Sağlar bunu söylemekle kalmadı, bir de yol gösterdi: "Bir kadın gazeteciydi, üstelik de şimdilerde de yöneticilik yapıyor."
Söz konusu ipucunu değerlendirmekte gecikmediler. Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu durumu fırsat bildi. Kanımca Vatan'ın yayıncılık ilkelerinden biri haline gelen "her fırsatta Sabah grubuna saldır" düsturuyla hareket etti.
Gazetelerde yönetici konumundaki kadınlara bir çağrı yaptığı konuyla ilgili yazısını "yani gazeteci bir damla bal uğruna her çiçeğe konamaz" cümlesiyle bitirdi.
Biz cin gazete okurları da, gözümüze sokulan parmağı doğru okuduk, hep birlikte söz konusu gazetecinin Balçiçek Pamir olduğunu anladık...
Aznavour ve İran
Balçiçek Pamir'den bir iki haber kalmış aklımda... Hatırlarsınız, Atom Egoyan'ın Türkiye'de lüzumsuz yere gündemi meşgul eden "Ararat" filmindeki rolü için Charles Aznavour'a yüklenmişti fena halde.
Okul yıllarından bu yana hayran olduğu ve hatta bir keresinde mektup bile yazdığı "Musevi asıllı sanatçı" Aznavour'a bir mektup daha yazmak istediğini söylüyordu.
"Diyeceğim ki, ben hala şarkılarınızı dinliyorum, siz gelin vazgeçin şu 'Ararat' filminden, benim elimde daha iyi bir senaryo var: Nefes Nefese (Ayşe Kulin'in son romanı) siz bile hayran kalacaksınız.
"Ayrıca tarihin her dönemine ışık tutmak lazım değil mi? Bu arada bizim arkadaşlar, hani Musevi genç ile Müslüman kız evlendiler bile, hani belki duymak istersiniz diye."(!)
Tarihi teknik hata
Elbette tarihi bir teknik hataydı, zira Aznavour, aslen Aznavouryan soyadını taşıyan bir Ermeniydi. Pamir söz konusu hatayı bir sonraki yazısında "Freudyen bir dil sürçmesiydi" diye telafi etmeye çalıştı ama nafile, kazan kaynamaya başlamıştı.
O dönem köşe yazılarının birinci konusu haline gelmeyi başarmıştı, benimse aklıma tek bir şey düşmüştü, "bu gazetenin editörleri yok mu, yayından önce birileri okumuyor mu?"
Balçiçek Pamir bu hatayı yaptığı sırada Sabah Gazetesi yazı işleri müdürüydü.
Tam tesettür Pamir
Birkaç zaman geçti, bu kez bir İran gezisiyle gündeme oturdu. Geçen seneydi, başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İran gezisi sırasında Sabah Gazetesi tam tesettür bir Balçiçek Pamir fotoğrafını manşete taşımıştı.
Başlıkta da kadınlar böyle giyinmeli falan minvalinde bir şeyler yazıyordu. Ancak söz konusu İran gezisine katılan diğer kadın gazetecilerin sadece başlarına "şöyle bir eşarp atıverdiklerini" gördük bir gün sonra.
Zaten biliyorduk aslında, son birkaç yıldır İran'da örtünmenin "şöyle bir şal atıverme" olduğunu.
Ama Pamir o fotoğraftaki halini anımsarsak başka bir moda haline getirmek istemişti durumu belli ki...
Balçiçek Pamir bu fotoğrafı çektirdiği sırada Sabah Gazetesi yazı işleri müdürüydü.
Aktüelde muhabirken
Ancak söz konusu iki tuhaf hatırat, Fikri Sağlar röportajıyla birlikte üstüne çektiği oklarda da haksız olduğu anlamına gelmiyor bence.
Durum nedir, bir bakalım... Balçiçek Pamir söz konusu röportaj yapıldığı sırada Aktüel dergisinde çalışıyor, beğenilen bir muhabir. Susurluk dosyalarıyla ilgili o dönem çok gündemde olan Fikri Sağlar ile bir röportaj yapıyor, buraya kadar da tamam.
Ancak anlaşılan o ki o röportajın ardından MİT kendisini "davet ediyor" (Pamir'e göre) ya da kendisi MİT'le görüşme talebinde bulunuyor (Fikri Sağlar'a göre). Sağlar da bir şekilde kendisine ulaşan bu bilgiyi yedi yıl sonra yazdığı bir kitaba koyuyor.
Mutlu'nun şifreleri
Zaten bir haftadır izlediğimiz karşılıklı davalara konu olacak gibi görünen durum da bu kitabin bir habere konu olmasıyla başlıyor.
Fikri Sağlar gazetecinin adını vermiyor, Mustafa Mutlu anlaşılan zaten bildiği bu ismi komik şifrelemelerle okuyucuya sunuyor, Balçiçek Pamir de sonunda geçen hafta bir yazı yazıyor ve söz konusu ziyaretin MİT'in isteğiyle gerçekleştiğini açıklıyordu.
"1998 yılında Fikri Sağlar ile bir söyleşi yaptım. Söyleşinin ana teması Susurluk idi. Sağlar o söyleşide MİT Yasası'nın değiştirilmesi doğrultusunda hazırlık yaptığını söyledi. MİT'in çağa ayak uyduramadığından yakındı. Söyleşiyi yayınladık.
"Dergi piyasaya çıktığı gün MİT'ten bir telefon aldım. Bir daire başkanı Aktüel Dergisi'nin Ankara Temsilcisi olarak beni tanımak istediğini söyledi ve kahve içmeye davet etti. Kabul ettim. Önce O zamanki direktörüm Alev Er'e sonra rahmetli Ercan Arıklı'ya bu randevuya gideceğimi söyledim.
"Onlardan da 'olur' aldıktan sonra MİT'e gittim. Yaklaşık 20 dakika görüştük. Zamanı tam biliyorum çünkü oraya eşimle gittim. Eşim ben içerde görüşürken beni kapıda bekledi. Görüşmede havadan sudan her şeyden konuştuk.
"Söz bir ara yayınladığım Fikri Sağlar röportajına geldi. Bana yazmadığım bir unsur kalıp kalmadığı soruldu. Ben de "Hayır" cevabını verdim ama rahatsız oldum, hemen izin isteyip MİT'ten ayrıldım."
Yöneticiler "git" demiş
Balçiçek Pamir'in ardından o dönemki yöneticileri de işin tam böyle olduğunu anlattılar. Yani Pamir MİT'e davet edilmişti, bir derginin Ankara temsilcisi olarak kendisiyle tanışmak istediklerini düşünmüştü ve bu daveti kabul etmişti.
İşin röportaj yaptığınız birinin kasetini MİT'e teslim etme bölümü etik açıdan neresinden tutsanız elinizde kalıyor elbette. Balçiçek Pamir bant teslim etmediğini söylüyor, anlaşılan o ki MİT Fikri Sağlar'a böyle dememiş. Bu arada MİT görüşme talebinin Balçiçek Pamir'den geldiğini iddia ediyor ama ben de buna pek pirim vermiyorum açıkçası.
Aslen bütün bu teranede benim dikkatimi çeken şey başka. Medya yöneticilerinin muhabirlere ya da kendilerinden daha aşağıda bir mevkide olan çalışanlarına reva gördükleri muamele.
Düşünsenize henüz 30 yaşına gelmemiş, genç yaşında Ankara temsilcisi yaptığınız bir gazeteciyi MİT "tanışmak" için davet ediyor, siz de "git görüş" diyorsunuz.
MİT'le tanışmak adetten midir?
O genç gazeteci belli ki tam da benim şu anda hissettiğim nedenlerden dolayı kendini korumasız ve kötü hissediyor ama emir büyük yerden, üstleri git diyor, o da görüşmeye gidiyor, ama giderken belli ki endişeden yanında eşiyle birlikte gidiyor. Kim bilir aklından ne geçti de, eşinden de kendisiyle birlikte gelmesini istedi...
Benim bildiğim gazetecilik etiğinde, böyle bir "tanışma" görüşmesi reddedilmelidir. Zira gazetecinin haber kaynakları vardır, gazeteci bir istihbarat teşkilatının haber kaynağı olamaz.
Öte yandan diyelim ki bu Aktüel dergisinin kabul etmek zorunda olduğu bir davetti, o zaman da yapılması gereken "Pamir'in gittiğinden haberimiz vardı, bize sordu, biz de git dedik" diyen Adil Özkol ya da Alev Er' in o toplantıya gitmesidir.
Tartışılması gereken Pamir değil
Genç bir gazeteciyi MİT görüşmesine göndermek bir yöneticinin yapabileceği en vahim hatadır bence, hele bir de bunu kendi mantık silsilesi içinde bir yere oturtabiliyorsa...
Dedim ya, Balçiçek Pamir'in Fikri Sağlar görüşmesinin bandını MİT'e verip vermemesi değil mevzu. Burada tartışmamız gereken gazete yöneticiler, istihbarat servisleri, istekleri karşılanan devlet görevlileri, Balçiçek Pamir değil.
Onu tartışacaksak türbanlı fotoğrafından ya da Charles Aznavour gafından devam edelim ya da dur durak bilmeden Amerika yazmasından... MİT tartışmasının eksenini de lütfen yöneticilere çevirelim... (ÇM/BA)