaadani nostaljik biri: "Kazablanka'nın her köşesinde bir zamanlar müzik çalıyordu: Don Kişot, Titan, Réserve, Siemens, Negresco ..... Ben cazı yaşadığım bölgede keşfettim. Henüz küçükken, bir keresinde babam beni piyano sandalyesine oturttu ve piyanistin üzerine bir bardak çilekli süt döktüm. Caz günlük hayatımızın bir parçasıydı. Günlük uğrak yerlerimiz camiler değil, garajlar, bankalar ve gece kulüpleri idi."
Le Rocher'e bütün bir yıl boyunca farklı insanlar geldi. Le Rocher'de caz, "yurtdışında okurken cazı keşfeden yaşlı nostaljik caz severleri ve yeni bir keşfin eşiğindeki gençleri" biraraya getirdi.
Essaadani, "Gençler çok hevesliydi çünkü Kazablanka'da canlı emprovize müzik seansı dinleyebileceğiniz çok az yer var," diyor. Ancak bu çok uzun sürmedi. "Burada olup bitenler yeterli değil. Yurtdışından sanatçılar getirmek zorunda kalıyorduk," diye anlatıyor. Bu da onların yol, konaklama ve kısa kalış ücretlerini karşılamak anlamına geliyordu.
"Burada harcamalar Paris ve Brüksel'dekinin iki katı, çünkü oralarda gelenlerden giriş ücreti alınıyor. Burada böyle bir şey yok, halk buna alışkın değil."
Essaadani maalesef, burada insanların karışmayı sevmediklerini söylüyor.
"Eğer bir mekanda genç nesil varsa, satın alım gücü olan daha yaşlı nesil yok." Sadece bir tür müziğin çalınıyor olması ise bazen ters algılanıyor: "Biraz chaabi çalmamı bile önerdiler!"
... bir mücadele
Bir gözlemci olarak, kendi tecrübelerinden dersler çıkarıyor ve Fas'taki kültürel durum ile ilgili net bir fotoğraf elde ediyor. Aslında, özlü bir kültürel program için - ki pratikte bunu hararetli bir şekilde öğütlüyor - birçok önerisi var.
Essaadani kültürel alandaki önemli değişimin üç konuda olması gerektiğini vurguluyor: artistik, idari ve teknik konular.
Bu üç konuda da şu anda eğitim yok. Bir sanatçının bakış açısından « burada herkes kendi kendini yetiştiriyor ». Peki ya Müzik Akademileri? "Sadece özel olanlar var. Çalışan sınıfın bile çocuklarını oralara gönderecek maddi gücü yok. Özellikle de halihazırda özel okulları ödedikleri için..... Bu da kültürü bir lüks haline getiriyor. Oysa kültür bir haktır."
Okullarda sanat eğitimi olmadığı için, "bu daha az sayıda sanatçıya ve bilinçsiz bir halka neden oluyor. Gerekli bilgisi olmayan bir topluma..."
Şimdi, sinema alanındaki teknik konu ile ilgili, Essaadani, biraz gelişme olduğunu belirtiyor: "Maalesef, Kazablanka ve Mawazine festivali gibi canlı konserlerde tüm teknisyenler Fransız ve pek de iyi değiller. Diğer taraftan, eğer insanlarımızı eğitirsek bu, kendilerine iş imkanı sunmak anlamına da gelebilir!"
Dahası, insanları "projeleri hayata geçirmeleri ve iyi bir kültürel idarenin omurgası haline gelebilmeleri için eğitemiyorsunuz," diyor.
"Sonuç olarak, sanatçılarımızın uluslararası alanda iyi olabilmeleri ve ülkelerini gururlandırmaları için gereken ekonomik desteğimiz yok."
Gerçek bir kültürel politikanın olmaması Aadel'i üzüyor: "Sık sık, Afrika kıtasındaki en gelişmiş ülkelerden biri -Güney Afrika'dan sonra ikinci olduğumuzu duyuyoruz. Ancak aslında hiçbirşey değişmiyor..."
Kültürün ekonomik bir güç olarak görülmemesine karşı çıkıyor: "Devlet, kültürün turist sayılarını artırabileceğini fark etmeli," diyor. Peki ya sanatçıkların hakları? "Sanatçıların sadece bir izni ve sağlık sigortası var. Hepsi bu. Henüz Fas Telif Hakları ofisinde reform yapılmadı.
Bu nedenle de, sanatçılar hala çalışmalarının meyvelerini toplayamıyor ve yaptıkları iş ile hayatlarını kazanamıyorlar: "Fas kültürünü sürdürenler ise bundan herhangi bir fayda sağlayamıyor ve hatta onlara hala Çingene gözü ile bakılıyor."
Essaadani mevcut politikanın aleyhinde konuşuyor ve festivallere işaret ediyor: "İnsanların hiçbirşey yapmadığımız gerçeğini fark etmemeleri için büyük festivaller düzenleyerek dikkatlerini başka tarafa çekiyoruz."
Yaratıcılık için hiçbir destek mekanizması yok, sosyolojik sanatla ilgili farkındalık yok ve halka açık kültür merkezlerinin yokluğunu gidermek için hiçbir önlem alınmıyor. Dört milyondan fazla kişinin yaşadığı "Kazablanka'da sadece dokuz kültür merkezi var."
Aadel "çoğunluğun bu merkezlerin nasıl yönetileceğini bilmediğini" vurguluyor. "Buralara atanan kişilerin çoğu, gerekli niteliklere sahip değil. Bu işi yapabilmek için kişide belli bir hassasiyet ve sanatsal bir yön olmalı. Halkın çıkarları doğrultusunda faaliyetleri en iyi şekilde yönetmeye hazır olmalı. İyi bir yönetim olmadan bu merkezler hiçbir fayda yaratamaz."
Daha fazla uzun-süreli kira yöntemi olması gerektiğini söylüyor. Hükümet tarafından yaratılan bu sistem, halka açık merkezlerin, düzgün şekilde işletilebilmeleri için derneklere devredilmesini mümkün kılıyor: "Önce bir kapsam belgesi sunuyorlar, bunun ardından bir sözleşme, ve değerlendirme."
Bu uygulamanın, halihazırda spor ve hizmet sektöründe bulunduğunu, ancak sorumluların bunu kültür sektörüne de genişletme konusunda isteksiz olduğunu belirtiyor. Bugüne kadar sadece iki girişime şahit olduk: Kasba des Gnaoua à Salé'nin küçük çocuklara sirk gösterileri yapmayı öğreten Qarasina Company'e 20 yıllığına kiralanması... Ve ikinci girişim de, Kazablanka mezbahaları ile ilgiliydi. Dahası, "ikinci sözleşmeyi imzalamak asırlar alıyor. Biz beş-altı yıl istedik, ama orijinal olarak bizim 90 yıllık bir sözleşme yapabilmemiz gerekiyordu".
Essaadani üzüntüyle"Boulevard of Jeunes Musiciens'in özel bir mekan bulmak zorunda kaldığını" ve bazı genel uygulamalara başvurmak zorunda kaldığını söylüyor: "Halka açık bir merkeze erişiminizin olması için nazik davranmanız gerektiğine sizi inandırıyorlar. Ama aslında halka açık merkezlere erişim bizim hakkımız! Keşke Kazablanka'da zeki bir belediye başkanımız olsa. O zaman gerçek bir değişim yaşanabilirdi!"
Aadel Essaadani vazgeçmiyor. Aklında yeni projeler var: Şehir merkezinde, Mohammed V caddesindeki 'L'Empire' sinemasının renovasyonu... 1927'de Aldo Manassi tarafından yapılan Mimari bir şaheser.
"Kazablanka'da sinemanın ihtişamlı günleri!" diyor hevesle. Aadel bu sinemayı, orijinal olarak 18 olan, ama şimdi üç kişi kalan mirasçılarından devralmak için yetki almaya çalışıyor. Burada bir caz kulübü ve modern müzik çalan bir bar açmayı düşünüyor.
"Bu, sinemaların kapanması ve gösteri sanatlarının mekansız kalması problemlerini çözecek."
Neden orijinal olarak sinema olan ama sonra show mekanları haline getirilen Paris'teki Bobino, la Cigale, l'Olympia örnek alınmasın?
"Kazablanka'da, Zénith gibi, ayakta 5,000 kişiyi ağırlayabilecek bir mekan yok. Dahası, sinemaları alışveriş merkezlerine dönüştürme çağı sona erdi," diyor. Yaptığı işten keyif alan ve inançlarına sadık olan Aadel, hiç tereddüt etmeden sözlerini noktalıyor: "Ben müzik üretebilmek için bira satmak istiyorum, tersini yapmak değil. Yaptığım işi, ülkemle gurur duymak ve potansiyelini ortaya çıkarmak için yapıyorum. Dahası, eğer tüm bunlar işe yararsa, bu yeni bir hareketin başlangıcı olacak ve ben de bu dünyadaki en mutlu adam olacağım."
---
www.arterialnetwork.org
www.artsinafrica.com
www.linstitut.org