Sosyalistler, ezilen ulusun temsilcileri, savaş karşıtları, anti-kapitalistler, çevreciler ve dahi sol-liberallerin toplumsal muhalefet çatısı altında sık sık yanyana gelip, dayanışma halinde mücadele verdiklerine tanık oluruz. Toplumsal muhalefetin farklı çevreleri arasında stratejik ya da konjonktürel ittifak formüllerinin yapılması son tahlilde ortak mücadele zeminini güçlendirdiği için kıymetlidir de. Ancak toplumsal muhalefet içerisinde kadınlara uygun görülen rol, çizilmiş olan politik hatta ve ittifak formülüne itiraz etmeden dahil olmak ve çok çalışmak olmuştur her zaman.
Darıldım ben sana canım, böyle mi olacaktı?
Bardak taşmadıkça...
Geçtiğimiz yıl feministlerin sol- sosyalist ve diğer muhalif hareketlere dair geçmişten gelen karşılıksız güven ve işbirliği duygularını baştan aşağı gözden geçirmelerine sebep olacak nadide örneklerle dolu. Bardak taşmadıkça da dolmaya devam edecek gibi görünüyor.
Devrim ihtimali ile yanıp tutuşan gönül isterdi ki, kapitalizmi hedef alan sosyalistler ile liberalizmi yumuşatmaya çalışan sol-liberal çevreler arasında kadın kurtuluş hareketine yaklaşım açısından ciddi bir fark olsun. Ne yazık ki yok. Çok değil, hafızamızı seçim dönemine kadar geri götürelim.
Burjuva partileri bile kadınların toplum içindeki statüleri ile ilgili vaadlerde bulunmadan evvel, feminist hareketin kendilerine daha yakın gördükleri unsurları ile doğrudan diyalog kurup, listelerine çağırdılar. Kürt feminist yol arkadaşımız Sebahat Tuncel’in dışında, bağımsız aday kampanyası yürüten çevrelerin hiçbiri kadın kurtuluş hareketi taleplerini feministlerle birlikte oluşturmadı.
Keşke dargınlığımız bununla bitseydi. Aynı zamanlarda Sosyalist Demokrasi Partisi üst düzey erkek yöneticilerinden birinin, yine parti üyesi iki kadına cinsel tacizde bulunduğu haberi, bizzat tacizin mağduru olan kadınlar tarafından feministlerin gündemine taşındı. Çok şey beklemiyorduk . Ama hiç olmazsa sol içerisinde cinsel tacizin türlü çeşitli mazeretlerle artık örtbas edilmemesini istedik. Kol kırılıp, yen içinde kalmasın dedik ve ilki Haziran’07, diğeri Şubat’08 de olmak üzere muhataplara imzalı iki metin gönderdik.
Cinsel tacizde bulunan ve istifa eden erkeğin partiye geri çağrılmasına, Barış Meclisi gibi önemli bir oluşumda kendisine ön saflarda yer verilmesine tepki gösterdik. İki feminist arkadaşımızın bu nedenle Barış Meclisi’nden çekilmesi dahi yetmedi muhalif çevrelerin duyarlılığını arttırmaya. Sonuçta çizilen hatta, feministlerden gelen her türlü müdahele görmezden gelindi, yok sayıldı. Üstelik cinsel tacizin örtbas edilmesine tepki gösterdiğimiz için yıpratıldık, tehdit edildik.
SSGSS'ye dair taleplerimiz unutuldu
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) üzerine esastan itiraz geliştirirken, ev içi yeniden üretimin yegane emekçisi olan kadınların durumuna dikkat çekmek istedik. "Herkese Sağlık ve Sosyal Güvenlik için Gelecek Platfomu"nun, talepleri dillendirilen bileşenlerinden biri olabilmek için, diğer kesimlerden daha fazla ısrar etmek zorunda kaldık. Platformun ortak metinlerine kadınların taleplerini ekletmeyi başarsak bile, iş sözcülerin basına verdiği demeçlere geldiğinde taleplerimiz kolayca unutuldu. Platform içerisindeki etkimiz sınırlı kaldı ve taleplerimizin yok sayılması diğer bileşenlere göre her zaman çok daha kolay oldu.
Son olarak geçtiğimiz ay boşanmak istediği kocası tarafından vurularak öldürülen Ayşe’nin davasında, kadına yönelik erkek şiddetinin en uç noktası olan namus cinayetinin faalini savunan avukatın, toplumsal muhalefetin önemli isimlerinden biri olması, bu konuda kendisiyle konuşulmasına rağmen cinayeti mazur gösterecek bildik, tanıdık mazeretler sıralaması ve bu savunmayı üstlenmesi, toplumsal muhalefetin erkek egemen niteliğini açık eden son örneklerden biri oldu.
Muhalif hareket feminizmi yol arkadaşı olarak görmüyorsa...
Sol-sosyalist çevrelerin kararı, erkeklerin kadının emeği ve bedeni üzerinde kurduğu tahakkümün devamlılığını sağlayan payriyarkal sistemle kolkola yürümek ise; patriyarkanın erkeklere sağladığı somut çıkarlardan vazgeçmeden yola devam etmek isteniyorsa; şu durumda ortak bir mücadeleden nasıl söz edilebilir? Muhalif hareket "kadınlar eziliyor" tespitini kağıda karalamaktan öteye gitmeyecekse, kadınların kurtuluş taleplerini ve ideolojileri olan feminizmi müttefik olarak görme niyeti yoksa, paylaşılmak istenen özgürlük, eşitlik, kardeşlik persfektifinde ciddi bir sorun var demektir.
Tüm dünya işçileri ve ezilen cins olan kadınlar açısından hayati önem taşıyan Devrim’in, dünya nüfusunun yarısının ezilmesini öngören böylesi erkek egemen bir politik hatla gerçekleşmeyeceği ortadadır. Sosyalizm mücadelesinde samimi olan tüm kesimleri, kadınlara ne vaadettiklerini düşünüp, yüzlerini feminizme dönmeye davet ediyoruz. (EK/NZ)
* Ece Kocabıçak, Sosyalist Feminist Kollektif üyesi