Sermaye birikiminin 1970'li yıllarda içine girdiği krizi aşmanın yollarından biri, tüm dünyada esnek çalışmanın yaygınlaştırılması oldu ve bu tür çalışma, kısa süreli ve geçici işlerin, süreli iş sözleşmelerinin, taşeronlaşmanın gelişmesiyle sağlandı.
Türkiye'de ise esnekliğin yaygınlaşabilmesi için, 12 Eylül ile işçi sınıfının örgütlülüğüne büyük bir darbe indirilmesi gerekti. Böylelikle Türkiye'de esneklik, 1980'lerin sonunda hızlanan bir süreç olarak yaşanmaya başladı.
Esnek çalışma sayesinde bir yandan sermaye, çalışma saatlerini uzatmayı ve emeğin maliyetini düşürmeyi sağlarken, bir yandan da işgücü piyasasındaki cinsiyet temelindeki ayrımcılık kendini yeniden üretti. Dolayısıyla esnek çalışma, günümüze gelinceye dek kadının ücretli ve eviçi ücretsiz emeği üzerinde yükseldi.
Esnekliğin cinsiyetli halini ve bu cinsiyetin de kadın olduğunu söylemek bu yazının temelini kuran tez. Zira erkek egemen sınıflı toplum yapısı, bir yandan kadınların ücretli emeğini esnekleştirirken, bir yandan da kadınların ücretsiz ev içi emeği sayesinde erkeklerin emeğini esnekleştirme imkânı yaratıyor.
Esneklik, kadınları ve erkekleri farklı biçimlerde etkiliyor
Türkiye'de hali hazırda esnek çalışmanın oldukça yaygın olduğu kayıt dışı sektörde, emekgücünün ezici çoğunluğunu kadınlar oluşturmakta.
Kadınların ücretli emeğinin esnekleşmesi olgusunun yanı sıra, esneklik kavramının kadın ve erkek işçileri aynı biçimde etkilemediği de yapılan araştırmalar tarafından ortaya konmuş.
İçsel denen esneklik (birden fazla iş yapma, rotasyon, görevlerin bütünleştirilmesi, takım çalışması) daha çok erkek işgücünü ilgilendirken; dışsal denen esneklik ise (eğreti işler, kısmi zamanlı çalışma, esnek mesai saatleri) en çok kadın işgücüne başvurularak sağlanır.
Bu tür işler kadına "aile yaşamıyla meslek yaşamının uyumlulaştırılması" adına önerilir. Kadınların esneklik ile özdeşleştirilmesi işgücü piyasasındaki cinsiyetçiliği pekiştirirken, bir yandan da kadınların ücretlerinin genellikle ek gelir olarak sunulmasıyla, kadın- erkek ücretleri arasındaki eşitsizlik de meşrulaştırılır.
Esneklik için kadın istihdamı, kadın istihdamı için esneklik
Son dönemde esnek çalışma ve kadın istihdamının sıkça birlikte anılır olduğunu görüyoruz.
2010-2012 Orta Vadeli Programı'nın 2010 yılı uygulamasına dair Bakanlar Kurulu kararından, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Türkiye Kadın Girişimciler Derneği'nin (KAGİDER) kadın istihdamına yönelik raporlarına ve hatta Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kadın kollarının hazırladığı rapora kadar pek çok yerde, kadın istihdamı için esneklik, esneklik için kadın istihdamı formülünün ısrarla tekrarlandığını görüyoruz.
Bu raporlarda esneklik ve cinsiyete dayalı eşitlik kavramlarının birlikte vurgulanması tesadüf değil.
Tam da cinsiyete dayalı eşitsizlik üzerinden sağlanabilen esneklik, eşitlik vurgusuyla birlikte gündeme taşındığında, kadın istihdamını artırma amacıyla eşitlik yolunda atılan bir adım olarak sunuluyor. Ve hatta bazen eşitliğin kendisi olarak...
Erkek egemen yapının bütünlüklü olmayan ve olmaktan da kaçınan analizlerinin hepsinde görülen bu soyut eşitlik anlayışı, kadınlara bir çözüm olarak sunuluyor. Peki neden bu ısrar?
Bize göre bunun birkaç nedeni var. Hali hazırda esnek çalışanların büyük bir kısmını kayıt dışı sektörde çalışan kadınların oluşturduğunu söyledik. Sermaye birikimi için esnek çalışmanın önemi aşikâr.
Buna ilaveten IX. kalkınma planında hedeflendiği gibi kayıt dışı ile mücadelede, şimdiye dek yasal olmayan esnek çalışma biçimlerinin yasallaştırılması neredeyse bir önkoşul niteliği taşıyor.
Öte yandan toplumsal yeniden üretimdeki rollerinin vazgeçilmezliği, kadınların eviçinde yapmakla yükümlü oldukları işleri ihmal etmeyecek şekilde istihdama katılmalarına yol açıyor. Esnek çalışma ise bu iş için biçilmiş kaftan.
Güvenceli esneklik ne kadar güvenceli?
Esnek çalışmanın yasallaşması sürecinde kullanılan "güvenceli esneklik" kavramı da bizim açımızdan sorgulanması gereken bir kavram.
Prim sistemine dayanan yeni sosyal güvenlik sistemi, esnek çalışanlara güvenceden çok güvencesizlik vaadederken, günde üç saat çalışan bir kadının eksik primlerini kimin ödeyeceği sorusu hiç gündeme gelmiyor.
Eksik primlerini kendisinin ödemesi mümkün olmadığına göre, işverenin mi ödemesini bekliyoruz? Öyle olsa neden esnek çalıştırsın? Geriye kalan tek alternatif eksik primlerin kısmen kamu bütçesinden sağlanması ya da üçlü bir ittifakın (işçi, kamu ve işveren) kurulması.
Eksik primlerin nasıl ve kimin tarafından ödeneceğine dair hiçbir bilgi olmasızın, mevcut örnekler ışığında esnek çalışmanın "güvenceli" olacağına dair iyimser bir bakışı paylaşmak mümkün değil.
Ayrıca güvence, esnekliğin tek sorunu değil. Prim sorununun çözülmesi koşulunda dahi esneklik işgücü piyasasının cinsiyetli yapısını pekiştirmeye devam edecektir.
"Yeter ki kadınlar çalışsın" değil, "kendilerine bir yaşam kurabilsinler"
Feministler olarak kadının evdeki erkekten bağımsız bir gelirinin olmasını, ev içindeki cinsiyetçi iş bölümünün kadınlar lehine değişmesi için bir koşul olarak görüyoruz. Bu nedenle kadınların istihdam edilmesini bu koşulu sağlayabildiği ölçüde destekliyoruz.
Dolayısıyla kadınların istihdamına yönelik geliştirdiğimiz politikaların tek bir hedefi var: Kadının eviçindeki emeği ve bedeni üzerindeki erkek egemen tahakkümden kurtulmasına imkan tanımak. Esnekliğin bizleri bu hedefe götürmeyeceği aşikâr.
Bu gözle baktığımızda ortaya farklı bir tablo çıkıyor. "Yeter ki kadınlar istihdam edilsin" talebi yerine, kadınların hiçbir erkeğe bağımlı olmaksızın kendilerine bir yaşam kurmalarına imkan tanıyacak biçimde istihdam edilmeleri talebi.
İlk talep, ikicisine giden yolu hazırlamıyor, aksine kadınları ücretli ve ücretsiz emek dünyaları arasında sıkıştıkları farklı bir yere götürüyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, eline üç kuruş geçen kadınlar için ev içindeki cinsiyete dayalı işbölümü değişmeksizin kalırken, bazı durumlarda erkek, mutfağa ya da çocuklara para bırakmaktan da vazgeçiyor. Çoğu durumda kadın, kazandığı tüm parayı eve ve çocuklarına harcamak zorunda kalabiliyor.
Esnek çalışma yerine
Kadınların yakasına yapışan esnek çalışma yerine, kadınları kurtuluş hedefine yaklaştıran taleplerle yola çıkmayı daha doğru buluyoruz. Kuşkusuz bu talepler detaylandırılabilir. Ancak şu noktada taleplerin ana karakterine ilişkin birkaç temel hususa dikkat çekmekle yetineceğiz.
Öncelikle kadınların şimdiye dek yanına bile yaklaşamadığı görece iyi işlerde (teknik becerilere dayanan, yüksek ücret ödenen, sosyal güvencesi olan) istihdamını hedeflemeliyiz. Bunun için sanayiinin, yıldızı yükselen bazı sektörleri için kadın kotası talebinde bulunulabilir.
Yine aynı işyerindeki ayrımcılığı önlemek için de kota uygulamalarına başvurulabilir.
Kadınların ev içindeki yükümlülüklerini evdeki erkeklerle (baba, koca, ağabey, erkek çocuk) eşit derecede paylaşmalarına imkân verecek şekilde düzenlemeler yapılabilir.
Bu düzenlemelerin bir kısmı kadının üzerindeki yükü devralacak şekilde kamu bütçesinden sağlanan sosyal hizmetler ve mallar olduğu gibi, eviçinde erkeklerin de bu işleri yapmasını sağlayacak önlemler de alınmalıdır. Kamu, evişlerinin tamamını devralamayacağından, evdeki erkekleri teşvik eden uygulamalar, yeri geldiğinde cezalandıran uygulamalarla içiçe düzenlenebilir.
Sendikalaşmanın önündeki tüm engellerin kaldırılması, kadın istihdamını istenilen niteliğe taşıma konusunda önem taşıyor. Ancak sendika ve konfederasyonlarda yöneticilik ve başkanlık dahil her düzey için kadın kotasının getirilmesi de ihmal edilmemeli.
Bütün bu taleplerimiz, işgücü piyasasında sayıca daha çok kadının varolmasını sağlamaktan öte, erkek egemen sistemi aşındıracak ve bu sayede toplumsal yapının genelinde olduğu gibi işgücü piyasasında da kadınların ikincil konumunu aşmayı hedefleyen talepler olarak bize yol göstericek nitelikte. (ÖK/EK/BB)
* Özlem Kaya, Ece Kocabıçak, Sosyalist Feminist Kolektif