Gün bu ara Bogota'da güneyden alçalıyor. Sık sık sallanıyoruz. 2 bin 600 metre yükseklikte esen rüzgarların arada harladığı bitmek bilmeyen yangınlar da cabası.
Telaşa mahal yok. Aslında her şey "normal". İlki buranın rutini olan yıllık döngüye ait. ikincisi Pachamama'nın işi.
Sonuncusu ise dünyayı insanların-kapitalizmin soktuğu dehşet girdabının ürünü ancak işi namı buralarda Papa'yı falan sollamış olan El Niño denilen bir mafya babasına yıkıyorlar. İnsanlar mı? Elbette herkes yerini biliyor. 200 yıllık hükümran oligarşide herhangi bir sarsılma yok.
Diziler
Yakın zamanda 2012 Kolombiya yapımı Pablo Escobar, El Patrón del Mal isimli diziyi bitirmek nasip oldu. Daha önce de ABD yapımı Narcos'u farklı ülkelerde izlemiştim.
İki dizi arasında çokça farklılık var. İlk dikkatimi çekenler El Patrón del Mal daha çok bir soap operayı andırıyor ama diğerine göre daha gerçekçi. Muhtemelen bu durumun şekillenmesinde Kolombiya film sektörüne hakim kültürün yanı sıra topluma "bir daha asla" dedirtmek için yapılmaya çalışılan vurgudan rol oynuyor.
Narcos ise hızlı bir aksiyon filmi. ABD'nin narco trafikteki rolünü bir anlamda aklıyor. İlginç olan El Patrón del Mal'da ise neredeyse gelişmelerle ilgili Amerika'nın adı dahi geçmiyor. Şöyle iddialar da var: ABD'nin rolü aslında dizi de kısmen de olsa yer alıyordu, fakat o bölümler dönemin iktidarı (Santos) tarafından gösterimden çıkarıldı.
Her iki dizi de Kolombiya ve dünyada olan bitenlerle ilgili tartışılacak zengin malzeme barındırıyor. Ben sadece bu yazıda bir iki başlığa dikkat çekeceğim.
İlki Escobar'ın Kolombiya toplumu için kim olduğu sorusu. Evet Escobar'ın bir kısım yoksul insan için Robin Hood olduğu klişesi doğru. Hala duvarlarda resimleri var.
Bazı insanlar için bir ikon. Hatta hediyelik eşya figürüne dönüşmüş. Asıl önemli kısım ise toplumun geneli için oligarşinin aşılamayan sınıf atlama bariyerini geçici de olsa yıkmanın sembolü olması. Fakat Escobar'ın yaptığı işin her açıdan "suç" olmasının yanı sıra yokluktan gelmenin yarattığı hırsın ötesinde politik bir ekseni yoktu. Ona kaybettiren de bu oldu.
Nitekim Escobar'ın ortağı olan görece varlıklı ailelerden gelen Ochoa Kardeşler zamanında teslim olmayı bilerek az cezalarla sıyırdılar.
Elbette bir dizi de her şeyi anlatamazsınız ancak önemli başlıkları "unutmak" bir sorun olmalı. Mesela dizilerde anımsanmayanlar çoktu. Bunların arasında koka üretimine zorlanan, yerinden edilen, katledilen çiftçiler yer alıyor.
Daha da önemlisi 1948 yılından beri devam eden iç savaşın kurbanları, sola karşı uygulanan politik soykırım gibi.
Dizilerde unutulan diğer önemli mesele ise tetikçilik, uyuşturucu kaçakçılığı türünden işlerle uğraşan çocuk yaştaki kişilerin canları pahasına neden bu uğraşa daldıkları sorusu. Örneğin yakın zamanda Ekvador'da Tv baskını yapanların çoğu böyleydi. Gençlerin mafyatik işleri tercihinde en belirleyici neden başka alternatiflerinin olmaması. Somali'de Eş Şebab'a katılmak zorunda kalan gencin hali de çok farklı olduğu söylenemez.
Kontra rejimler: Ekvador örneği
Ekvador örneği üzerinden bu sorunlara biraz daha yakından bakalım. Geçtiğimiz hafta Ayça Söylemez'in yazısında (1)uluslararası basına yansıyan bilgileri okudunuz.
Bu hafta ilave olaylar da oldu. Ordunun çete üyelerine yönelik tutuklamaları devam etti. Ayrıca Kolombiya ve Ekvador'un paralel operasyonlarında son on beş günde yaklaşık 40 tona yakın kokain yakalandı. Bunda muhtemelen çeteler arası rekabette yaşanan çekişme sonrası yapılan karşılıklı ihbarlar da rol oynuyor olmalı.
Ayrıca eski FARC'la bağlantılı Oliver Sinisterra Cephesi'nin lideri olduğu iddia edilen Carlos Arturo Landázuri Cortés tutuklandı.Kolombiya'ya iade edilecek.
Uyuşturucu trafiği ve bölgedeki devletlerin politikalarıyla ilgili durumu tarif ederken "suç"a ait kavramlar yerine neoliberalizm, yoksullaşma, göç, manipülasyon, kontrgerilla, devlet terörü, yeni tip diktatörlükler, kontra rejimler gibi kavramları kullanmak daha yerinde olacaktır.
Egemen ülkeler başta ABD, söze bakarsanız uyuşturucuya karşı amansız mücadele veriyor. Ama en çok dünyada uyuşturucu tüketen toplum nedense Amerika'da yaşayanlar.
Çoğu zaman olanların ana ekseni resmi söylemde uyuşturucuya karşı savaş, çeteler arası çatışma gibi aslında olanın sadece bir kısmını sergileyen çarpıtılmış sözcüklerle ifade ediliyor. Aslında gerçekte olansa şu. Ekvador kapitalizmi tarıma ve yer altı kaynaklarının yağmalanmasına dayalı bir sistem. Uluslararası sermaye pastadan en büyük payı alıyor.
Ekvador halkı giderek daha fazla yoksullaşıyor. Buna karşı uzun zamandır Ekvador Yerli Halklar Konfederasyonu (Conaie) öncülüğünde insanlar mücadele veriyor. Uluslararası sermaye ile iç içe geçmiş politikacılar bugün Conaie'yi uyuşturucu parasıyla finans sağlamak gibi suçlarla itham ediyorlar. Halbuki önceki Devlet Başkanı Lasso'nun kardeşinin Arnavut mafyasıyla bağlantılı olduğu açığa çıkmış halde. Nitekim dertlerinin üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğu burada açığa çıkıyor.
Gerçekte politikacılar ve güvenlik bürokrasisi aslında uyuşturucu çeteleri tarafından finanse ediliyor. Yoksa yıllardır cezaevinde olan çete liderleri istedikleri gibi işleri rahat rahat nasıl çeviriyor olabilirler?
Özetle politik elit çetelerin palazlanmasına ön ayak olup, sonra toplumun geneline baskı uygulayarak egemen sınıflar açısından herhangi bir muhalefet olasılığını böylelikle ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. Bu politika çerçevesinde Ekvador örneğinde devlet terörünün ilk hedefi yerli ve siyahlar oluyor.
Bir sonraki adım olduğu kadarıyla "demokrasi"nin askıya alınmasına kadar gidiyor. El Salvador'da Nayib Bukele'nin, Peru'da Dina Boluarte'nin yaptığı ve Arjantin'de Javier Milei'nin yapmaya çalıştığı buna benzer şeyler.
Bugün yukarıda örnek verdiğim durumun çok daha köklemiş kalıcılaşmış hali maalesef Türkiye'de yaşanıyor...
ABD militarizmi atakta
ABD kendi hegemonya alanında gördüğü ülkelerde kontra rejimlerin en büyük yardımcısı rolünü oynuyor. En son Guatemala'da düzenlenmeye çalışılan yargı darbesinde yeni Devlet Başkanı Bernardo Arévalo'ya verilen uluslararası desteğin de etkisiyle Amerika burada açıktan yerli oligarşinin darbe hamlesini destekleyemedi ve başarısız oldular. Ancak Ekvador'da önlerinde maalesef herhangi bir engel yok. Bu hafta ABD Ekvador'a yeni bir askeri "yardım" paketi açıkladı. Ayrıca ülkedeki askerlerinin sayısını da artıracaklarını belirttiler.
Bu basit gibi gözüken adımın elbette ilk sonuçlarından biri ülkenin daha fazla militarize edilmesi olacak. İnsanlar haklarını hukuklarını aramaya kalktıkları zaman "terörizm"le mücadele bahanesiyle şiddete maruz kalacaklar. Ve her geçen gün daha fazla yoksullaşıp açlığa mahkum edilmeye zorlanacaklar.
ABD'nin muhtemelen hesapladığı bir diğer şeyse 3. Dünya Savaşı'ndaki ana rakipleri Çin emperyalizminin bölgedeki etkinlerine bir darbe vurarak onun sömürü-yağma mekanizmasındaki yerini almak.
Sonuç olarak 3. Dünya Savaşı'nın şekillendirdiği zeminde "yeni" rejimlere şahit oluyoruz. Bu nedenle olanları tarif için yeni kavramlara ihtiyacımız olduğu gibi boğucu havayı dağıtmak yolunda yeni mücadele ve örgütlenme biçimlerine de ihtiyacımız var.
(AS/EMK)